Diğer

30 Mart 2024

Başlıktaki soruyu saçma bulanlar olabilir.

Çünkü zaten devletin “düzeni korumak için” çeşitli şiddet türlerini kullanma yetkisi vardır.

Ama bunlar “yasal şiddet” sayılır. Ya da “hukuki önlem ve ceza”...

Ne diyordu Ahmet Kaya Başım Belada şarkısında: “Yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmakta…”

Tabii daha medeni ve demokratik bir ülkede olsaydık konu böyle birkaç cümlede buralara gelmeyebilirdi. Devletin şiddeti engellemek ve şiddete başvurmaya gerek bırakmayacak şekilde insanların hayatını iyileştirmek için faaliyet gösterdiğinden falan bahsedebilecektik.

Ama bazı ülkelerde…

Sadece devletler değil toplumlar da şiddete meyilli olabiliyor.

Dayağın cennetten çıktığına inananlar az değil.

Sadece dayak mı? Bıçak da, tabanca da, tüfek de...

Umut Vakfı geçen yıl Türkiye’de her iki yetişkin erkekten birinde ve her üç evden birinde silah olduğunu açıklamıştı.

Ülkemizdeki ruhsatsız silah sayısının muhtemelen 36 milyonu bulduğu sanılıyor. Üzerine 4 milyon da ruhsatlı ekleyin...

Şiddet, silah olmasa da kas gücüyle, en azından bağırıp çağırarak ya da otoritenin daha ince ayarlarını kullanarak sorunları çözmenin ve ilişkileri düzenlemenin vazgeçilmez yöntemi.

Ve hemen hemen hepimiz şiddeti öyle veya böyle onaylama eğilimindeyiz.

Aile, arkadaş, okul, iş ortamlarında bunu “doğal” ve hatta “pratik” çözüm biçimi sayabiliyoruz.

Bu “doğallık” giderek bizi “şiddet bağımlısı” bir topluma dönüştürüyor.

Rusya’da geçen cuma akşamı gerçekleştirilen korkunç terör eylemi hâlâ konuşulup tartışılıyor. Olayın birçok boyutu var.

T24’te salı günkü Kuzey Raporu video programında ve geçen yazımda bu konuları aktarmaya çalıştım. Sadece cevaplar vererek değil, daha çok sorular sorarak ve tartışılması gereken noktaları öne çıkarmaya özen göstererek.

Bunlardan biri de yakalanan teröristlere güvenlik güçlerinin şiddet uygulamasıydı. Bir teröristin kulağından bir parça kesilerek kendisine yedirilmeye çalışılıyor, diğerinin cinsel organlarına elektrik veriliyordu. Ayrıca mahkemedeki görüntülerinden, hepsinin epeyce dayak yediği anlaşılabiliyordu.

Burada çok önemli ayrıntı, yalnızca Rus güvenlik güçlerinin teröristlere şiddet uygulaması değildi; bu görüntülerin bilinçli olarak servis edilmesiydi. Amaç, teröristlerden canı yanan ve isyan edenlerin tepkilerine “uygun bir boşalma zemini” yaratmak mıydı, olaya müdahaledeki gecikme ve eksiklerin üstünün örtülmesi miydi, dünyaya “bak ben artık gözümü kararttım” mesajı verilmesi miydi, bilemiyorum.

Ama ben bu konuyu gündeme getirdiğimde bazı T24 izleyicilerinin ve okurların tepkileriyle karşılaştım. “Böyle bir vahşeti gerçekleştirenlere ne yapılsa azdır, işkence de dahil, ben olsam fazlasını yapardım” türünden tepkiler…

Elbette yanı başımızda işlenen vahşi bir cinayet ya da saldırı bizi de kendimizden geçirebilir. Saldırgana hemen o anda cezasını vermek isteriz. Bunlar anlaşılabilir duygusal reaksiyonlar.

Ancak bunu yapan bir devlet olduğunda durup düşünmek gerek. Anayasa var, yasalar var, hukuk devleti olma iddiası var…

Hangi yasada “kulak kesme” ve “elektrik verme” maddesi yer alıyor? Bu yolun sonu nereye gider?

Bu yaşanılanlardan çıkarılacak çok ders var. Ama ne tür sonuçların çıkarılacağı (Rusya’da, Türkiye’de, dünyada) ayrı konu.

Rus toplumunda olayla ilgili tartışmaların en fazla yoğunlaştığı alanlardan biri, Rusya’nın Avrupa Konseyi’ne katılmasına bağlı olarak 1997’den itibaren yürürlükten kaldırılan ölüm cezasının yeniden uygulamaya sokulması. Ve halkın ezici çoğunluğu bu talebi destekliyor.

Devletin şiddeti bazen şiddet devleti ve şiddet toplumu ihtimalini çağırabiliyor.

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

Görünen o ki, kanlı Moskova saldırısından sonra terörizme karşı etkili uluslararası mücadele yerine savaşın şiddetlendirilmesi aşamasındayız

Muhalif aydınlar seçmenleri nasıl yorumluyor? Peki ya seçmenler iktidarı nasıl görüyor?

15-16-17 Mart 2024 seçimleri Rusya, dünya ve bu arada Türkiye açısından bazı önemli sonuçlara yol açtı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Devletin bazı durumlarda şiddet kullanması doğru mudur? - Hakan Aksay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Devletin bazı durumlarda şiddet kullanması doğru mudur?

25 8
30.03.2024

Diğer

30 Mart 2024

Başlıktaki soruyu saçma bulanlar olabilir.

Çünkü zaten devletin “düzeni korumak için” çeşitli şiddet türlerini kullanma yetkisi vardır.

Ama bunlar “yasal şiddet” sayılır. Ya da “hukuki önlem ve ceza”...

Ne diyordu Ahmet Kaya Başım Belada şarkısında: “Yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmakta…”

Tabii daha medeni ve demokratik bir ülkede olsaydık konu böyle birkaç cümlede buralara gelmeyebilirdi. Devletin şiddeti engellemek ve şiddete başvurmaya gerek bırakmayacak şekilde insanların hayatını iyileştirmek için faaliyet gösterdiğinden falan bahsedebilecektik.

Ama bazı ülkelerde…

Sadece devletler değil toplumlar da şiddete meyilli olabiliyor.

Dayağın cennetten çıktığına inananlar az değil.

Sadece dayak mı? Bıçak da, tabanca da, tüfek de...

Umut Vakfı geçen yıl Türkiye’de her iki yetişkin erkekten birinde ve her üç evden birinde silah olduğunu açıklamıştı.

Ülkemizdeki ruhsatsız silah sayısının muhtemelen 36 milyonu bulduğu sanılıyor. Üzerine 4 milyon da ruhsatlı ekleyin...

Şiddet, silah olmasa da kas gücüyle, en azından bağırıp çağırarak ya da otoritenin daha ince ayarlarını kullanarak sorunları çözmenin ve ilişkileri düzenlemenin vazgeçilmez yöntemi.

Ve hemen hemen hepimiz şiddeti öyle veya böyle onaylama eğilimindeyiz.

Aile, arkadaş, okul, iş ortamlarında bunu “doğal” ve hatta “pratik” çözüm biçimi sayabiliyoruz.

Bu “doğallık” giderek bizi “şiddet bağımlısı” bir topluma dönüştürüyor.

Rusya’da geçen cuma akşamı gerçekleştirilen korkunç terör eylemi hâlâ konuşulup tartışılıyor. Olayın birçok boyutu var.

T24’te salı günkü Kuzey Raporu video programında ve geçen yazımda bu konuları aktarmaya........

© T24


Get it on Google Play