Diğer

13 Şubat 2024

6 Şubat depreminin birinci yıl dönümü anmasında Adıyaman’da sokakları dolaşırken, ilk gittiğim enkaz alanlarında birisi İsias Oteli’ydi.

Depremde yitirdiğimiz her bir kaybın öyküsü var kuşkusuz. Ancak İsias Oteli’nin hikâyesi çok daha farklı ve dramatik ne yazık ki.

Kentin en cafcaflı binalarından birisi olarak bilinen oteldeki yıkımda, çoğunluğu öğrenci olan 72 canımızı yitirdik. Öğrencilerin neredeyse tamamı kentteki spor organizasyonu için Kuzey Kıbrıs’tan (KKTC) gelmişti. Ayrıca öğretmenler ve tur rehberleri vardı kayıplar arasında.

Otelin gündemde kalmasının sebebi sadece yitirdiklerimiz değildi. Sahiplerince başlatılan apartman inşaatının, sonradan otele çevrilmesinde gerekli projenin yapılmamasının yıkıma meydan verdiği bilirkişi raporlarıyla gün ışığına çıkarıldı.

Savcılık, yıkımla ilgili soruşturmayı tamamlayıp iddianameyi hazırladı. Yargılama devam ediyor halen.

İsias Oteli’nin enkazında inceleme yaparken, üç kişiye rastladım tesadüfen. Üçü de KKTC’den gelmişti. Birisinin elinde bir demet çiçek vardı. Usulca enkaza bıraktı.

Sonra diğer arkadaşına arabadaki el fenerini getirmesi için seslendi. Gelen el fenerini, enkazın içine bıraktığı altı demet çiçeğin yanına iliştirdi.

Birkaç dakikalık izleme sonrasında mesleki merakla yanına yanaştım, meçhul gençlerin. Ve, bu satırların yazarı için de bir saatlik dramatik söyleşinin başlangıcıydı bu selamlaşma.

Konuştuğum genç, enkaz başındaki ilk tanışmada KKTC’den geldiğini anlattı. Diğerleri ise, depremin birinci yıl dönümü için kendisine yol arkadaşlığı yapan KKTC’li iki arkadaşıydı. Görüşme isteğimi kabul ettiler. Hemen oracıkta İsias Oteli’nin karşı kaldırımındaki bir çay ocağına geçtik. Sıcak çayların eşliğinde sohbete başladık.

İçlerinden birisi ağlamaklıydı. Adı Tayfun Çanakçı... Veteriner hekim. Lefkoşalı. Bir grup arkadaşıyla birlikte 12 yıldan bu yana afet kurtarma konusunda gönüllü çalışıyor. KKTC’de özellikle orman yangınlarında görev yapan faaliyet içinde çoğunlukla.

Gönüllü çalışmalarını arkadaşlarıyla birlikte Sivil Afet Timi Derneği (SAT Derneği) adıyla sivil toplum örgütüne dönüştürdüğünü anlattı Çanakçı.

Deprem ve enkaz kurtarma çalışmaları Çanakçı’nın yaşamına ilk 1999’da girmiş:

“Kırıkkale Üniversitesi’ndeki akademik eğitimim sırasında, 1999’daki Marmara Depremi’nde sıra arkadaşımın cenazesini tam 43 gün sonra Düzce’de enkazdan çıkardım.”

Çanakçı’dan; ilk ağızdan, İsias Oteli’nin enkazındaki kurtarma çalışmalarını dinledim merak içinde.

Çanakçı, bir yıl öncesini; 6 Şubat ve sonrasını tekrar yaşıyordu adeta:

“6 Şubat sabahı depremi haber aldıktan sonra gönüllü grubumuzla yola çıktık. 7 Şubat günü saat 16.37’de enkazın üzerindeydik. Çalışmaya başladık. Bedenlerin çıkarılması, enkazın temizlenmesi, geçici morgun oluşturulmasına katkı verdik. KKTC’den gelen sivil savunma teşkilatı, KKTC’li bakanlar, aileler hep buradaydık. Lojistik ihtiyaçların giderilmesi ve müdahale için bu çay ocağında kaldık hep.

