Diğer

T24 Haftalık Yazarı

14 Ocak 2024

Düello genellikle iki kişi arasında belirli kurallara göre ölümcül silahlarla yapılan bir dövüş; tek taraflı ya da karşılıklı meydan okuma şekli. Onur kazanmak, onur korumak, onurla ilgili açığa çıkmış sorunları çözmek için hayatın ortaya konduğu aleni ve kurallı bir yüzleşme. Tarihsel süreç içinde düellonun kuralları da, hukuku da olmuş, geleneği de yeşermiş.

Pusu ise kelime anlamından da anlaşılacağı gibi kuralın olmadığı, aleni işlemeyen, dövüşme fikrinin açıkça ilan edilmeği; karşı tarafı önlem almasına izin verilmeden en boş anında habersiz olarak maruz kalınan bir saldırı şekli. Denk getirme, kıstırma, düşürme, çökme, arkadan vurma gibi kelimelerin bile içine sığmayan kaypak bir kurnazlık! Bir ihmalin, zaafın kollandığı pusunun kuralı da yok, hukuku da. Kıstıranın, düşürenin, kurnazlığının işler akçe olduğu pusu kavramında düellodaki gibi denk güç kavramı olmadığı için günümüze dek gelen tarihsel süreç içinde saldırganın tek amacı her yola başvurarak düşmanını yok etmek, bir şekilde diz çöktürmek olmuş. Sessizliğin, derinliğin, kin içinde bilenmenin önemli olduğu pusuda hukuk değil her şeyin mubah olduğu hukuksuzluk bilinci yer almış.

Çetin Altan bir cümle içinde anlatmış ama pusu ile düello arasındaki çelişki insanlık tarihi boyunca sürmüş; sayfalara sığmayacak kadar çok şey yaşanmış. Ben sınırlı bilgim ve derlediklerim eşliğinde bugün sizlere düellonun kültür tarihini anlatmaya çalışacağım.

İlk Çağ'dan beri saygın bir hesaplaşma olarak görülen düello, eşit şartlarda, eşit silahlarla yapılmış; toplumlarda -yerine göre değişen- kuralları, kaideleri, standartları içinde hukuku olan bir kapışma olarak anlaşılmış.

İlk Çağ'da savaştan önce ya da savaş sırasında teke tek çarpışmaların yapıldığı kayıtlara geçmiş olsa da, tarih kendi mecrasında yaşayan kişilerin, birbirlerini teke tek savaşmaya çağıran insanların kişisel çatışmalarını –büyük ölçüde- kaydetmemiş. Yine de özellikle Orta Çağ sonrasında yaşananlardan derlenenler arasından günümüze ulaşanlar olmuş; farklı kültürler ve kabileler arasındaki anlaşmazlıkların çözüm yolu olarak düelloya başvurulmuş.

Düello teklifine olumlu yanıt vererek yaşam pahasına da olsa onur korumak isteği zaman zaman vücut gücü yerine akılla karşılık bulmuş; yaşamını riske etmeyenler bu çılgın dövüşe katılmamış. Antik Yunan'da M.Ö 495 ila M.Ö 406 yılları arasında yaşamış ünlü tragedya yazarı olan Sofokles, herkesin içinde kendisine tokat atarak küstahça düelloya davet eden adama sakin bir şekilde "eğer bir eşek beni tekmeleseydi, onunla düello etmemi ya da hukuka başvurmamı tavsiye eder miydin" diyerek aklının gücünü göstermiş.

Romalı gladyatörlerin birbirine karşı hiçbir kişisel düşmanlığı olmadığı halde vahşice dövüşlerini övenler arasında düelloların Kutsal Kitap'ta olduğunu iddia edenler olmuş. Habil'le Kabil’in mücadelesi ve Davut ile Golyat arasındaki kavga da bu şekilde değerlendirilmiş. Denilen o ki, ilerleyen yıllarda düellocular, gladyatörlerin mesleğini yeniden canlandırmış, düello hazırlıkları kin ve nefreti aktif hale getirmiş.

Antik Olimpiyat Oyunları içerisinde ölümcül bir dövüş sporu olan "pankrasyon" 1896 yılında Olimpiyat Oyunlarının yeniden canlanması sırasında bir Olimpiyat etkinliği içinde spor dalı olarak kabul edilmemiş. Eski yıllarda pankrasyon müsabakalarında sporcuların (!) cesaretlerini ve hünerlerini test etme alışkanlığı içinde dövüşten birkaç gün önce hazır bulunmaları ve sıkı bir incelemeden geçmeleri gerekiyormuş. Bu tür ikili dövüşlere köleler, toplumda saygın sayılmayan kişiler katılamıyor, akrabalık ilişkileri olanlar arasında bu tür bir karşılaşma yapılmıyormuş.

