Diğer

05 Ocak 2024

Rusya ile Ukrayna arasında aylardır gerçekleştirilemeyen esir takası, sonunda 4 Ocak sabaha karşı yapıldı. Takasla 248 Rus askeri ve 224 Ukraynalı asker ile 6 sivil serbest bırakıldı. Böylece 478 kişi evlerine dönme şansına kavuştu.

Taraflar, esir değişimin Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) arabuluculuğu ile mümkün olduğunu vurguladı. Bu değişim, savaşın 24 Şubat 2022'de başlaması sonrasında düzenlenen en büyük esir takası oldu. Son takas 7 Ağustos 2023'te yapılmıştı.

Takasın ayrıntıları ve neden bu kadar uzun sürede organize edildiği üzerine birkaç kaynak ve medya taraması üzerinden yaptığım araştırmada, konunun Türkiye'yi de, daha doğrusu Türkiye'nin Rusya ve belki Ukrayna ile ilişkilerini de ilgilendirdiği sonucuna vardım. Ünlü Rus siyasi analisti Sergey Markov bu esir takasının "eşi görülmemiş bir örnek" olduğunu ve "173'e 173 esir" şemasının dışında "ayrıca 75 Rus esir"in de takasa dâhil edildiğine dikkat çekti.

Markov'un Telegram hesabından yaptığı paylaşımın içeriği, ertesi gün başka kaynaklar tarafından da gündeme getirildi. Bu 75 Rus esir neden "fazladan" Rusya tarafına teslim edilmişti? Bunun açıklaması, Eylül 2022'de Türkiye ve Suudi Arabistan'ın arabuluculuğunda yapılan bir başka esir takası çerçevesinde, savaşın sonuna kadar Türkiye'de kalmaları için yollanan beş Azov taburu komutanıyla ilgiliydi.

Geçen yıl genel olarak olumlu bir havada seyreden Türkiye-Rusya ilişkileri iki kez sarsıntı geçirmişti. Her ikisinde de kuşku ve güvensizliğini belli eden taraf Kremlin'di. İlkinde, cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında ve yeni hükümetin kurulmasıyla "Erdoğan acaba artık Rusya'dan uzaklaşıp Batı'ya mı yöneliyor?" sorusu Moskova'da sıkça sorulmaya başlamış, yeni hükümetteki "Batı yanlısı bakanlar" sorgulanmıştı. İkincisi, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin 7 Temmuz'da İstanbul'a gelmesiyle ortaya çıkan sorunlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ukrayna'nın NATO üyeliğini hak ettiği" tarzında bazı (NATO patronu ABD tarafından bile telaffuz edilmeyen) açıklamaları Kremlin'in hoşuna gitmedi. Ama Rusya lideri Putin'i en çok kızdıran şey, beş Azov komutanının Moskova ile hiçbir istişare olmadan Zelenski'ye teslim edilmesi ve Ukrayna'ya yollanmasıydı. Bu konu Rus medyasında sert yorumlara yol açtı ve Ankara-Moskova hattında soğukluk yarattı. Liderler arasında düzenlenen 4 Eylül Soçi zirvesi bu soğukluğu bir ölçüde giderdi. Ama Azov komutanları Ukrayna'nın elinde kalmaya devam ediyor ve Rusya yönetimi, bu durumun yalnızca Ukrayna'nın değil Türkiye'nin de sorumluluğunda olduğunu hatırlıyordu.

Rus medyasında, taraflar arasında aylardır esir takası yapılamamasının, bu konu (Azov komutanları) ile ilgili olduğu iddialarına da rastladım. Hatta mesele öylesine zor bir aşamaya gelmişti ki, Türkiye ve Ukrayna'ya özel ilgisi olduğu bilinen Rus milyarder Roman Abramoviç de sorunun çözümü için devreye girmiş, ancak başarılı olamamıştı. Moskova taviz vermeye niyetli değildi. Ukrayna'nın herhangi bir anlaşma olmaksızın "Türkiye'nin sürpriz yardımıyla" geri aldığı beş Azov komutanı için 75 Rus esirin iadesini talep ediyordu; yani her bir komutana karşılık 15 kişinin. Ve sonunda istediğini aldı. Yukarıda sözünü ettiğimiz Markov, "Herhalde Erdoğan bu konuda Zelenski'ye ültimatom tarzı bir talep iletmiş ve böylelikle Azov komutanlarının serbest bırakılmasındaki suçunun bir kısmından kurtulmuştur" yorumunu yaptı. Erdoğan'ın Zelenski'ye böyle bir rica ("talep") iletip iletmediğini bilmiyoruz. Tıpkı Temmuz 2023'te söz konusu komutanları ne düşünerek Putin'den habersiz Ukrayna'ya yolladığını bilmediğimiz gibi.

