Diğer

T24 Haftalık Yazarı

10 Aralık 2023

Farkındayım, Türkiye'nin sürekli değişen baş döndürücü gündemi içinde çok gerilerde kaldı börek meselesi. Ama benzer konular her an yeniden gündeme düşerek ortalığı kasıp kavurabilir, bunun çok örnekleri var. Çünkü geçen ay, "Kürt böreği-küt böreği" bağlamında çıkan tartışma birçok kültürel değerde kıyasıya devam ediyor, o nedenle eskimiş sayılmaz.

İsa Sofi, Ertuğrul Bey'in ve sonra Osman Bey'in komutanlarından. Ölünce Söğüt'te bir türbe inşa edilmiş mezarının üzerine. Türbede birkaç yıl önce restorasyon yapılırken, sıvası kazınan duvarlarda herkesi şaşkına çeviren motifler ortaya çıkmıştı. Gök Tanrı dininin sembolü olan hayat ağacı, güneş, yeraltı-yerüstü-gökyüzü ve diğer motifler duvarlara resmedilmiş. Türk mitolojisi yüzyıllar öncesinden capcanlı duruyor türbenin içinde. Birkaç hafta önce de Antalya'da, sıvası dökülen bir duvarda Selçukluların çift başlı kartalının yanında yine o hayat ağacı, Gök Tanrı dininin sembolü ortaya çıkıvermişti. Kültür tarihini keskin çizgilerle belirleyenler için hiç de hoş olmayan, kurgusal argümanlarını fena halde sarsan bulgulardı bunlar.

Günümüzün önemli tarihçilerinden Cemal Kafadar, Kendine Ait Bir Roma adlı yapıtında, "Modern çağlara ait bir olgu olarak milliyetçiliklerin, millet ve vatan tarihi adına birçok şeyi inşa, hatta icat ettiği muhakkaktır" der. Milliyetçi camianın önemli isimlerinden Remzi Oğuz Arık da Kafadar'ın aktardığına göre "Hangi kütle vatanını seçmekte serbest olmuştur? Türkmenler Hazer'in şimalinden geçselerdi, şimdi kim bilir hangi dinde, hangi yerde idik?" biçiminde işaret etmiş konuya.

Bizim tarih yazıcılığımızın mihenk taşı "icat" ve "inşa"dır. Bu, belge ve bilgilere dayalı yakın tarihimiz için bile böyleyken, uzak tarihimizin sisler ardında kalmış olaylarını ve kişilerini yeniden inşa etmek, inşanın yeterli olmadığı yerde icat etmek amacımıza, inanışlarımıza, bakış açılarımıza göre yeniden şekillendirmek sık başvurulan bir yöntem. Bu kültür tarihimiz açısından da öyle. Bir coğrafyayı vatan haline getirmek sadece silahla, kan dökerek, iman gücüyle falan olmaz; savaş gerekiyorsa o toprağı korur sadece. Yüzyıllar içinde süzülerek oluşan yaşam biçiminin, o coğrafyaya uyum çabasıyla şekillenen kültürün gelişip kökleşmesidir, toprak parçasını vatan yapan. Kültürel coğrafya öyle sınır filan da tanımaz, kuşlar, bulutlar gibidir, dolaşır durur. Eğer öyle olmasaydı; örneğin, "Baklava ve kahve Yunan mı, Türk mü? diye tartışmak (Evet, gülünç ama bayağı ciddi tartışma konusu) gerekmezdi. Babaannemin aralarına ceviz serperek kat kat yufkadan yaptığı, adına "Saraylı" dediği tatlı, bir gün Selanik'te "Saragli" adıyla karşıma çıkmıştı; nerenin tatlısıydı şimdi bu? Kültürün geçişkenliğini bilmezsek Sarı Gelin türküsünün kökeni "Ermeni mi, Türk mü?" diye tartışır dururduk. Hatta Çanakkale türküsünün Makedonya'da, Arnavutluk'ta, Yunanistan'da, Kerkük'te ve Kırım'da bile nasıl olup da bilindiğine ve söylendiğine şaşırabilirdik. Öylesine birbirinin içine girmiş oluyor ki kültürel değerler, hiçbir inanca ve önyargıya prim vermiyor. Örneğin, yüzlerce yıl bir evliya olarak dua edilen türbenin içinden bir bakmışsınız Bizanslı biri çıkıvermiş!

Kültürel tarih böyle bir şeydir. İçinden küt böreği de çıkarabilirsiniz Kürt böreği de. Bu niyetinize bağlı. Gastronomi uzmanı Hasan Açanal da bu görüşte. Rus salatasının bir anda Amerikan salatası olmasına işaret ederek şöyle diyor:

"Osmanlı coğrafyasının dağlık bölgelerinde, yaylalarında, hayvancılık yapılan, tereyağ ve peynir üretilen her yerde börek var. Tartışılan ise Doğu, Güneydoğu ve Antakya tarafında yapılan bir tür kömbe. Kürtlerin bu böreği yaptıkları, yedikleri ve İstanbul'a bu isimle tanıttıkları bir gerçek. Ama ilk onlar mı yapmış bunu bilmek imkânsız. İstanbul'a gelişi Pülümür'den İstanbul'a göç eden bir aile sayesinde. ‘Küt' bizim ulusalcıların Kürt ismi tabu olduğu için uydurdukları ad olsa gerek. Tıpkı Rus salatası-Amerikan salatası örneği gibi. Yiyenler komünist olmasınlardı, bunda da aman bölücü filan olunmasın."