Düello, Orta Çağ Avrupa'sında ciddi anlamda biçim değiştirmiş; anlaşmazlıklarda sık sık başvurulan bir çözüm olarak denenmiş. MS 10. ve 12. yüzyıllar arasında yalnızca özgür insanların düello yapabilmiş, hukuk karşısında temsil kabiliyeti olması açısından özgür bir iradeye sahip olma şartı yasalaşmış.

Genellikle romantik bir şekilde tasvir edilen düellolar, Batı'da özellikle seçkin sınıflar içinde görülmüş; yıllar içinde burjuvalarda da bu tür kapışmalar yaşanmış olsa da düello soyluluğun onur mücadelesi alanı olmuş.

1283 yılı Fransa'sında düello sadece soylular arasında değil, tarafların tabaları arasından seçilecek gözde dövüşçüler arasında da tertiplenmiş, zenginlerin onurunu korumak yanlarında çalışan çaresiz insanlara düşmüş. Mahkeme yargıçları suçlamaları, delilleri yetersiz bulduğu, söylenenlere inanmadığı zamanlarda tarafları düelloya davet etmiş, anlaşmazlıkların çözümü kılıcın ucunda aranmış.

Tarihte İtalya'dan Leonardo da Vinci'yi ülkesine getirmesiyle bilinen Fransa Kralı I. Francis'in İspanya Kralı 5. Charles'a gönderdiği düello teklifinde kişisel onurun yaşam boyu korunması için bir an önce karşılıklı olarak kozların paylaşılması teklif edilmiş. Herhangi bir gecikmenin utanca yol açacağı belirtilerek bu dövüşe katılmama halinde tüm yazışmalara son verileceği belirtilmiş.

Charles bu teklifi kabul etmiş, gönderilecek haberciler sayesinde yer ve zaman belirlemesi yapılmasını istemiş. Fransız hükümdarı Louvre Sarayının salonunda tüm saray mensuplarının ve yabancı büyükelçilerin huzurunda teklifin kabul edildiği haberini söylemesi sonrasında ipler gerilmiş; kralın böyle bir adım atması tuhaflık olarak görülmüş.

Sonrasında Francis Papa VII. Clement'e başvurmuş, vasat bir devletin hükümdarıyla düello yapamayacağını söyleyerek bu dövüşten kaçınmak için af dileğinde bulunması kabul edilmiş ama toplumda karşılık bulmamış. Voltaire bu yaşananları "kullanılamayan gücün varlığı sadece alaya yol açar, hatta tahtı bile garanti etmez" diyerek özetlemiş.

İspanya Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru V. Charles ile Fransız Kralı I. Francis arasında yaşananlara Fransa'nın Nancy kentindeki Stanislas Kütüphanesi'nin koleksiyonlarında yüzyıllardır korunan ve içeriği yakın yıllara kadar anlaşılamayan şifreli mektubun yapay zekâ ile çözülmesi ışık tutmuş. Mektup 1547 yılında Fransız Kralı I. Francis'in sarayında misafir edilen İspanyol Elçisi Jean de Saint-Maurice'e hitaben yazılmış; Charles'ın kendisine yönelik bir komplo düzenlenmesinden korktuğunu anlatılıyormuş.

4. Henry'nin 1589'da tahta çıkışından 1607'ye kadar en az 4000 kişinin düello neticesinde öldüğü saptanmış, 1600'lü yılların erken gazeteleri düello haberleriyle dolmuş. Bakanlarından gelen itirazların sonucunda düelloyu yasaklayan ve bu yolda fermanlar yayınlayan Kral Henry, düello yapılmasını izne bağlamış, polis şeflerine, eyalet valilerine bu konuda yetki vermiş.

Denilen o ki, düellonun yasaklanması için çıkartılan yasalar yeterli olmamış, ciddiye alınmamış; kurallar neredeyse hiçbir zaman yerine getirilmemiş. Bu yıllarda insanlara ün sağlayan en kolay yol düelloymuş. Hiçbir düello sonucunun kayıtlara alınmadığı bu dönem zarfında düello sayısının arttığı, toplumun tüm katmanlarına yayıldığı görülmüş.

Halkın arasındaki kavga isteğini Montaigne, "eğer üç Fransız Libya çölüne gönderilseydi, orada kavgasız ve dövüşsüz bir ay bile geçiremezlerdi" diyerek açıklamış. Rodos Piskoposu Hardouin de Perefix, IV. Henry'nin Hayatı adlı eserinde "düello çılgınlığı soyluların ruhunu ele geçirdi" diye yazmış. Denildiği kadarıyla soylular barış zamanında, savaşta düşmanlarının döktüğünden daha fazla kan kaybetmişler. Chevalier, "Les Ombres des Defunts" adlı eserinde, yalnızca Limousin'de 6-7 ay içinde 120 kişinin düello sonucunda öldüğünü yazmış.