Bir başka önemli konu ise İngiltere tarafından Ukrayna'nın Karadeniz savunmasını güçlendirme amacıyla gönderdiği iki "mine-hunter" (mayın avcısı) tipi savaş gemisinin Boğazlar'dan geçişine izin verilip verilmediğine ilişkin iddialardı.

Bilindiği üzere Rusya savaş süresince, Ukrayna'yı denizden kuşatmak ve Ukrayna-Batı arasındaki iletişim hatlarının kontrolünü sağlamak amacıyla Karadeniz'e çok sayıda mayın döşedi. 12 Aralık 2023 tarihinde İngiltere Savunma Bakanı Grant Shapps, "Denizlerin güvenliğini sağlamak, Putin gibi bir tiranı yenmenin, Ukrayna ve tüm Avrupa için uzun vadeli bağımsızlığı ve refahı garanti altına almanın tek yoludur" açıklamasını yaptı ve Ukrayna'nın Karadeniz'deki gücünü pekiştirmek amacıyla İngiltere Donanması'na ait iki adet savaş gemisinin yola çıktığını doğruladı.

Söz konusu savaş gemilerinin Karadeniz'e ulaşmak için Türkiye'nin kontrolündeki Boğazlar'dan geçişine izin verilip verilmediğine ilişkin Türkiye'de ve dünyada farklı iddialar gündeme geldi, bazı yayınlar "Çin medyası" kaynaklı olarak gemilerin geçişine izin verildiğini yazdı.

İletişim Başkanlığı'na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, konuyla ilgili açıklamasında "Türkiye, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik özel askerî operasyonunu derhal 'savaş' olarak tanımlamış ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 19'uncu maddesi uyarınca savaşan tarafların (Rusya ve Ukrayna) savaş gemilerine Boğazlar'ı kapatmıştır" ifadelerine yer vererek savaş gemilerinin Karadeniz'e geçişine izin verildiği iddialarını yalanladı.

Yunan medyasından Pentapostagma internet sitesi ise iki savaş gemisinin geçişine izin verilmediğini, ancak Karadeniz'de Erdoğan ve Putin'in iş birliği içinde Batı'yı bölgeden uzaklaştırma çabasında olduklarını ve Erdoğan'ın Türkiye ve Rusya'ya kıyasla daha zayıf olan Romanya-Bulgaristan-Ukrayna donanmalarını zayıflatarak Karadeniz'i ‘arkadaşı Putin' ile paylaşmak istediğini yazdı.

Çin medyası bu iddiayı daha ileri bir noktaya taşıdı ve konuyu "Türkiye, Rusya'yı sırtından bıçakladı" başlığıyla duyurdu. 5 Ocak 2024 tarihinde Çin merkezli INF.NEWS adresinde yer alan haberde, daha önce Boğazlar'ın savaş gemilerine kapalı olduğunu duyuran Türkiye'nin bir istisna yaparak bu iki savaş gemisinin geçişine izin verdiğini, dahası henüz Ukrayna'ya ulaşmamasına rağmen Kiev'in bu gemilere "Chernigov" ve "Cherkasy" isimlerini verdiğini yazdı. Elbette bunlar birer iddia. Türkiye'nin savaşın başlangıcından bu yana genel olarak Boğazlar ve Montrö konusunda hassas bir tutum içinde olduğu ve böylelikle Karadeniz'deki tehlikeli süreçlerin minimize edilmesinde olumlu rol oynadığı bir gerçek. Ancak bu konuda Batı'nın tepkileri ve baskısı giderek artacağa benziyor. İngiltere'nin Ukrayna'ya "kullanımı Türkiye'nin iznine bağlı bir hediye" vermesi de son derece ilgi çekici ve masumiyeti sorgulanır bir nezaket.

İngiltere'nin ünlü gazetelerinden The Telegraph, Türkiye'nin iki İngiliz mayın tarama gemisinin Ukrayna'nın kullanımı için Karadeniz'e giderken kendi sularından geçmesine izin vermemesinin Ukrayna için "önemli bir aksilik" olduğunu yazması, "Türkiye, Kraliyet Donanması mayın avcılarının Ukrayna'ya gitmesini engelliyor" başlıklı haber yapması herhalde boşuna değil.

