Tasarruf bilinci ve tüketim kültürü
“Tasarruf”, sosyal hayatımızda en sık kullandığımız kavramlardan biri. Yakın zamanda okuduğum bir makalede, konuşulan dilin gramer yapısıyla tasarruf kültürü arasındaki ilişkiye işaret edilmesi dikkatimi çekmişti.
Öte yandan son dönemde hepimizin zihnini meşgul eden bir soru var:
Ekonomik sıkıntılardan bu kadar çok şikâyet ederken kafeler, restoranlar ve AVM’ler neden hiç boşalmıyor?
Gösteriş tüketimi kültürümüz zaten kadim bir meselemiz…
Merhum Sabri Ülgener, kültürümüzdeki “İbnü’l vakt” anlayışının, “madem bugün var, yarın yok; öyleyse eldeki bugünden tüketilir” düşüncesini beslediğini anlatır.
Bir köşe yazısında konuyu tüm boyutlarıyla anlatmak elbette mümkün değil; ben de bugün dikkatimi çeken birkaç başlık üzerinden muhabbet etmekle yetineceğim.
Alım gücü düştüyse mekânlar neden dolu?
Yazının başında bahsettiğim makalede bu soruya şöyle cevap veriliyordu (1):
Hipnoz edilmişçesine alışveriş yapan kitle, davranışlarını şu söylemle meşrulaştırıyor: “Ekonomik gücüm ev, araba almaya, ya da tatile çıkmaya yetmiyor. En azından bu şekilde biraz olsun iyi hissediyorum.”
Bu cümle oldukça derin bir gerçeğe işaret ediyor:
Büyük yatırımlar yapılamadığında, küçük tasarruf alışkanlıkları da zayıflıyor ve tüketim kültürü güçleniyor.
Bunun sebepleri şöyle açıklanabilir:
· Büyük hedefler tasarruf motivasyonudur. Ev veya araba gibi amaçlar ulaşılamaz hale gelince motivasyon çöker; insanlar tüketime kayar.
· Ev sahibi olmanın sağladığı güvenlik ve statü kapandığında, statüyü gösterecek alternatif yollar aranır. Bu yollar çoğu zaman tüketim mallarıdır.
· Büyük hedefler hayattan çıkınca, markalı giysiler, en son teknoloji ürünleri veya lüks deneyimler gibi daha ulaşılabilir hazlar cazip hâle gelir. Bu durum “tüketimin ikame etkisi” olarak bilinir.
· Enflasyonist ortamda tasarrufun anlamı azalır. Paranın değer kaybettiğini gören birey,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel