Diğer

T24 Haftalık Yazarı

19 Kasım 2023

Asgari ücretin nasıl belirleneceği ve vergi yükünün kimin üzerine kalacağı tartışmaları sürerken İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, "Asgari ücrete enflasyon oranında yapılacak zammı işverenin karşılamasını, enflasyonun üzerindeki kısmın ise asgari ücret üzerindeki vergi yükleri azaltılarak devlet tarafından karşılanmasını makul bir çözüm olarak görüyoruz," önerisinde bulunmuştu. Önerinin kim için makul olduğu ortada. Avdagiç'in önerisinden üç gün sonra, 13 Kasım'da vergi yükünün her seferinden üstlerinde kalmasından mustarip DİSK, "Vergide Adalet, Gelirde Adalet" talebiyle İstanbul'dan Ankara'ya yürüyüşe başladı.

DİSK'lileri Ankara'da Ulus Meydanı'nda sadece CHP ve HEDEP milletvekillerinin karşılamasına bakılırsa, "vergide adalet, gelirde adalet" talebinin ne iktidar ne de muhalefetin bir kanadında taraftarı pek yok. DİSK, adil bir vergi sistemi için hazırladıkları kanun teklifini tüm siyasi partilerle yürüyüşe başlamadan önce paylaşmıştı oysa. Siyasi partilerin büyük bölümü kulaklarının üzerine yatarken DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, "Bu kanun teklifinin Meclis'ten geçmesi için Ulus Meydanı'ndan sesleniyoruz. Bu kanun teklifini oy birliği ile geçirin," çağrısında bulunsa da konfederasyonun randevu talebine Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'ten de cevap gelmedi. Çerkezoğlu, "Demek ki Sayın Bakan'ın işçilere söyleyecek lafı yok. Gözü kulağı İngiltere'de, dünyanın dört bir tarafındaki zenginlerde olanların işçilere söyleyecek sözü yok," yorumunu yapıyordu.

Türkiye'de her darbe, sıkıyönetim ve OHAL dönemlerinde ilk budanan insan hakları ve işçi hakları olmasına rağmen iş dünyasının talepleri bir türlü bitmiyor. 12 Mart 1971'de askerlerin verdiği muhtıradan sonra da partiler arası anayasa komisyonunda ilk el atılan maddelerden biri "sınıf kavgası" kavramı olur. O sırada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi bir lider çıkıp, "Türkiye'de sınıflı bir toplum yapısı veya kast sistemi bulunmuyor" demediği için komisyon saatlerce nafile tartışmalar yapar. Sonuçta sınıf kavgası dediğiniz şey komünist bir faaliyettir ve önü alınmazsa maazallah sonu devletin yıkılmasına kadar bile giderdi.

21 Temmuz 1971'de komisyonun ilk gün ve ilk madde görüşmesi:

Kemal Demir (CHP): Üçüncü fıkradaki "sınıf kavgası" değimi yerine, "bir sınıfın diğer sınıf üzerinde cebren hâkimiyetini tesis etmek" şeklinde ifade edelim.

Hasan Dinçer (AP): "Sınıf kavgası" değimi kalmalıdır. Gerekçeye, açıklık verecek izahat konulabilir. "Cebir" unsuru, son derece tehlikelidir, bu takdirde madde işlemez hale gelir.

Talat Asal (DP): Cebren olmazsa bir sınıfın diğer sınıf üzerinde hâkimiyetini kabul ediyor muyuz? Bu son derece sakıncalıdır.

Hasan Korkmazcan (DP): Cebir unsuru olmaksızın, bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde tahakküm kurmasını terviç ediyor muyuz? Hayır. 2'nci madde karşısında, sınıf iktidarı zaten diğer sınıflar üzerinde hâkimiyet kuracak biçimde olamaz. 19'uncu maddenin son fıkrası da 11'inci maddeye alınmalıdır.

Emin Paksüt (MGP): Hakların kötüye kullanılmaması konusunda mutabıkız. Hürriyetleri mahfuz tutacağız, hem de bu hakları ortadan kaldıracak biçimde kullandırmayacağız. Madde, sınıf menfaatlerini korumayı, savunmayı önlemiyor, "kavga"yı engelliyor. Üçüncü fıkradan (dil, ırk, sınıf, din, mezhep) deyimleri tamamen çıkartılabilir. Cebir unsurunu koyarsak, 141-142 muallâkta kalır.

Talat Asal (DP): Diğer maddelerde değişiklik gerekmese dahi, 11'in değiştirilmesi bir zaruret haline getirilmiştir. "Sınıf" konusundaki CHP önerisini kabul edemeyiz. Zira cebri unsurun, 141-142 maddeleri hükümsüz kalır. Dördüncü fıkradaki, devlet ve nitelikleri sıralaması, 2'nci maddeye göre değiştirilebilir. Son fıkra, gerçekten haşindir. Ama koymaya ihtiyaç hissettik. "Sınıf" kelimesi tamamen çıkarılabilir. Çıkarmak, "cebir" unsuru koymaktan daha az tehlikeli olur.

