“Şüphesiz namaz, mü’minlerin üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır. (Nisâ Suresi: 103)”

Ey Mücahidîn-i İslâm, Ey Ehl-i Hall ü Akd!

Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.

Evvelâ: Şu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i İlâhiye bir şükran ister ki, devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet şükrü görmezse gider. Madem ki Kur’ân’ı, Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız, Kur’ân’ın en sarih ve en kat’î emri olan salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır; tâ onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.

Sâniyen: Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizamla olur. Zira Müslümanlar İslâmiyet hesabına sizi severler.

Sâlisen: Bu âlemde, evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz. Kur’ân’ın evâmir-i kat’iyesine imtisal etmekle, öteki âlemde de o nurânî güruha refik olmaya çalışmak, sizin gibi himmetlilerin şe’nidir. Yoksa, burada kumandan iken, orada bir neferden istimdad-ı nur etmeye muztar kalacaksınız. Bu dünya-i deniye şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki, sizin gibi insanları işbâ’ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.

Râbian: Bu millet-i İslâm’ın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hatta umum Şarkta umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş. “Acaba namaz kılıyor mu?” derler. Namaz kılarsa, mutlak emniyet ederler, kılmazsa, ne kadar muktedir olsa, nazarlarında müttehemdir.

Bir zaman, Beytüşşebap aşairinde isyan vardı. Ben gittim, sordum:

“Sebep nedir?”

Dediler ki:

“Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?”

Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya idiler.

Devamı için bknz:

Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 112

LÛ­GAT­ÇE:

çendan: gerçi.

dünya-i deniye: (fani cihetiyle) adi, alçak dünya.

ehl-i hall ü akd: meseleleri ve işleri halledip sonuca bağlayanlar; idareciler.

evâmir-i kat’iye: kesin emirler.

feraiz: farzlar.

imtisal: emre tamamen uyma, gerekeni yapma.

iltizam: gerekli görme, lüzumlu görme, tarafgirlik ve bağlılık.

istimdad-ı nur: nur isteme.

işbâ’ etmek: doyurmak.

Meclis-i Mebusan: Büyük Millet Meclisi; milletvekillerinin oluşturduğu topluluk.

mücahidîn-i İslâm: İslâm mücahitleri, İslâmiyet için cihad edenler.

refik: arkadaş, yoldaş.

salât: namaz.

sâniyen: ikinci olarak.

şeair-i İslâmiye: İslâma ait işaretler, İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler.

şe’n: iş, durum, özellik.

tevali: uzayıp gitme, devam etme.

QOSHE - Büyük Millet Meclisine hitabe (1923) - Risale-i Nurdan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Büyük Millet Meclisine hitabe (1923)

26 23
23.04.2024

“Şüphesiz namaz, mü’minlerin üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır. (Nisâ Suresi: 103)”

Ey Mücahidîn-i İslâm, Ey Ehl-i Hall ü Akd!

Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.

Evvelâ: Şu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i İlâhiye bir şükran ister ki, devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet şükrü görmezse gider. Madem ki Kur’ân’ı, Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız, Kur’ân’ın en sarih ve en kat’î emri olan salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır; tâ onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.

Sâniyen: Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizamla olur. Zira Müslümanlar İslâmiyet hesabına sizi severler.

Sâlisen: Bu âlemde, evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz.........

© Yeni Asya


Get it on Google Play