İlk beş cenazeyi enkazda uyku pozisyonunda bulduk. Beş–on saniyelik bir hareket imkânı bile bulamadan oracıkta öldüler. Merdivenlerde bulunan cenazeler vardı. Bu kişilerin hareket olanağı bulduğunu gördük.”

Sohbet devam ederken birden yanımıza üç kişi belirdi. Henüz ne olduğunu anlayamadan, bir genç kızın Çanakçı'ya sarıldığına tanık oldu çay ocağında bulunanlar. Ama ne sarılma... Sonrasında bu üç kişinin Çanakçı için ne ifade ettiğini öğrendiğimde, sarılmanın ne anlama geldiği daha iyi anlaşıldı.

Gelenler, Hasan Yaldız ile oğlu Emin (21) ve 16 yaşındaki kızı İpek’ti. Yaldız, Adıyaman’da yaşanan bir arama kurtarma gönüllüsü. Yaklaşık 20 yıldır arama kurtarma faaliyetlerinde görev alan Yaldız, kendi evinde de yaşam üçgeni oluşturup, ailesine deprem farkındalığını aktarmaya çalışan bir baba.

Yaldız, şöyle diyor:

“Ben Adıyaman’da kadayıf işi yapan bir esnaftım. Ancak şimdi işim yok. Arama kurtarma konusuna meraklıyım. 1999’daki depremi gördük. Mavi Marmara olayında kaybettiğim Fahri ağabeyimle birlikte depremde görev yaptık. İnsanlara dokunabilmek için arama kurtarma çalışmalarına gönül verdim. Bu iş zorla olmaz. Gönül işi. İnsanlara elimizden geldiğince faydalı olmak lazım. Arama kurtarma işini hiç bilmeyen bir kişi bile en azından ilk yardım eğitimini alması gerek. Ben Samsat depreminde de görev aldım.”

Yaldız’a 6 Şubat gecesi neler yaşadığını sordum. Yeniden yaşıyormuşçasına anlatmaya başladı.

“Deprem gecesi Yenipınar mahallesindeki evimizin enkazından kayıpsız çıktık. Eşim, oğullarım Emin ve Recep Tayyip ile kızlarım Eylül ve İpek’le birlikte altı kişi evde yaşıyorduk. Evimizde de olası depreme karşı yaşam üçgeni oluşturmuştuk. Tüm eşyaları sabitlemiştik. İlk depremin ardından evden çıktık. Çevreyi kontrol ettik. Biz de bir kayıp yoktu.

Herkes gece kıyafetiyle çıkmıştı. Eski otogarın enkazında askerler ve polis, arama kurtarma yapıyordu. Önce kendi apartmanımızın enkazını kaldırdık. Yedi kişiyi sağ çıkardık, çocuklarla birlikte. İlk gün akşama doğru İsias Oteli’nin enkazına Kıbrıs ekibi geldi. Temiz su yoktu. Bir yandan da yemekler hazırlandı. Temin edebildiğimiz yiyecekleri kullandık.

Bir süre sonra kokudan enkaza girilemiyordu, ancak maske üzerine maske takarak enkazda çalıştık. Beş kişilik aileyi enkazdan çıkardık. En son bir bebeğin cenazesini çıkardık otelin enkazından.

Çocuklarım da arama kurtarma konusunda eğitimli. Arama kurtarma faaliyetleri sırasında kursa katılırken veya depreme gittiğimde akrabalarım beni eleştiriyordu. Ama sonuçlarını gördük.”

Hasan Yaldız ve Tayfun Çanakçı, İsias Oteli’nin enkazında tanışıp birlikte çalıştılar. Yaldız’ın kızı İpek’in Çanakçı’ya olan sevgisini hissetmemek mümkün değildi sohbet sırasında.