Kemal Demir: "Sınıf" kelimesini 11'den çıkartalım. Gerekçeye, "sınıf kavgasının" cevaz olmadığını yazalım.

Emin Paksüt: Hürriyetlerin kötüye kullanılmaması, sınıflar arasında kavga çıkmamasında mutabıkız. Ana fikri muhafaza ederek, Demir'in endişelerini bertaraf edici bir metin üzerinde düşünelim."

12 Eylül 1980 darbesinden sonra da ilk el atılan konuların başında iş kanunu vardır. 70'li yıllarda grevlerle sık sık gündeme gelen ÇAYKUR, Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi'nin gündemine gelir. 17 Mart 1982'de, Danışma Meclisi'de hazırlanan Çaykur Kanunu'nun MGK'da üzerinde en fazla durulan maddeleri, üretimin neden düştüğü, yönetim kurulunda kimlerin olacağıdır. Danışma Meclisi, yönetim kurulunda bir işçi bir de üretici temsilcisi olmasını önermiştir. Oramiral Nejat Tümer, "Diğer uygulamalarda da görüyoruz ki, yönetime katılmış olan birçok işçi temsilcileri sonra büyük problemler yaratmakta ve müessesenin çalışmasına çok ters etkilerde bulunmaktadırlar. Bunlar vakıa ile malum. (…) Binaenaleyh, sermayesi 10 milyara çıkmış bir müessesede hakikaten bir işçi temsilcisinin bulunmasına hiç lüzum yok," der ve diğer üyelerin de katılımıyla işçi temsilcisi yönetim kurulundan çıkarılır. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Necdet Üruğ da üretici temsilcisini gereksiz bulur: "Çay üreticisi olmaz efendim; bu bir yönetici değildir." Milyarlık şirketin yönetimine sen tut bir işçi, bir de çiftçi koy, olacak şey mi!

DİSK-AR'ın raporuna göre, "12 Eylül askeri darbesi ile birlikte tüm grevler yasaklandı ve grev hakkı 1984'e kadar askıya alındı. Darbecilerin yaptığı yasal düzenlemelerle örgütlenmek de grev hakkını kullanmak da zorlaştırıldı. 2,2 milyon sigortalı işçinin olduğu 1980 yılında 80 bin işçi greve çıkarken, ortalama 11 milyon sigortalı işçinin olduğu AKP döneminde ise yıllık ortalama greve çıkan işçi sayısı 6 binin altına geriledi."

Tamam işçiler mutsuz ama işveren mutlu mu? İTO Başkanı Avdagiç 2019'da da mutsuz iş dünyasının "ekonomi dostu iş kanunu" talebini dile getiriyordu. Gerçi AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz 2017'de yabancı sermayeli yatırımcılara hitap ederken, OHAL uygulamasının iş dünyasının rahat çalışabilmesi için yapıldığını söylemiş ve eklemişti:

"Biz göreve geldiğimizde Türkiye'de OHAL vardı ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifade ederek anında müdahale ediyoruz." Yalan da değil, AK Parti'nin iktidara geldiği günden bu yana 20 grev yasaklanmıştı. Ama grevleri yasaklamak ekonomi dostu iş kanunu demek değil demek ki. Avdagiç, "İş dünyası olarak, 'işveren dostu' demiyorum, dikkatinizi çekerim, 'ekonomi dostu' iş kanununa ihtiyaç duyuyoruz. Mevcut kanundan dolayı Türkiye'de işveren, yeni istihdam sağlamakta çekingen davranıyor. Çünkü işveren, işçisiyle iş ilişkisinin bitmesinin ardından en az beş yıl, bazı konularda ise 10 yıl boyunca bazı riskleri taşımaya devam ediyor," diye anlatıyordu taleplerini.

TÜİK'in Temmuz-Eylül dönemine ilişkin verilerine göre, yılın üçüncü çeyreğinde 158 bin kişi ümidini yitirdiği için işgücü piyasasından çekildi. Toplam ümitsiz işsizler ise dönemlik işgücü araştırmasının yapıldığı 2021'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Bu durumda açlık sınırının altındaki asgari ücretle bile olsa çalışanlar epey şanslı sayılır. Dışarıda dev bir yedek işçi ordusu beklerken sen tut "vergide adalet, gelirde adalet" de… Bozgunculuk işte!

Şengün Kılıç kimdir?

Şengün Kılıç, Gazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı'na devam etti.

1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı.

Biz ve Onlar/Türkiye'de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP'li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet), Kadehlerdeki Dudak İzleri (2002, Overteam,) adlı kitapları yayımlandı.