Uzay hakkında yazdıklarıyla Jules Verne, Moliere, Diderot gibi ünlü yazarlara ilham kaynağı olan ve eserleri ancak 20. yüzyıl insanı tarafından anlaşılabilen Cyrano De Bergerac, etkili ve güzel konuşmasını kılıcının gücü ile pekiştirmeyi uygun görmüş, katıldığı düellolar ile cesurluğunu ispatlamaya çalışmış. 21 Yaşındayken boğazından aldığı ciddi bir kılıç darbesiyle yaralanan Bergerac, silahını bırakıp Paris'e dönmek zorunda kalmış.

Düello Fransa'nın ardından diğer ülkelerde ve İngiltere'de de yasaklansa da sık sık başvurulan bir onur koruma yolu olarak etkinliğini korumuş. 1800'lere gelindiğinde acil müdahale için düelloda bir doktor bulunması şartı aranmış.

19. yüzyıl başında düello bir tarafın kanamasıyla sonuçlanır hale gelmiş; ölümler azalmış. Kazanan genellikle rakibin üzerine tükürür, rakibinin kanıyla ıslattığı mendiliyle bıçağını kuruturmuş.

Kazananlar genellikle kaçmaya çalışmazlar, kısa süreli gözaltı veya küçük para cezalarına çarptırılırlarmış.

Bu yüzyılın ortalarına doğru kılıcın yerini alan tabanca düelloda kas gücünün üstünlüğünü maharetli silah kullanıma bırakırken ateşli silahlar soyluların büyük miktarlarda para yatırdığı bir sektörü ateşlemiş.

Kılıç kullanımının bırakılmasıyla kuralları tekrar belirlenen tabanca düellosunda her iki taraf da dolu bir tabanca ile sırtları birbirine dönük olarak belli bir noktadan ileri doğru belirli sayıda adım atmaya ve ateş etmek için dönmeye başlamışlar.

Hakaret ne kadar aşağılayıcı ise o kadar az adım atılıyor, dönme noktaları önceden işaretleniyor, hile olasılığını azaltmak için hakem tarafından sinyal veriliyormuş. Belli bir mesafeden meydan okuyarak sırayla ateş etmek de denenmiş; eşli çarpışmalar da. Bu yıllarda da farklı statüden olanlar arasında düello yapılması uygun görülmemiş.

19. yüzyılın sonlarına doğru neredeyse tüm ülkelerde yasaklanan düello edebi eserlere her daim konu olmuş; sinemanın sık kullandığı sahnelerde canlandırılmış.

Bireylerin anlaşmazlıklarda herkesin başının çaresine baktığı, cezayı kişiselleştirip gücü yetene gösterdiği yıllar çok gerilerde kalmış gibi gözükse de, kanun çarklarının usulünce işlemediği toplumlarda insanların bireysel olarak adalet arayışları devam ediyor.

Ne derece gerçekleşir bilmiyorum ama hukuka güvenin sağlandığı, adaletin eşit ve adil olarak dağıtıldığı, onurun söz düellosuyla korunduğu günler bizimle olsun.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Emniyet Sandığı Radyo Kültür Yayınları 1961

https://www-thoughtco-com

https://www-britannica-com

https://www-pbs-org

https://www-gutenberg.org

https://tr.euronews.com/2022/11/27/ispanya-krali-v-charlesin-5-asirlik-sifreli-mektubunun-sirri-cozuldu

https://www.gastearsivi.com/gazete/son_posta/1935-07-16/3

https://www.gastearsivi.com/gazete/zaman/1935-05-18/4

https://www.gastearsivi.com/gazete/vatan/1941-10-30/2

İrfan Yalın kimdir?

Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.

Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.

Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı…

Çorap binlerce yıldır ayağı kavramış, yaşama konfor katmış

Fiziksel işlevlerinin yanı sıra her zaman psikolojik bir etkiye de sahip olan iç çamaşırları giyildikleri çağın ruhunu taşımışlar, coğrafyanın ve dönemin özelliklerini tasarımlarında barındırmışlar

İç çamaşırı; hem amacı hem de mesajı olan giysi

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Koleksiyoncunun kaleminden düello: Bireysel adalet arayışının tarihi - İrfan Yalın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Koleksiyoncunun kaleminden düello: Bireysel adalet arayışının tarihi

10 1
14.01.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

14 Ocak 2024

Düello genellikle iki kişi arasında belirli kurallara göre ölümcül silahlarla yapılan bir dövüş; tek taraflı ya da karşılıklı meydan okuma şekli. Onur kazanmak, onur korumak, onurla ilgili açığa çıkmış sorunları çözmek için hayatın ortaya konduğu aleni ve kurallı bir yüzleşme. Tarihsel süreç içinde düellonun kuralları da, hukuku da olmuş, geleneği de yeşermiş.

