Telekonferansın Ardındaki Gerçek: Büyük Kürdistan’ın Güncel Senaryosu
2 Mayıs 2025 tarihli görüntülü telekonferansın tam tutanakları incelendiğinde, içerikten önce yöntemin kendisi dikkat çekiyor. İmralı’dan yapılan bu görüşme, sıradan bir diyalog değil, örgütsel bir yön değişikliğinin protokole bağlanmasıydı.
Ekranın diğer ucunda Teröristbaşı Öcalan, cümlesine doğrudan başladı:
“PKK’nın kurucu genel başkanı sıfatıyla son konuşmamı yapacağım.”
Kâğıt üzerinde tarihi bir an!
Kurduğu terör örgütünü 52 yıl, 1 ay, 10 gün sonra kendisi feshettiğini ilan ediyor.
“Kendim kurdum, kendim sonlandırıyorum” diyen bir teröristbaşı portresi.
Ama siyaset böyle anlarda sadece ne söylendiğine bakmaz. Nasıl, ne zaman, kimin önünde, hangi mimikle söylendiğine ve asıl önemlisi, içeride hangi yapıyı dağıtıp hangisini güçlendirdiğine bakar.
Ben bu metni okurken, bir veda değil, gayet soğukkanlı bir “format atma” operasyonu gördüm.
Fesih mi, Marka Değişimi mi?
Öcalan, PKK terör örgütünün kuruluş programında belkemiği olan “bağımsız Kürdistan” maddesinden resmen vazgeçtiğini söylüyor.
Gerekçe iki başlıkta toplanıyor:
Teröristbaşından “kaybet–kaybet” ibaresini ilk kez duyduğumuz için açmak gerek:
Bu döngü ile kendince iki tarafın da birbirini tüketerek aslında kendini zayıflattığı, ne devlete zafer ne örgüte meşruiyet kazandıran bir kısır çatışma halini anlatmaya çalışıyor.
Buraya kadar fikrî bir değişim gibi okunabilir.
Fakat aynı paragrafta, “ulus devlet yerine sosyalizme dayalı demokratik ulus, demokratik toplum” anlayışına geçtiğini, ayrıca “Demokratik Toplum Birliği” veya “Demokratik Kominler Birliği” adıyla yeni bir yapı kurduğunu ilan ediyor.
Yani tabela değişiyor, yapı yerinde duruyor.
Bugün fiilen sahada olan yapıya bakalım.
Terör örgütü PKK'nın gövdesi başka yapılara çoktan taşınmış durumda: KCK şemsiyesi, Irak’ta başka kodlar, Suriye’de PKK uzantısı SDG/PYD, İran’da PJAK.
Öcalan’ın 2 Mayıs konuşmasında bunların hepsine tek tek selam gönderdiğini, görev tanımı yaptığını, hatta İran ve Irak için ayrı müzakere başlıkları açtığını görüyoruz.
Bu ne demek?
Şu demek: PKK “ömrünü/görevini tamamlamış bir marka” olarak rafa kaldırılıyor.
Yerine “demokratik toplum”, “demokratik birlik” gibi, kulağa masum, itiraz etmesi zor kavramlarla süslenmiş yeni bir siyasal yapı inşa ediliyor.
Fesih dediği, aslında bir isim değişikliğinden ibaret.
Silahın Emniyete Alınmış Hali
Öcalan’ın satır aralarında en çok üzerinde durduğu mesele, silah meselesi.
Açık ve net konuşuyor:
– “Ulus devlet hedefinden vazgeçiyoruz.”
– “Fakat silahsızlanma, ancak anayasal ve yasal güvenceler sağlandığında gündeme gelir.”
– “Demokratik siyaset hakkı kanunen tanınmak zorundadır.”
Hatta, Sırrı Süreyya Önder’in Dolmabahçe metnine yazdığı bir cümlenin eksik kaldığını, onu bile bizzat tamamlatıp dünyaya duyurduğunu hatırlatıyor.
Burada strateji son derece net!
Silahı bırakmıyorlar, silahı anayasal pazarlığın orta yerine koyuyorlar.
“Demokratik siyaset” adıyla, MGK’dan çıkarılma, terör listesinden silinme, örgüt kadrolarına ceza muafiyeti ve siyaset yapma imtiyazı talep ediliyor.
“Gelirsen vurulursun, müebbet alırsın, bu olmaz” dediği nokta, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin ceza ve terör mevzuatını kendine uygun şekilde yeniden yazdırma arzusudur.
Dikkat edin, sahadaki teröristlere de çok........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Rachel Marsden
Joshua Schultheis