Türk sağının Filistin'le "bunlar komünist terörist" diye başladığı ilişkide kat ettiği mesafe şaşkınlık verici. Daha doğrusu eski sağla yeni sağ arasındaki değişimi görmek şaşkınlık verici

Gazze'de soykırıma varan şiddet dozunu gittikçe artıran İsrail'e karşı ambargo uygulanması çağrısı yapanlara Cumhurbaşkanı'nın oğlu, iktidarın sivil kanadı Bilal Erdoğan da katıldı. Ancak oğul Erdoğan bu çağrıyı iktidara değil halka yaptı

Filistin bağımsızlık hareketinin Türkiye ve Türk sağıyla ilişkisi izaha muhtaç bir ilişki. 1950'den beri Türkiye İsrail'le yakın ilişki için yoğun çalışmalar içinde oldu. Yeni fırsatlar vadeden bu ilişki geliştirilmeye çalışırken Filistin, can sıkıcı hısım akraba konumundan bir türlü kurtulamadı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Peki bulaşıkları kim yıkayacak? - Şengün Kılıç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Peki bulaşıkları kim yıkayacak?

13 0
19.11.2023

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

19 Kasım 2023

Asgari ücretin nasıl belirleneceği ve vergi yükünün kimin üzerine kalacağı tartışmaları sürerken İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, "Asgari ücrete enflasyon oranında yapılacak zammı işverenin karşılamasını, enflasyonun üzerindeki kısmın ise asgari ücret üzerindeki vergi yükleri azaltılarak devlet tarafından karşılanmasını makul bir çözüm olarak görüyoruz," önerisinde bulunmuştu. Önerinin kim için makul olduğu ortada. Avdagiç'in önerisinden üç gün sonra, 13 Kasım'da vergi yükünün her seferinden üstlerinde kalmasından mustarip DİSK, "Vergide Adalet, Gelirde Adalet" talebiyle İstanbul'dan Ankara'ya yürüyüşe başladı.

DİSK'lileri Ankara'da Ulus Meydanı'nda sadece CHP ve HEDEP milletvekillerinin karşılamasına bakılırsa, "vergide adalet, gelirde adalet" talebinin ne iktidar ne de muhalefetin bir kanadında taraftarı pek yok. DİSK, adil bir vergi sistemi için hazırladıkları kanun teklifini tüm siyasi partilerle yürüyüşe başlamadan önce paylaşmıştı oysa. Siyasi partilerin büyük bölümü kulaklarının üzerine yatarken DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, "Bu kanun teklifinin Meclis'ten geçmesi için Ulus Meydanı'ndan sesleniyoruz. Bu kanun teklifini oy birliği ile geçirin," çağrısında bulunsa da konfederasyonun randevu talebine Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'ten de cevap gelmedi. Çerkezoğlu, "Demek ki Sayın Bakan'ın işçilere söyleyecek lafı yok. Gözü kulağı İngiltere'de, dünyanın dört bir tarafındaki zenginlerde olanların işçilere söyleyecek sözü yok," yorumunu yapıyordu.

Türkiye'de her darbe, sıkıyönetim ve OHAL dönemlerinde ilk budanan insan hakları ve işçi hakları olmasına rağmen iş dünyasının talepleri bir türlü bitmiyor. 12 Mart 1971'de askerlerin verdiği muhtıradan sonra da partiler arası anayasa komisyonunda ilk el atılan maddelerden biri "sınıf kavgası" kavramı olur. O sırada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi bir lider çıkıp, "Türkiye'de sınıflı bir toplum yapısı veya kast sistemi bulunmuyor" demediği için komisyon saatlerce nafile tartışmalar yapar. Sonuçta sınıf kavgası dediğiniz şey komünist bir faaliyettir ve önü alınmazsa maazallah sonu devletin yıkılmasına kadar bile giderdi.

21 Temmuz 1971'de komisyonun ilk gün ve ilk madde görüşmesi:

Kemal Demir (CHP): Üçüncü fıkradaki "sınıf kavgası" değimi yerine, "bir sınıfın diğer sınıf üzerinde cebren hâkimiyetini tesis etmek" şeklinde ifade edelim.

Hasan Dinçer (AP): "Sınıf kavgası" değimi kalmalıdır. Gerekçeye, açıklık verecek izahat konulabilir. "Cebir" unsuru, son derece tehlikelidir, bu takdirde madde işlemez hale gelir.

Talat Asal (DP): Cebren olmazsa bir sınıfın diğer sınıf üzerinde hâkimiyetini kabul ediyor muyuz? Bu son derece sakıncalıdır.

Hasan Korkmazcan (DP): Cebir unsuru olmaksızın, bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde tahakküm kurmasını terviç ediyor muyuz? Hayır. 2'nci madde karşısında, sınıf iktidarı zaten diğer sınıflar üzerinde hâkimiyet kuracak biçimde olamaz. 19'uncu maddenin son fıkrası da 11'inci........

© T24


Get it on Google Play