Pusu ise kelime anlamından da anlaşılacağı gibi kuralın olmadığı, aleni işlemeyen, dövüşme fikrinin açıkça ilan edilmeği; karşı tarafı önlem almasına izin verilmeden en boş anında habersiz olarak maruz kalınan bir saldırı şekli. Denk getirme, kıstırma, düşürme, çökme, arkadan vurma gibi kelimelerin bile içine sığmayan kaypak bir kurnazlık! Bir ihmalin, zaafın kollandığı pusunun kuralı da yok, hukuku da. Kıstıranın, düşürenin, kurnazlığının işler akçe olduğu pusu kavramında düellodaki gibi denk güç kavramı olmadığı için günümüze dek gelen tarihsel süreç içinde saldırganın tek amacı her yola başvurarak düşmanını yok etmek, bir şekilde diz çöktürmek olmuş. Sessizliğin, derinliğin, kin içinde bilenmenin önemli olduğu pusuda hukuk değil her şeyin mubah olduğu hukuksuzluk bilinci yer almış.

Çetin Altan bir cümle içinde anlatmış ama pusu ile düello arasındaki çelişki insanlık tarihi boyunca sürmüş; sayfalara sığmayacak kadar çok şey yaşanmış. Ben sınırlı bilgim ve derlediklerim eşliğinde bugün sizlere düellonun kültür tarihini anlatmaya çalışacağım.

İlk Çağ'dan beri saygın bir hesaplaşma olarak görülen düello, eşit şartlarda, eşit silahlarla yapılmış; toplumlarda -yerine göre değişen- kuralları, kaideleri, standartları içinde hukuku olan bir kapışma olarak anlaşılmış.

İlk Çağ'da savaştan önce ya da savaş sırasında teke tek çarpışmaların yapıldığı kayıtlara geçmiş olsa da, tarih kendi mecrasında yaşayan kişilerin, birbirlerini teke tek savaşmaya çağıran insanların kişisel çatışmalarını –büyük ölçüde- kaydetmemiş. Yine de özellikle Orta Çağ sonrasında yaşananlardan derlenenler arasından günümüze ulaşanlar olmuş; farklı kültürler ve kabileler arasındaki anlaşmazlıkların çözüm yolu olarak düelloya başvurulmuş.

Düello teklifine olumlu yanıt vererek yaşam pahasına da olsa onur korumak isteği zaman zaman vücut gücü yerine akılla karşılık bulmuş; yaşamını riske etmeyenler bu çılgın dövüşe katılmamış. Antik Yunan'da M.Ö 495 ila M.Ö 406 yılları arasında yaşamış ünlü tragedya yazarı olan Sofokles, herkesin içinde kendisine tokat atarak küstahça düelloya davet eden adama sakin bir şekilde "eğer bir eşek beni tekmeleseydi, onunla düello etmemi ya da hukuka başvurmamı tavsiye eder miydin" diyerek aklının gücünü göstermiş.

Romalı gladyatörlerin birbirine karşı hiçbir kişisel düşmanlığı olmadığı halde vahşice dövüşlerini övenler arasında düelloların Kutsal Kitap'ta olduğunu iddia edenler olmuş. Habil'le Kabil’in mücadelesi ve Davut ile Golyat arasındaki kavga da bu şekilde değerlendirilmiş. Denilen o ki, ilerleyen yıllarda düellocular, gladyatörlerin mesleğini yeniden canlandırmış, düello hazırlıkları kin ve nefreti aktif hale getirmiş.

Antik Olimpiyat Oyunları içerisinde ölümcül bir dövüş sporu olan "pankrasyon" 1896 yılında Olimpiyat Oyunlarının yeniden canlanması sırasında bir Olimpiyat etkinliği içinde spor dalı olarak kabul edilmemiş. Eski yıllarda pankrasyon müsabakalarında sporcuların (!) cesaretlerini ve hünerlerini test etme alışkanlığı içinde dövüşten birkaç gün önce hazır bulunmaları ve sıkı bir incelemeden geçmeleri gerekiyormuş. Bu tür ikili dövüşlere köleler, toplumda saygın sayılmayan kişiler katılamıyor, akrabalık ilişkileri olanlar arasında bu tür bir karşılaşma yapılmıyormuş.

Düello, Orta Çağ Avrupa'sında ciddi anlamda biçim değiştirmiş; anlaşmazlıklarda sık sık başvurulan bir........

© T24


Get it on Google Play