menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İyi insan olmak cesaret ister

26 12
26.10.2025

Her çağ, kendi kahramanını yaratır. Eskiden bu kahraman, erdemli, vicdanlı, iyi bir insandı. Bugünse toplumun alkışladığı figür, ‘iyi‘ değil, ‘başarılı’ olan . Artık övülen şey iyilik değil verimlilik; merhamet değil strateji. İnsanı insan yapan duygular, rakamların ve hedeflerin gerisinde kalıyor. Fakat bu parıltılı başarının ardında, görünmeyen ama derinden hissedilen bir yorgunluk dolaşıyor. Çünkü insan, doğası gereği yalnızca rekabetle var olamaz.

Biz anlam arayan varlıklarız. Ve anlam çoğu zaman, başkasına dokunduğumuz yerde doğar. Yardım ettiğimizde, dinlediğimizde, paylaştığımızda. Yine de şu soru hâlâ ayakta: Gerçekten iyi bir insan olmak ne demek?

İyilik yaptığımızda bunu içten mi yapıyoruz, yoksa sadece kendimizi daha iyi hissetmek için mi? İyilik doğuştan gelen bir güdü mü, yoksa toplumun bize öğrettiği bir beceri mi? Bu sorular psikoloji tarihini yıllarca meşgul etti, hâlâ da ediyor.

İnsanın doğası üzerine ilk tartışmalardan biri, iyiliğin kökenine dayanır. Freud’a göre insan doğası, bastırılmış dürtülerle biçimlenmiştir; sevgiyle yıkım birbirinin içindedir. Ona göre iyilik, aslında uygarlığın insanı hizaya getirme çabasıdır. Uygarlık bizi saldırganlıktan uzaklaştırır, ancak bunun bedeli içsel bir suçluluk duygusudur. Yani iyilik, vicdanın kendini cezalandırma biçimidir.

Davranışçı psikologlar ise daha gözleme dayalı bir yaklaşımla, iyiliği öğrenilmiş bir davranış olarak görür. Skinner, bir çocuğun yardım ettiğinde annesinin gülümsemesiyle karşılaşmasını örnek verir. Bu olumlu pekiştirme, iyilik davranışının tekrar edilme olasılığını artırır. Böylece iyilik, içsel bir değer olmaktan çok, ödül beklentisiyle şekillenen bir davranış kalıbına dönüşür.

Bu açıklamalar iyilik hakkında bize fikir verse de eksiktir. Çünkü insan yalnızca çevresine tepki veren bir organizma değil, aynı zamanda kendi vicdanıyla baş başa kalabilen bir varlıktır. İşte bu noktada hümanist psikoloji devreye girer. Carl Rogers ve Abraham Maslow gibi isimler, insanın özünde iyi olduğuna inanır. Onlara göre iyilik, kişinin kendini gerçekleştirme sürecinin doğal bir parçasıdır.

Bu bağlamda, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üstte yer alan ‘kendini gerçekleştirme‘ düzeyi, başkalarının iyiliğine katkıda bulunmayı kapsar. Yani insan, iyilik yaptıkça tamamlanır.

Nörobilim de bu görüşü destekler nitelikte. Ayna nöronlar, başkasının acısını gördüğümüzde kendi acımızı hissediyormuşuz gibi aktive olur. Bu empatik tepki, biyolojik olarak iyiliğe yatkın olduğumuzu gösterir. Evrimsel açıdan........

© Diken