HDK, hukuk ve süreç
Dünya, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 77. yıldönümünü kutluyor. Birleşmiş Milletler kürsülerinde, başkentlerde, meydanlarda insan onuru, özgürlük ve eşitlik üzerine nutuklar atılıyor.Aynı saatlerde İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde, Ağır Ceza Mahkemesi salonunda ise gazeteci, yazar, hukukçu, sanatçı ve siyasetçiler sanık sandalyesindeydi.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesi şöyle diyor:
“Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır…”
Ancak Türkiye’nin de imzacısı olduğu aynı maddenin ruhunu savunmak, barış, eşitlik ve kardeşlik demek suç sayılıyor. Mahkeme salonunda bir kez daha aynı ilkeleri dile getirdik.
Barış yoksa yaşam yoktur. Eşitlik yoksa özgürlük kâğıt üstünde kalır ya da ayrıcalık aracı olur. Özgürlük yoksa kölelik vardır, insanlık onuru çiğnenir. Kardeşlik yoksa toplumlar nefretle zehirlenir…
Eğer bir toplumda bu cümleleri ifade etmek suçsa, o toplum kendi varlık nedenini inkâr etmiş demektir. Eğer bir devlet, vatandaşının anayasal haklarını kullandığı için şafak baskınları düzenliyor, adliye koridorlarında süründürüyorsa, 1948’de altına imza attığı sözleri çiğniyor demektir.Bunları bir kez daha mahkeme salonunda dile getirmiş olduk.
Bu dava konjonktürel bir dava olarak açıldı. 18 Şubat operasyonu süreç üzerinde bir baskı olarak gündeme getirildi. HDK Davası, Kent Uzlaşısı Davası gibi siyasi iktidarın yargıyı sopa olarak kullandığı dosyaların bir halkasıdır. Toplumu sindirme amaçlıdır. Mantığı, 12 Eylül 1980 darbesinin mantığından farksızdır. O zaman da bir hakkı kullanmak suçtu. Kitaplar toplatıldı, yakıldı, SEKA’ya hurda diye yollandı. Adı “Barış” olan dernekler bile kapatıldı. Grevler, toplantılar, gösteriler yasaklandı. Yüz........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel