Diğer

10 Şubat 2024

Şöyle bir bakıyorsun, çevrende gördüğün neredeyse bütün insanlar kavgaya hazır gibi; suratlar asık, kaşlar çatık, yürüyüşler kabadayı…

Herkes pek bir cesur.

Tek başına olduğunda "hâl ve gidiş" bakımından korkusuz olanlar bir araya gelip koca bir halk oluşturduklarında durum anında değişiveriyor.

İktidar, dış güçler, ekonomi falan derken hemen her şey, bu korkusuz insanlardan meydana gelen halka istediğini yapıyor.

Cevap?

Cevap yok.

Gıkını çıkaranın alnı karışlanmaya hazır.

Tek tek herkesin cesur sayıldığı bir toplumun korkak olması ilginç.

Cesaret kelimesi çok tekrarlandığında, daha fazla korkaklığı düşündürüyor bana nedense.

Siyasi liderler pek seviyor bu kelimeyi.

İktidar sorunlarla, düşmanlarla, terörizmle, dış mihraklarla, lobilerle vs. cesurca savaştığını söyleyip duruyor.

Muhalefet boş durur mu? O da her konuda cesurluktan yana elbette. Üstüne, bir de iktidara karşı cesaret gösterdiğini ilan ediyor.

Her türlü siyasi, ideolojik, dini görüşten ve farklı sosyal katmanlardan herkes birbirine cesur pozlar veriyor.

Korkusunu itiraf edecek kadar açık ve dürüst birini bulmak neredeyse imkânsız.

Napolyon'un o ünlü cümlesini hatırlamamak mümkün mü: "Dünyada taklit edilemeyecek tek şey cesarettir."

Ve Schiller'in sözüyle içeriği derinleştirelim: "Cesaret hayatı hiçe sayar, vicdanı değil."

Nedir bu işin sırrı?

Korkaklık nerede biter?

Cesaret nerede başlar?

Cesaret çağrısı yapan herkes kendiliğinden "cesur" sıfatını hak eder mi?

Çağrı yapılanlar korkak mıdır?

Nedir bu "her derdin devası" cesaret?

Politik karşıtlarını yok etmeye çalışmak mı cesaret belirtisidir? Yoksa onlarla bir arada, ama onlardan daha iyi olmaya çaba sarf etmek mi?

En çok başkalarıyla mücadele eden mi daha cesurdur? Kendisiyle mücadele eden mi?

Cesurluk, insanın verdiği sözden ve davasından asla dönmemesi midir? Yoksa gelişmeyi ve değişmeyi başarabilmesi mi?

Darbe veya devrim yaparak var olan düzeni deviren cesur değil midir? Ya darbeye ve devrime karşı direnen?

Tüm sorunlara ve zorluklara karşın, "sorumluluk" duygusuna dayanarak iktidarda kalmak mı cesarettir? Yoksa vaktin geldiğini görüp istifayı basmak mı?

Herkesten çok farklı giyinmek, davranmak, konuşmak ve düşünmek midir cesaret?

Cesaret, Türkiye gibi bir ülkede eşcinsel olup, bu özelliğini açıkça söyleyebilmek midir?

Tanrıtanımazlığını açıklamakta mı yatar cesaret? Yoksa Tanrı'dan başka hiçbir şeyden korkmayanların imanlarında mı?

Anlaşılması çok zor bir sanat eseri üreten mi cesur sayılmalıdır?

Yepyeni bir kente, hatta ülkeye gidip orada yaşamaya karar vermek midir cesaret? Ya da, mesela, kırkından sonra bambaşka bir mesleğe soyunmak mı?

Taze bir dostluk kurmaya girişmek, yüreğini yeni bir insana açmak cesurca bir davranış mıdır?

Hep affedebilmek midir cesaret? Yoksa çürüyen ilişkiye neşteri vurabilmek mi?

Cesaret, sevdiklerine karşı her tür özveriyi gösterebilmek midir?