Çanakçı anlatıyor:

“İpek’i, babasıyla birlikte enkazın üzerinde gördüm. Kendi ağırlığından fazla yük taşıdı enkazda. Yanımızdan hiç ayrılmadı. Sütun parçalarını taşıdı. Emeği büyük.

Biz Kıbrıslılar olarak yedi gün kaldı enkazın üzerinde. Cumartesi günü saat 16.01’de enkazdaki son kişiyi gönderdikten sonra operasyonu tamamladık.”

Çanakçı, sürecin ardından ilk kez anma amacıyla Adıyaman’a geldiğini anlatırken, İpek ve ailesiyle deprem sonrası görüşüp görüşmediklerini sordum. İlginç bir buluşmanın öyküsünü şöyle aktardı:

“Sonrasında telefonla görüştük. İpek ve ailesi yazın ziyaret için Kıbrıs’a geldiler. Fakat, onların geldiği gün, Kıbrıs’ta orman yangını çıktı. Biz yangına müdahale ettik. Ertesi gün, yangın bölgesinde elinde kürekle bekleyen bir kişiyi uzaktan gördüm. Yanına gidince Hasan Yaldız olduğunu gördüm. Yangın devam ederken kucaklaştık. Arkadaşlarım da şaşırdı. Beni ziyarete geldiler ama yangına müdahale etti Hasan.”

Sohbeti tamamlayıp Çanakçı ile Yaldızlar’ı baş başa bırakıp yeniden otel enkazına döndüm. Moloz yığınları arasında gezinirken, baktım ki Çanakçı’nın çiçek demetleriyle bıraktığı el fenerinin yerinde yeller esiyordu!

O sırada Çanakçı ve Yaldızlar’da çay ocağında çıkıp enkaza yöneldi. Uzaktan seslendim: “Doktor, çiçekler duruyor ama fener uçmuş!”

Kıbrıs şivesiyle uzaktan yanıt verdi: “Alan hayrını görsün...”

Ziyaretçilerden sonra biraz daha otel enkazının yanında bekledim; ellerinde çiçeklerle gelen Adıyamanlılar vardı.

Hele bir anne, küçük yaştaki kızı ve oğlu ile geldi. Bir süre enkazı izlediler. Küçük kız elinde taşıdığı birkaç kırmızı çiçekleri enkaza bıraktı.

Yanlarına yanaşıp neden geldiklerini sormak içimden gelmedi doğrusu.

Acılarını paylaştıkları besbelliydi.

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

"Bizim kentimizin sesi duyulmadı. Kentimizin ünlüsü olmayınca altıncı günden sonra kamuoyu Adıyaman'ı öğrenebildi. İnternet daraltıldı. Yerel medya yeterince yayın yapamadı"

Hakimlik kararındaki kimlik bilgilerine bakıldığında; haklarında "tasarlayarak öldürme" "ve "silahlı terör örgütüne üye olma" suçlamasıyla soruşturma yürütülen dokuz şüpheliden sadece birisi Türk. Diğer sekiz şüpheli yabancı uyruklu. Bunlardan üçü Türk vatandaşlığı hakkını elde etmiş. İkisi, geçici ikamet hakkına sahip. Üçünün ise, ne vatandaşlığı mevcut, ne de geçici ikamet hakkı var

İstanbul'daki son IŞİD operasyonlarında, Balat ve çevresindeki farklı dinlere ait ibadethanelerin hedef alındığı anlaşıldı. Söz konusu ibadethanelere yönelik yoğun güvenlik önlemleri alındığı yine güvenlik kaynaklarından edindiğim bilgilerden

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - İsias Oteli’nin enkazında hüzünlü dakikalar... - Tolga Şardan Büyüteç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsias Oteli’nin enkazında hüzünlü dakikalar...

100 1
13.02.2024

Diğer

13 Şubat 2024

6 Şubat depreminin birinci yıl dönümü anmasında Adıyaman’da sokakları dolaşırken, ilk gittiğim enkaz alanlarında birisi İsias Oteli’ydi.