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

2023 son 30 yılda dünyadaki çatışmaların sayısı bakımından rekor kırmış. Her yer savaş kıvılcımlarıyla dolu. Peki, ne yapmalı?

Rusya ve Ukrayna askerleri cephelerde bir gün içinde ortalama sadece 70 santimetre ilerleyebiliyormuş

Karabağ işgalinin sona ermesinden sonra imzalanması beklenen barış anlaşması bir türlü masaya gelmezken Azerbaycan cumhurbaşkanlığı seçimleri öne alındı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Rusya-Ukrayna esir takasında Erdoğan'ın ricası rol oynadı mı? - Hakan Aksay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Rusya-Ukrayna esir takasında Erdoğan'ın ricası rol oynadı mı?

13 1
05.01.2024

Diğer

05 Ocak 2024

Rusya ile Ukrayna arasında aylardır gerçekleştirilemeyen esir takası, sonunda 4 Ocak sabaha karşı yapıldı. Takasla 248 Rus askeri ve 224 Ukraynalı asker ile 6 sivil serbest bırakıldı. Böylece 478 kişi evlerine dönme şansına kavuştu.

Taraflar, esir değişimin Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) arabuluculuğu ile mümkün olduğunu vurguladı. Bu değişim, savaşın 24 Şubat 2022'de başlaması sonrasında düzenlenen en büyük esir takası oldu. Son takas 7 Ağustos 2023'te yapılmıştı.

Takasın ayrıntıları ve neden bu kadar uzun sürede organize edildiği üzerine birkaç kaynak ve medya taraması üzerinden yaptığım araştırmada, konunun Türkiye'yi de, daha doğrusu Türkiye'nin Rusya ve belki Ukrayna ile ilişkilerini de ilgilendirdiği sonucuna vardım. Ünlü Rus siyasi analisti Sergey Markov bu esir takasının "eşi görülmemiş bir örnek" olduğunu ve "173'e 173 esir" şemasının dışında "ayrıca 75 Rus esir"in de takasa dâhil edildiğine dikkat çekti.

Markov'un Telegram hesabından yaptığı paylaşımın içeriği, ertesi gün başka kaynaklar tarafından da gündeme getirildi. Bu 75 Rus esir neden "fazladan" Rusya tarafına teslim edilmişti? Bunun açıklaması, Eylül 2022'de Türkiye ve Suudi Arabistan'ın arabuluculuğunda yapılan bir başka esir takası çerçevesinde, savaşın sonuna kadar Türkiye'de kalmaları için yollanan beş Azov taburu komutanıyla ilgiliydi.

Geçen yıl genel olarak olumlu bir havada seyreden Türkiye-Rusya ilişkileri iki kez sarsıntı geçirmişti. Her ikisinde de kuşku ve güvensizliğini belli eden taraf Kremlin'di. İlkinde, cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında ve yeni hükümetin kurulmasıyla "Erdoğan acaba artık Rusya'dan uzaklaşıp Batı'ya mı yöneliyor?" sorusu Moskova'da sıkça sorulmaya başlamış, yeni hükümetteki "Batı yanlısı bakanlar" sorgulanmıştı. İkincisi, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin 7 Temmuz'da İstanbul'a gelmesiyle ortaya çıkan sorunlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ukrayna'nın NATO üyeliğini hak ettiği" tarzında bazı (NATO patronu ABD tarafından bile telaffuz edilmeyen) açıklamaları Kremlin'in hoşuna gitmedi. Ama Rusya lideri Putin'i en çok kızdıran şey, beş Azov komutanının Moskova ile hiçbir istişare olmadan Zelenski'ye teslim edilmesi ve Ukrayna'ya yollanmasıydı. Bu konu Rus medyasında sert yorumlara yol açtı ve Ankara-Moskova hattında soğukluk yarattı. Liderler arasında düzenlenen 4 Eylül Soçi zirvesi bu soğukluğu bir ölçüde giderdi. Ama Azov komutanları Ukrayna'nın elinde kalmaya devam ediyor ve Rusya yönetimi, bu durumun yalnızca Ukrayna'nın değil Türkiye'nin de sorumluluğunda olduğunu hatırlıyordu.

Rus medyasında, taraflar arasında aylardır esir takası yapılamamasının, bu konu (Azov komutanları) ile ilgili olduğu iddialarına da rastladım. Hatta mesele öylesine zor bir aşamaya gelmişti ki, Türkiye ve Ukrayna'ya özel ilgisi olduğu bilinen Rus milyarder Roman........

© T24


Get it on Google Play