Hûlâ, Litani ırmağının güney yakasında, bölgedeki yüzlerce benzeri gibi sakin bir halkın huzur içinde yaşadığı, birbirine bakan tepelere rahatça ve keyifle yayılmış, geleneklerine bağlı bir Lübnan köyüydü. Osmanlı yüzyılları boyunca ve Osmanlı’nın dağılmasından sonraki yıllarda Hûlâ’da hayat rutin bir şekilde akıp gitmişti. Ta ki o uğursuz 24 Ekim 1948 gününe kadar…

Filistin topraklarında birbiri ardınca katliamlar ve tehcirler gerçekleştiren Siyonist çeteler, o gün Hûlâ’ya da uzanmış ve etrafındaki diğer köylerle birlikte burayı işgal etmişti. Hûlâ’ya giren bölüğün başında, 22 yaşındaki Şmuel Lahis vardı. 1926’da Polonya’da doğan Lahis, 1933’te ailesiyle birlikte Filistin’e göç ederek Hayfâ’ya yerleşmişti. İlk gençliğinden itibaren Siyonist örgütlere katılan Lahis, Hayfâ’nın yerli Arap nüfusunun bombalı saldırı ve katliamlarla tedhişi, ardından da toplu halde tehcirinde de aktif rol oynamıştı. Lahis, Hûlâ’nın ele geçirilmesini kendisi adına “askerî bir başarı” olarak görüyor, emrindeki erleri de köyün sakinlerine karşı kışkırtıyordu.

Bağlı olduğu taburun komutanı Dov Yirmiya, operasyonla ilgili rapor istediğinde, Lahis şunları yazdı: “Köyü savaşmadan ele geçirdik, sakinlerinin tamamına yakını zaten kaçmıştı. Kalan erkekleri bir binada tutuyoruz.” Köyün kolay işgal edildiği doğruydu, ama Hûlâ’da hâlâ önemli sayıda insan vardı. Yirmiya, ana karargâhtaki bir toplantıya katılmak üzere Lübnan’dan Filistin’e geçti. Ertesi gün Hûlâ’yı bizzat ziyaret ettiğinde, sorduğu ilk soru “Esirler nerede?” oldu. Cevap ise kan donduracak cinstendi: “Hepsi kurşuna dizildi, sonra da içinde bulundukları ev dinamitle havaya uçuruldu.” Elbette, katliamın sorumlusu Lahis’ten başkası değildi.

Hûlâ Katliamı’nda öldürülenlerin sayısı 58’e yaklaşıyor, yaşları da 15 ilâ 60 arasında değişiyordu. Köyün erkekleri bu korkunç muameleye maruz kalırken, aileleri insanlık dışı şartlar altında uzak beldelere göç ettirilmişti.

Büyük bir şok geçiren Dov Yirmiya, Lahis’i üstlerine şikâyet ederek askerî mahkemeye çıkmasını sağladı. Normalde böyle hadiseleri soğukkanlılıkla ve umursamazlıkla geçiştiren taze Siyonist devlet İsrail’in yargı sistemi, Yirmiya’nın ısrarı ve çok sayıda Yahudi askerin şahitliğiyle, meseleye eğilmek durumunda kalmıştı. Lahis, yargılamanın sonucunda suçlu bulundu ve -yalnızca- 7 yıl hapse mahkûm edildi. Birkaç ay hapiste tutulan Lahis 1950’de salıverildi, 1955’te de dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Ben-Zvi tarafından resmen affedildi. Lahis, 2019’da 93 yaşındaki ölümüne kadar, Yahudi Ajansı başkanlığı da dâhil olmak üzere çok sayıda üst düzey görevde bulundu. Hûlâ Katliamı’ndan pişman olmak şöyle dursun, ömrü boyunca yaptıklarını gurur duyarak anlattı.