Depremde yitirdiğimiz her bir kaybın öyküsü var kuşkusuz. Ancak İsias Oteli’nin hikâyesi çok daha farklı ve dramatik ne yazık ki.

Kentin en cafcaflı binalarından birisi olarak bilinen oteldeki yıkımda, çoğunluğu öğrenci olan 72 canımızı yitirdik. Öğrencilerin neredeyse tamamı kentteki spor organizasyonu için Kuzey Kıbrıs’tan (KKTC) gelmişti. Ayrıca öğretmenler ve tur rehberleri vardı kayıplar arasında.

Otelin gündemde kalmasının sebebi sadece yitirdiklerimiz değildi. Sahiplerince başlatılan apartman inşaatının, sonradan otele çevrilmesinde gerekli projenin yapılmamasının yıkıma meydan verdiği bilirkişi raporlarıyla gün ışığına çıkarıldı.

Savcılık, yıkımla ilgili soruşturmayı tamamlayıp iddianameyi hazırladı. Yargılama devam ediyor halen.

İsias Oteli’nin enkazında inceleme yaparken, üç kişiye rastladım tesadüfen. Üçü de KKTC’den gelmişti. Birisinin elinde bir demet çiçek vardı. Usulca enkaza bıraktı.

Sonra diğer arkadaşına arabadaki el fenerini getirmesi için seslendi. Gelen el fenerini, enkazın içine bıraktığı altı demet çiçeğin yanına iliştirdi.

Birkaç dakikalık izleme sonrasında mesleki merakla yanına yanaştım, meçhul gençlerin. Ve, bu satırların yazarı için de bir saatlik dramatik söyleşinin başlangıcıydı bu selamlaşma.

Konuştuğum genç, enkaz başındaki ilk tanışmada KKTC’den geldiğini anlattı. Diğerleri ise, depremin birinci yıl dönümü için kendisine yol arkadaşlığı yapan KKTC’li iki arkadaşıydı. Görüşme isteğimi kabul ettiler. Hemen oracıkta İsias Oteli’nin karşı kaldırımındaki bir çay ocağına geçtik. Sıcak çayların eşliğinde sohbete başladık.

İçlerinden birisi ağlamaklıydı. Adı Tayfun Çanakçı... Veteriner hekim. Lefkoşalı. Bir grup arkadaşıyla birlikte 12 yıldan bu yana afet kurtarma konusunda gönüllü çalışıyor. KKTC’de özellikle orman yangınlarında görev yapan faaliyet içinde çoğunlukla.

Gönüllü çalışmalarını arkadaşlarıyla birlikte Sivil Afet Timi Derneği (SAT Derneği) adıyla sivil toplum örgütüne dönüştürdüğünü anlattı Çanakçı.

Deprem ve enkaz kurtarma çalışmaları Çanakçı’nın yaşamına ilk 1999’da girmiş:

“Kırıkkale Üniversitesi’ndeki akademik eğitimim sırasında, 1999’daki Marmara Depremi’nde sıra arkadaşımın cenazesini tam 43 gün sonra Düzce’de enkazdan çıkardım.”

Çanakçı’dan; ilk ağızdan, İsias Oteli’nin enkazındaki kurtarma çalışmalarını dinledim merak içinde.

Çanakçı, bir yıl öncesini; 6 Şubat ve sonrasını tekrar yaşıyordu adeta:

“6 Şubat sabahı depremi haber aldıktan sonra gönüllü grubumuzla yola çıktık. 7 Şubat günü saat 16.37’de enkazın üzerindeydik. Çalışmaya başladık. Bedenlerin çıkarılması, enkazın temizlenmesi, geçici morgun oluşturulmasına katkı verdik. KKTC’den gelen sivil savunma teşkilatı, KKTC’li bakanlar, aileler hep buradaydık. Lojistik ihtiyaçların giderilmesi ve müdahale için bu çay ocağında kaldık hep.

İlk beş cenazeyi enkazda uyku........

© T24


Get it on Google Play