Vahdet-i vücûd meselesi (7)
Vahdet-i vücûda yönelik Teftâzânî’nin yönelttiği eleştirilerden biri, Allah’ın vücûd (varlık) diye bir adının naslarda geçmediği, bir kimsenin kendi zannından hareketle Allah’a vücûd ismini veremeyeceği şeklindedir. Bu eleştiri, İslam’ın özellikle erken döneminde canlı olan bir tartışmanın, kulların Allah’a bir isim verme ehliyetinin bulunup bulunmadığı tartışmasının, bir devamıdır. Özellikle Mutezile ile Ehl-i sünnet âlimleri arasında yoğun tartışmalara konu olan bu meselede Ehl-i sünnet cenahındaki hâkim tavrın, Allah’ın isimlerinin ancak Allah tarafından verilebileceği görüşüdür. Fakat İbnü’l-Arabî söz konusu olduğunda tartışmanın ekseni farklılaşmaktadır. Zira Varlık’ın Hak olduğunu söylemek, gerçekte Allah’a yeni bir isim atfetmek değil, insanların apaçıklıkla bildiği ve vücûd veya varlık adını verdiği şeyin Hakk’ın kendisi olduğunu ifade etmek demektir. Gerçi İbnü’l-Arabî’ye göre zaten bütün isimler Hakk’a aittir ve tartışma bu açıdan ele alındığında derinleşmekte ve tekrar varlık olmak bakımından varlığın Hak olmasının ne anlama geldiğine dönmektedir. Lakin münhasıran vücûd isminin Hakk’a izafesinin bu şekilde daha kolay bir açıklamasını yapmak mümkündür. Nitekim buna benzer bir durum, özellikle İbn Sînâ felsefesinden sonra felsefe, kelam ve tasavvuf metinlerinde kullanılan Vâcibü’l-vücûd (Zorunlu Varlık) ifadesinin Tanrı için kullanılması da bu kabildendir.
Bilhassa İmâm Rabbânî tarafından dile getirilen önemli eleştirilerden biri, ayân-ı sâbitenin ezelî oluşudur. Daha önceki yazılarda belirtildiği üzere ayân-ı sâbite, şeylerin Hakk’ın ezelî ilmindeki hakikatlerine tekabül eder. İbnü’l-Arabî’nin ayân-ı sâbite hususundaki görüşleri, bir nesnenin özdeşliğini koruyarak muhtelif seviyelerde nasıl tahakkuk edeceğini ve bütün bu tahakkukların insan bilgisine hangi şartlarda konu olacağını açıklayan derin bir teoriyi barındırır. Ona göre ayân-ı sâbite, zaten Allah’ın ilminin muhtevasını ve var oluşun muhtelif seviyelerinde mevcudiyet kazanan şeylerin suretlerini (formlarını) oluşturur. Allah’ın ilmi sonradan var olmayacağına göre ayân-ı sâbitenin de ezeli olması gerekir. Burada eleştirmenlerin belki dikkate almakta zorlandığı belki de girmekten imtina ettiği oldukça ince bir nokta vardır: Allah’ın söz gelişi şu anda var olan Ali şahsına dair bilgisi, sonradan oluşmuş değildir, Allah ezelî ve ebedî olduğuna göre O’nun ilmindeki Ali bilgisi de ezelî ve ebedî olmak zorundadır. Pekâlâ, Allah’ın ezelde bildiği Ali sureti ile şu anda var olan Ali arasındaki irtibatı sağlayan nedir? Bir insan ferdi olarak Ali var oluşun bir yığın haline........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin