Tunus’ta Nahda Hareketi lideri Râşid Gannûşî’nin üç yıl hapis cezasına çarptırıldığı haberini Fas seyahatim sırasında almıştım. Tunus’a da yakın zamanda bir ziyaret yapmış olduğum için, Mağrib coğrafyasının farklı ülkelerindeki siyasî atmosferi sahada değerlendirme ve ülkeleri birbiriyle kıyaslama imkânı buldum. Üstelik Gannûşî’yi daha önceki Tunus seyahatlerimden birinde evinde ziyaret etmiş, kendisiyle mülakat yapmıştım.

(O mülakatta, Arap Baharı’nın gidişatına dair sorularıma öylesine ümitvar ve iyimser cevaplar vermişti ki, şaşırmaktan kendimi alamamıştım.) Yıllardır izlediğiniz ve nihayet şahsen de tanıştığınız biri, âhir ömründe tamamen politik ve sübjektif bir davada mahkûm olduğunda, hem onun bütün siyasî serüveni ve hayat çizgisi gözünüzde belirginleşiyor hem de duygularınız -ister istemez- işin içine dâhil oluyor.

Rabat sokaklarını adımlarken, 2011’den bugünlere, Râşid Gannûşî’nin Tunus’ta hangi adımları attığını düşündüm:

Cumhurbaşkanı Zeynelâbidin Bin Ali’nin devrilmesinin hemen akabinde, Tunus laiklerinin köpürttüğü “İslâmcılar, kimseye hayat hakkı tanımayacak!” tezviratları eşliğinde, yıllardır yaşadığı sürgünden ülkesine dönmüştü. Bütün dünyanın gözü “Arap Baharı’nın beşiği” sayılan Tunus’un üzerindeyken düzenlenen seçimler Nahda Hareketi’ni iktidara taşımış, ancak Gannûşî herhangi bir resmî görev almak yerine, kenarda durarak “âkil adam” pozisyonunu korumuştu. Ekonomik kriz, sosyal bunalım ve rekor boyutlardaki işsizlikle boğuşan Tunus’ta büyük beklentilerle başlayan Nahda iktidarı, kısa süre sonra hoşnutsuzluklara yol açmış; eş zamanlı olarak ülkenin önde gelen solcu liderlerinden ikisi suikasta kurban gitmiş, terör saldırıları da turizmi bitme noktasına getirmişti. Gidişatı derin bir ferasetle okuyan Gannûşî, 2014 genel seçimlerinden sonra partisini “ülkeyi yöneten koalisyon ortaklarından biri” olarak konumlandırmıştı. Nahda’yı “İslâmî hareket” çerçevesinden çıkararak, artık “Müslüman demokrat” olduklarını ilân eden Gannûşî, 2019 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “hukuk adamı” kimliğiyle bilinen Kays Saîd’i desteklemiş, Nahda ve diğer ana akım partilerin teveccühünü kazanan Saîd, yüzde 70’in üstünde oy oranıyla cumhurbaşkanı seçilmişti. Sonrası malum ve trajik: Hukuka riayet edeceği zannıyla desteklenen Saîd’in içinden tam bir otokrat despot çıktı ve Tunus’ta demokratik kuralları tamamen askıya alarak, kendi hâkimiyetini tesis etti. Ülke, Bin Ali devrine geri döndü.

Geçtiğimiz yıl ramazan ayında evinde gözaltına alınan Râşid Gannûşî’ye çok sayıda suçlama yöneltildi, ancak özellikle ikisi öne çıkarıldı: Şiddet eylemlerini teşvik ve yabancı kaynaklardan finansal destek almak. Gannûşî’yi ve Nahda’yı izleyen herhangi bir gözlemci, bu suçlamaların birer deli saçması olduğunu elbette fark edecektir. Ancak Gannûşî’ye açılan davalar bizatihi politik birer kumpas olduğundan, suçlamalarda mantık ve tutarlılık aramak da gereksiz.