Dov Yirmiya’nın kariyeri ise bambaşka bir seyir izledi:

1958’de ordudan emekli olduktan sonra, İsrail’in 1982’deki Lübnan işgaline “yedek asker” olarak çağrıldığında 68 yaşındaydı. Hûlâ’da yaşananlar aklından hiç çıkmadığından, Lübnan’ı işgal sırasında İsrail ordusunun sergilediği acımasızlıklar, Yirmiya’yı isyan noktasına sürükledi. “Vahşi haydutlardan oluşan bir millete dönüştük” diyerek orduyu açıktan eleştirmeye başlayınca, askerlik mesleğinden uzaklaştırıldı. 2016’daki ölümüne kadar tam 101 yıllık uzun bir ömür süren Yirmiya, hayatının son çeyreğini tam bir Siyonizm muhalifi olarak geçirdi. Öyle ki, 1987’de Birinci İntifada patlak verdiği zaman, İsrail askerlerine, komutanlarını dinlememeleri ve işgal edilmiş Arap topraklarında görev yapmaktan kaçınmaları çağrısında bile bulundu.

Dov Yirmiya, hayatını anlatan bir belgesel için 2011’de verdiği röportajda şunları söylüyordu: “Ben, bu ülkede üç ayrı yönetim altında yaşadım: Dört yılımı Türklerle [Osmanlı] geçirdim. 30 yıl İngilizler vardı. Şimdi de İsrail… Bu topraklarda, çocuklarım için bir gelecek görmüyorum. Yıkıma doğru sürükleniyoruz. 50 ilâ 100 yıl arasında, İsrail diye bir devletin artık var olmayacağını düşünüyorum.”

Yirmiya bu kehanette bulunduğunda, “İsrail’in yıkılışı”nı telaffuz etmek için belirgin sebepler veya belirtiler bulmak güçtü. Ancak bugün, istikbali çok daha net biçimde kestirebildiğimiz bir zaman dilimindeyiz. Hatta “100 yıl bile çok iyimser bir tahmin” diyebiliyoruz. Kim bilir, belki Yirmiya da sağ olsaydı, kehanetinin gerçekleşme vaktini böylesine uzak bir tarihe ertelemezdi.

QOSHE - Yirmiya’nın kehaneti - Taha Kılınç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yirmiya’nın kehaneti

62 47
31.01.2024

Hûlâ, Litani ırmağının güney yakasında, bölgedeki yüzlerce benzeri gibi sakin bir halkın huzur içinde yaşadığı, birbirine bakan tepelere rahatça ve keyifle yayılmış, geleneklerine bağlı bir Lübnan köyüydü. Osmanlı yüzyılları boyunca ve Osmanlı’nın dağılmasından sonraki yıllarda Hûlâ’da hayat rutin bir şekilde akıp gitmişti. Ta ki o uğursuz 24 Ekim 1948 gününe kadar…

Filistin topraklarında birbiri ardınca katliamlar ve tehcirler gerçekleştiren Siyonist çeteler, o gün Hûlâ’ya da uzanmış ve etrafındaki diğer köylerle birlikte burayı işgal etmişti. Hûlâ’ya giren bölüğün başında, 22 yaşındaki Şmuel Lahis vardı. 1926’da Polonya’da doğan Lahis, 1933’te ailesiyle birlikte Filistin’e göç ederek Hayfâ’ya yerleşmişti. İlk gençliğinden itibaren Siyonist örgütlere katılan Lahis, Hayfâ’nın yerli Arap nüfusunun bombalı saldırı ve katliamlarla tedhişi, ardından da toplu halde tehcirinde de aktif rol oynamıştı. Lahis, Hûlâ’nın ele geçirilmesini kendisi adına “askerî bir başarı” olarak görüyor, emrindeki erleri de köyün sakinlerine karşı kışkırtıyordu.

Bağlı olduğu taburun komutanı Dov Yirmiya, operasyonla ilgili rapor istediğinde, Lahis şunları yazdı: “Köyü savaşmadan ele geçirdik, sakinlerinin tamamına yakını zaten kaçmıştı. Kalan erkekleri bir binada tutuyoruz.” Köyün kolay işgal edildiği doğruydu, ama Hûlâ’da hâlâ önemli sayıda insan vardı. Yirmiya, ana karargâhtaki bir toplantıya katılmak üzere Lübnan’dan........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play