Ya kendi hayatını hakkıyla yaşamaya çalışmak? O da cesaret değil midir?

En zor anlarında bile kendinde gülecek gücü bulan insana mı cesur denmelidir? Yoksa ağlamaktan utanmayana mı?

Karanlıktan korkmayan herkes cesur mudur? Riskin her türü cesaret belirtisi midir? Hırsızlar ve katiller cesur kişiler midir?

Aileye, çocuklara, çevreye karşı duyulan sorumlulukla ve sabırla, içi çoktan küflenmiş bir evliliği her şeye rağmen sürdürmek midir cesaret? Yoksa kapıyı vurup gitmek mi?

Son mektubu yazmak mı cesarettir? Yoksa onu açıp okumak mı?

Hayatın tüm çekilmezliğine karşın, var olma savaşına canla başla devam eden mi daha cesurdur? Yoksa en değerli varlığından bile vazgeçmekten hiç çekinmeden intiharı seçen mi?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

Ölümünün üzerinden bugün tam 20 yıl geçti ve ben şimdi neredeyse yarım yüzyıldır niyetlendiğim bir şeyi yapıyorum

Gagavuzlardan Çuvaşlara, Yakutistan'dan Tuva’ya ve Altay’a kadar kimisi dinsiz, kimisi Hristiyan, kimisi Şaman, kimisi Musevi onca Türk ne olacak şimdi?

Hangisi daha önemli, yüz binlerce Ukraynalı ve Rusun ölmesi ve yaralanması mı yoksa yüz milyarlarca dolarlık “rekor kazanç” mı?

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Herkes cesur ama toplum korkak - Hakan Aksay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Herkes cesur ama toplum korkak

25 1
10.02.2024

Diğer

10 Şubat 2024

Şöyle bir bakıyorsun, çevrende gördüğün neredeyse bütün insanlar kavgaya hazır gibi; suratlar asık, kaşlar çatık, yürüyüşler kabadayı…

Herkes pek bir cesur.

Tek başına olduğunda "hâl ve gidiş" bakımından korkusuz olanlar bir araya gelip koca bir halk oluşturduklarında durum anında değişiveriyor.

İktidar, dış güçler, ekonomi falan derken hemen her şey, bu korkusuz insanlardan meydana gelen halka istediğini yapıyor.

Cevap?

Cevap yok.

Gıkını çıkaranın alnı karışlanmaya hazır.

Tek tek herkesin cesur sayıldığı bir toplumun korkak olması ilginç.

Cesaret kelimesi çok tekrarlandığında, daha fazla korkaklığı düşündürüyor bana nedense.

Siyasi liderler pek seviyor bu kelimeyi.

İktidar sorunlarla, düşmanlarla, terörizmle, dış mihraklarla, lobilerle vs. cesurca savaştığını söyleyip duruyor.

Muhalefet boş durur mu? O da her konuda cesurluktan yana elbette. Üstüne, bir de iktidara karşı cesaret gösterdiğini ilan ediyor.

Her türlü siyasi, ideolojik, dini görüşten ve farklı sosyal katmanlardan herkes birbirine cesur pozlar veriyor.

Korkusunu itiraf edecek kadar açık ve dürüst birini bulmak neredeyse imkânsız.

Napolyon'un o ünlü cümlesini hatırlamamak mümkün mü: "Dünyada taklit edilemeyecek tek şey cesarettir."

Ve Schiller'in sözüyle içeriği derinleştirelim: "Cesaret hayatı hiçe sayar, vicdanı değil."

Nedir bu işin sırrı?

Korkaklık nerede biter?

Cesaret nerede başlar?

Cesaret çağrısı yapan herkes kendiliğinden "cesur" sıfatını hak eder mi?

Çağrı yapılanlar korkak mıdır?

Nedir bu "her derdin devası" cesaret?

Politik karşıtlarını yok etmeye çalışmak mı cesaret belirtisidir? Yoksa onlarla bir arada, ama onlardan daha iyi olmaya çaba sarf etmek........

© T24


Get it on Google Play