Nahda Hareketi’ni “Siyasal İslâm” parantezine alan bazı Arap yönetimlerinin, Râşid Gannûşî’nin temsil ettiği çizgiden rahatsızlık duyduğu sır değil. Zaman içinde Nahda “İslâmî hareket”likten “Müslüman demokrat”lığa yelken aça dursun, Gannûşî’nin bizzat öncülük ve rehberlik ettiği tüm bu ideolojik dönüşümlerin, söz konusu Arap rejimlerinin

öfkesini gideremediği anlaşılıyor.

İlginç ve düşündürücü olan husus ise şu:

Nahda Hareketi, Tunus’ta söz ve yetki sahibi olduğu dönem boyunca, ülkedeki hiçbir ciddi problemin çözümüne katkı sunamadı. Bunda hareketin siyasî tecrübe eksikliğinin yanında, Tunus’ta on yıllardır devletin kılcal damarlarına kadar işlemiş yapısal problemlerin tesiri vardı. Hareket, başından beri “karizmatik liderle kâim” bir görüntü çizdi ve Gannûşî’nin yerini alabilecek herhangi bir isim de sahneye çıkamadı. Dolayısıyla, ortada “Bazı ülkeler, Tunus’ta yazılan muhteşem başarı hikâyesinden ürktü” dedirtecek bir durum da yok. Ayrıca şu anda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bazı dengeler eskisinden farklı: Türkiye’nin çeşitli ülkelerle ilişkileri düzeldi.

Katar’a yönelik abluka ve izolasyon kaldırıldı. Müslüman Kardeşler Teşkilâtı, “tehlike” olmaktan çıktı…

O halde, şunları sormak ve cevaplarını aramak da abes olmasa gerektir: Râşid Gannûşî’nin suçu ne? 82 yaşındaki hasta bir adama verilen bunca ceza niçin?

QOSHE - Gannûşî’nin suçu ne? - Taha Kılınç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gannûşî’nin suçu ne?

67 0
10.02.2024

Tunus’ta Nahda Hareketi lideri Râşid Gannûşî’nin üç yıl hapis cezasına çarptırıldığı haberini Fas seyahatim sırasında almıştım. Tunus’a da yakın zamanda bir ziyaret yapmış olduğum için, Mağrib coğrafyasının farklı ülkelerindeki siyasî atmosferi sahada değerlendirme ve ülkeleri birbiriyle kıyaslama imkânı buldum. Üstelik Gannûşî’yi daha önceki Tunus seyahatlerimden birinde evinde ziyaret etmiş, kendisiyle mülakat yapmıştım.

(O mülakatta, Arap Baharı’nın gidişatına dair sorularıma öylesine ümitvar ve iyimser cevaplar vermişti ki, şaşırmaktan kendimi alamamıştım.) Yıllardır izlediğiniz ve nihayet şahsen de tanıştığınız biri, âhir ömründe tamamen politik ve sübjektif bir davada mahkûm olduğunda, hem onun bütün siyasî serüveni ve hayat çizgisi gözünüzde belirginleşiyor hem de duygularınız -ister istemez- işin içine dâhil oluyor.

Rabat sokaklarını adımlarken, 2011’den bugünlere, Râşid Gannûşî’nin Tunus’ta hangi adımları attığını düşündüm:

Cumhurbaşkanı Zeynelâbidin Bin Ali’nin devrilmesinin hemen akabinde, Tunus laiklerinin köpürttüğü “İslâmcılar, kimseye hayat hakkı tanımayacak!” tezviratları eşliğinde, yıllardır yaşadığı sürgünden ülkesine dönmüştü. Bütün dünyanın gözü “Arap Baharı’nın beşiği” sayılan Tunus’un üzerindeyken düzenlenen seçimler Nahda Hareketi’ni iktidara taşımış, ancak Gannûşî herhangi bir resmî görev almak yerine, kenarda durarak “âkil adam” pozisyonunu........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play