menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kasım

17 4
16.11.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

16 Kasım 2025

“En derin düşünce atan bir kalptir”

- Clarice Lispector

Şarkılar, insan ruhunun zamanına tutturulmuş anımsatıcı notlar gibidir.

Mesela bu ara kulaklarımı çınlatıp duran, ruhumun başka bir zamanında nakaratına yapıştığım “Yine Aylardan Kasım” şarkısı çok tuhaf bir duyguyu kamaştırıyor...

Üstelik bu kıpırtı, olasılıkların sonsuzluğunu, gizemin pusunu yitirdiğimiz bir coğrafyada, kasvetli bir kasım ayına denk düşüyor.

Bir yandan da tam tarifini beceremediğim bu duygu, olmadık bir yerde, olmadık bir zamanda açan narin bir çiçek gibi üşüyor.

Ruhunun zamanları arasından uyurgezer gibi süzülmemişler için ruhunun zamanlarını yakalamak şaşırtıcıdır çünkü bu insanın benliğindeki hayaletlerin dansı gibidir.

Kasım, önceki zamanlarda hep benim ruhumu uykuya almış olduğum ay olmalı.

Şimdi sanki, hem de bu kapkara zamanın tam ortasında, kasımı başka duyumsuyorum

Karanlığın ortasında el yordamıyla bulduğum ay ışığı tarafından bırakılmış bir mektup gibi.

Sonbaharın son ayı yani ilkbahara kavuşmaya az kaldı diye düşünüyorum bir yandan.

En derin arzum başlayanın bitimsizliği olmalı ki ben bitişlerden ziyade geçişlere not düşmeyi seçiyorum.

Şimdilik havada henüz kış kokusu da grip kokusu da yok

İnsanlar hâlâ kovidden, basittir dediğimiz nezleden ve bakımsızlıktan kırılıyor.

Hastane koridorları çocukluğumdaki Türk filmlerinin o zamanki İstanbul’unda geçen sahnelerine benziyor.

O sahnelerde henüz şehre gelmiş eli torbalı, sırtları urbalı insanlar, memleketinden bir tanıdığa ulaşana dek, ilk kez şehre düşmenin şaşkınlığıyla sersemlemiş halde nerede bulunduklarını algılamaya çalışırlardı.

Sağa sola koşuşturuyorlar, kalabalık sıralara giriyor, ameliyathane kapılarında yakınlarının iyi haberlerini, yoğun bakım kapılarında canlılığa dair küçük işaretleri, bizlerin yüzünde olup bitene dair ipuçlarını bulmayı umuyorlar.

Ankara’daki parklarda krizantem yok.

Selim İleri’nin “Yalnız Evler Soğuk Olur” kitabını okurken takılmıştım krizanteme.

Tevfik Fikret’in Krizantem şiiriyle orada tanışmıştım.

Hep onun yadigârıdır kederim/Açılır sonbahar olunca ıyan/Krizantem içimde bir yaradır.

Bu tanışma sonrasında krizantem benim içimdeki yaraların da çiçeği olmuştu.

Edebiyat gönüldaşlığı böyle hakikatlidir, insanı kendi gönlüne indirir.

Daha hekim olmadığım zamanlardan beri, biz insan türü için yaralanmadan bir iyileşmenin mümkün olmayacağına inandığımdan yaralanmaya açık, yaralarını bezemeyi seven ben bir çiçek, bir ay ve bazı şarkılar edinmiştim.

Bizim parktaki sarı turuncu çiçeklerin adının “aynısefa çiçeği”........

© T24