menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Meşruiyet verdiklerini söyleyip cebimizde ne varsa alıverdiler

17 6
29.09.2025

ABD Devlet Başkanı Donald Trump ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir araya gelmesi öncesinde, Türkiye medyasında yandaşı muhalifi büyük bir heyecan girdabına girmişti bile… Her zamanki gibi yandaş medya ‘destanlar’ yazıyor, muhalif medya ise bir ‘skandal’ peşinde koşuyordu. Her ikisi de oldu! Şu müstemleke valisi kılıklı, Batı Asya’yı bir koyun tüccarı yaklaşımıyla yeniden dizayn etme görevi verilmiş ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın deyimiyle ‘epik’ bir zirve tarifi, yandaş medyanın ‘destansı’ beklentilerine tam tersinden bir ‘destan’ı tanımladı. Zaten ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da “Türkiye dahil pek çok ülke yalvarıyor” demecinin ardından böyle bir tarif de cuk oturmuş oldu! Gerçekten de ABD açısından epik, Türkiye açısından trajik bir hikâye yazıldı!..
Muhalif medyanın beklediği skandal ise gerçekleşmedi. Yani bir restleşme, ekranlar önünde bildik bir anlamda herhangi bir skandal yaşanmadı. Çünkü hoş beş, karşılıklı övgüler eşliğinde yapılan anlaşmaların hemen hepsi skandaldı! Hangisini ele alırsanız alın, Türkiye ekonomisine zarar verecek anlaşmalardı. Aynı şekilde bu zirve bir şeyi daha gözler önüne sermiş oldu, Türkiye yeniden ABD ve Batı Blokunun dümen suyuna giriyor.

Bir pazarlıkta hep kaybeden olur mu? Görüldüğü üzere olur

Görüşme öncesinde ortaya atılan dedikoduların pek çoğunun doğru çıkmış olması ise bize, her iki ülkenin yetkilileri arasında uzun süren bir pazarlığın yapıldığını ortaya koyuyor. Buna ne kadar pazarlık denebilirse! Zira pazarlıklarda bir taraf biraz daha fazla kazanır diğer taraf biraz daha az… Oysaki bu anlaşmaların hemen hepsinde görülen tek bir şey var, ABD çok kazandı, Türkiye hemen her anlaşmada kaybetti. Kaybedilen sadece ticaretle ilgili de değil, Türkiye yeni bir dünya kurulurken, en azından bir ‘oyun bozucu’ olma rolünü kaybetmiş oldu. Yeniden Batı Blokunun askeri gücünden faydalanacağı ve Avrasya’yı kuşatmakta kullanışlı bir ‘ortak’ rolü vereceği bir ülke konumuna gerileme ihtimalinin çok yüksek olduğu bir sürece girmiş görünüyoruz.

THY’nin siparişleri normal ama tedarikçi anormal

Şimdi siyasi ve jeopolitik açıdan ne getirip götürdüğünü bir kenara bırakıp ekonomik açıdan nelerle karşı karşıya kalacağımızı şu anlaşmalar çerevesinde yorumlamakla yetineceğim. Önce dünyanın en ‘kirli’ şirketlerinden biri olan Boeing ile yapılan anlaşmayla başlayalım. Aslına bakarsanız; THY’nin farklı modellerde toplu uçak siparişi vermesinde şaşılacak bir şey yok. Bunu, her havayolu şirketi belli dönemlerde yapmak zorunda. Ancak bu kez siparişte fazlasıyla kayırılan bir tedarikçi olarak Boeing’in öne çıktığı dikkat çekiyor. Meselenin bir yönü bu, bir diğer yönü ise Boeing’in bugüne kadar gerek yönetimiyle gerekse ürünleriyle oldukça berbat bir geçmişe sahip olması…

Hiç güven vermeyen bir uçak üreticisi

THY genellikle iki büyük uçak imalatçısına, Airbus ve Boeing’e dengeli siparişler verirdi. Uçak sayısı farklı olsa da ödenecek miktarlar birbirine yakın olurdu. 2023 yılında Boeing’in içinde olduğu sıkıntılar ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin limonî olması sebebiyle, Airbus’a 335 uçaklık bir sipariş vermişti THY. Yaklaşım mantıklıydı, çünkü Boeing hem ürün kalitesi hem de teslimatlar konusunda güven veremiyordu. Şimdi bu dengelenmeye çalışılıyor gibi sanki. Ancak anlaşılan o ki, anlaşmanın ayrıntıları henüz netleşmiş değil. Havayolu sektörüyle yakından ilgili gazetecilere göre, Boeing’e verilen 225........

© İlke TV