Başka ülkeler, başka halklarla kültürel geçişlerin yönü belki daha kolay saptanabilir ama Anadolu'da bu mümkün mü? Bu kadar iç içe geçmişken, bunu tartışmanın gereği var mı? İsa Sofi Müslüman mıydı, değil miydi? Bilemeyiz. Kürt böreği yedi mi; onu da bilmiyoruz ama türbesindeki çizimler duruyor, börek de tezgâhlarda bekliyor hepimizi; yeniden inşa ya da icat etmenin bir anlamı yok.

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir.

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri:

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

Zamanı ruhumuzda saklı bir armağan gibi düşünerek uzun kış gecelerinde Aragon'u, Elsa'yı, Sait Faik'i, Eyüboğlu'nu ve diğerlerini okumak iyi gelecektir. Çünkü yazılan her şey hayata ve aşkadır

Bazı şairler şiirlerinin kıyısına, yaşam öykülerinin dipnotuna belirgin ve silinemez kimi duyguları da iliştirirler. Onu okudukça, tanıyanlardan dinledikçe anlamıştım ki İlhan Demiraslan, şiirine ve hayatına belirgin bir yalnızlık iliştirmişti

Sonsuzluk uykusunu İstanbul'da uyumak isteği yerine getirilemedi ama mektuplarındaki kimi sözleri hayata ve iki ülke insanına vasiyet gibiydi: "Senin bu yaşlı romantik arkadaşın insana inanıyor sadece. Ne uyruğa, ne lisana, ne de inanca…"

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - İsa Sofi, Kürt böreği yemiş midir? - İbrahim Dizman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsa Sofi, Kürt böreği yemiş midir?

38 15
10.12.2023

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

10 Aralık 2023

Farkındayım, Türkiye'nin sürekli değişen baş döndürücü gündemi içinde çok gerilerde kaldı börek meselesi. Ama benzer konular her an yeniden gündeme düşerek ortalığı kasıp kavurabilir, bunun çok örnekleri var. Çünkü geçen ay, "Kürt böreği-küt böreği" bağlamında çıkan tartışma birçok kültürel değerde kıyasıya devam ediyor, o nedenle eskimiş sayılmaz.

İsa Sofi, Ertuğrul Bey'in ve sonra Osman Bey'in komutanlarından. Ölünce Söğüt'te bir türbe inşa edilmiş mezarının üzerine. Türbede birkaç yıl önce restorasyon yapılırken, sıvası kazınan duvarlarda herkesi şaşkına çeviren motifler ortaya çıkmıştı. Gök Tanrı dininin sembolü olan hayat ağacı, güneş, yeraltı-yerüstü-gökyüzü ve diğer motifler duvarlara resmedilmiş. Türk mitolojisi yüzyıllar öncesinden capcanlı duruyor türbenin içinde. Birkaç hafta önce de Antalya'da, sıvası dökülen bir duvarda Selçukluların çift başlı kartalının yanında yine o hayat ağacı, Gök Tanrı dininin sembolü ortaya çıkıvermişti. Kültür tarihini keskin çizgilerle belirleyenler için hiç de hoş olmayan, kurgusal argümanlarını fena halde sarsan bulgulardı bunlar.

Günümüzün önemli tarihçilerinden Cemal Kafadar, Kendine Ait Bir Roma adlı yapıtında, "Modern çağlara ait bir olgu olarak milliyetçiliklerin, millet ve vatan tarihi adına birçok şeyi inşa, hatta icat ettiği muhakkaktır" der. Milliyetçi camianın önemli isimlerinden Remzi Oğuz Arık da Kafadar'ın aktardığına göre "Hangi kütle vatanını seçmekte serbest olmuştur? Türkmenler Hazer'in şimalinden geçselerdi, şimdi kim bilir hangi dinde, hangi yerde idik?" biçiminde işaret etmiş konuya.

Bizim tarih yazıcılığımızın mihenk taşı "icat" ve "inşa"dır. Bu, belge ve bilgilere dayalı yakın tarihimiz için bile böyleyken, uzak tarihimizin sisler ardında kalmış olaylarını ve kişilerini yeniden inşa etmek, inşanın yeterli olmadığı yerde icat etmek amacımıza, inanışlarımıza, bakış açılarımıza göre yeniden şekillendirmek sık başvurulan bir yöntem. Bu kültür tarihimiz açısından da öyle. Bir coğrafyayı vatan haline getirmek sadece silahla, kan dökerek, iman gücüyle falan olmaz; savaş gerekiyorsa o toprağı korur sadece. Yüzyıllar içinde süzülerek oluşan yaşam biçiminin, o coğrafyaya uyum çabasıyla şekillenen kültürün gelişip kökleşmesidir, toprak parçasını........

© T24


Get it on Google Play