FELSEFE BİLİMİNİN ALT DALLARI EŞLİĞİNDE RAMAZÂN RİSÂLESİNİN BİRİNCİ NÜKTESİNDEKİ HİKMETLERİ ANLAMAYA DEVÂM

SULTÂN-I EZELÎ'NİN ZİYÂFETİNDE BİR ARAYA GELENLER: RAMAZÂN'DA MÂNEVÎ ORDU

Bedîüzzamân Hazretlerinin bu ifâdesi, derîn bir felsefî ve rûhânî boyut taşır. Bu ifâde, Ramazân-ı Şerîf ayının mânevî atmosferini, inânçlı bireylerin bu ayda sergiledikleri disiplinli ve düzenli ibâdet pratiklerini ve bu pratiklerin kozmik bir düzenin ve evrensel bir rahmetin tecellisiyle nasıl iç içe geçtiğini vurgular. Felsefenin “kuantum bilinci” gibi modern düşünce akımlarıyla ilişkilendirilmesi, bu ifâdenin çok katmanlı anlamlarını daha da zenginleştirir.

Kuantum bilinci, kâinâtın temelinde bir bütünlük olduğu ve her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu düşüncesini ön plâna çıkarır. Kuantum fiziksel fenomenler, gözlemlenenin ve gözlemcinin birbirlerini etkilediği, dolayısıyla kâinâtın bir parçası olan insân bilincinin, kâinât üzerinde doğrudan bir etkisi olabileceği fikrini sunar. Bedîüzzamân'ın ifâdesi, bu düşünceyi mânevî bir boyuta taşır ve Ramazân-ı Şerîf ayının, inânçlı bireyler için evrensel bir düzene, yâni Allâh'ın koyduğu nizâma uyum sağlama, bu nizâmla bir bütün hâlinde olma ve ona karşı derîn bir ubûdiyet (kulluk) içinde olma zamânı olduğunu anlatır.

Bedîüzzamân'ın bahsettiği “muntazâm bir ordu” metaforu, kuantum bilincinin vurguladığı düzen ve bütünlüğün bir yansımasıdır. Burada, ehl-i îmânın orduya benzetilmesi, her bir bireyin kendi iç disiplini ve dış dünyâyla olan uyumlu bağlantısı üzerinden genel bir düzenin ve ahengin oluşturulduğunu simgeler. Bu düzen, kuantum bilinci kapsamında ele alındığında, her bir bireyin kâinâtla olan bağlantısını ve bu bağlantı üzerinden kâinâtın bütünleşik yapısına katkısını anımsatır.

Ayrıca, “Sultân-ı Ezelî'nin ziyâfetine dâvet” kısmı, kâinâtın sâdece maddî bir varlık olmadığını, aynı zamânda derîn bir mânevî boyuta sâhip olduğunu hatırlatır. Bu, kuantum bilincinin ötesinde, kozmosun sâdece fiziksel yasalarla değil, aynı zamânda bir yaratıcı ve yönetici ilke tarafından idâre edilen bir düzen olduğu fikrini güçlendirir. Bu düşünce, insânın kâinâttaki yerini sâdece maddî bir varlık olarak değil, aynı zamânda bu büyük düzenin bilinçli bir parçası olarak görmeyi teşvîk eder.

Bedîüzzamân Hazretlerinin bu ifâdesi, kuantum bilinci düşüncesinin felsefî ve mânevî boyutlarla nasıl iç içe geçebileceğini gösterir. Bu yaklaşım, kâinâtın anlaşılmasında bilim ve mânevîyâtın birbirini tamamlayıcı olduğu, her iki alanın da insânın kâinâttaki yerini ve amacını anlamlandırmada önemli rol oynadığı bir perspektifi ortaya koyar. Ramazân-ı Şerîf ayının bu derîn mânevî pratikleri, bireylerin kâinâtla olan ilişkilerini yeniden değerlendirme ve bu büyük düzenin bilinçli birer parçası olarak kendi rollerini kavrama fırsatı sunar.

Bedîüzzamân'ın ifâdesindeki, ehl-i îmânın Ramazân-ı Şerîf ayında “muntazâm bir ordu” gibi hareket etmesi ve “Sultân-ı Ezelî'nin ziyâfetine dâvet edilmiş” olmaları, bireylerin bu dönemde sergiledikleri disiplinli ve kolektif ibâdet pratiğini vurgular. Bu durum, kuantum dünyâsında ele alınan birliktelik ve düzen kavramlarıyla paralellik gösterir. İşte bu bağlantıyı daha anlaşılır hâle getirmek için somut örnekler ve açıklamalar:

Kuantum dolanıklığı, iki parçacığın birbiriyle o kadar güçlü bir şekilde ilişkili olmasıdır ki, birinin durumu diğerinin durumunu anında etkileyebilir, bu da aralarındaki mesâfeye bakılmaksızın bir bütünlük hissi meydâna getirir. Ramazân-ı Şerîf ayında ehl-i îmânın sergilediği birlik ve berâberlik, bu kuantum fenomeniyle benzer bir bütünlük ve koordinasyon örneği sunar. İnsânlar, ibâdet ve oruç gibi mânevî pratiklerle birbirleriyle ve yaratıcıyla derîn bir bağ kurarlar, bu da kolektif bir bilinç ve amacın tezahürüdür.

“Kuantum Dolanıklığı ve Ehl-i Îmânın Birliği” konseptini daha derînlemesine ve somut örneklerle ele alalım:

Diyelim ki, iki elektron dolanık hâle getirilmiş ve biri doğuya, diğeri batıya gönderilmiş olsun. Eğer doğudaki elektronun spin'i (temel bir kuantum özelliği) ölçülür ve belirli bir değer alırsa, batıdaki elektronun spin'i anında ve otomatik olarak buna karşılık gelen zıt değeri alır. Bu, bilgi veyâ etki transferinin ışıktan daha hızlı, ânında gerçekleştiğini gösterir ki bu da Einstein'ın “uzaktan ürkütücü etki” olarak adlandırdığı şeydir.

Ramazân-ı Şerîf ayında, müminlerin birbirleriyle ve Allâh'la kurduğu mânevî bağ, kuantum dolanıklığına benzer bir durumdur. İftâr ve sahûr vakitlerinde, dünyâ genelinde milyonlarca mümin aynı anda oruçlarını açıp kapar, duâlar eder ve Kur’ân-ı Kerîm okur. Bu kolektif ibâdet, her bir müminin eylemlerinin mânevî düzlemde birbirini etkileyebileceği ve böylece bir bütünlük hissi oluşturabileceği bir “mânevî dolanıklık” oluşturur.

​​​​​​​

Bu örnekler, müminlerin Ramazân-ı Şerîf ayında sergilediği mânevî dolanıklık ve birlikteliği, kuantum dolanıklığının fiziksel fenomeniyle paralel olarak gösterir. Her iki durumda da aralarındaki mesâfe veyâ farklılıklara bakılmaksızın, bireyler veyâ parçacıklar arasında derîn bir bağlantı ve etkileşim söz konusudur. Bu bağlantı, müminlerin Ramazân-ı Şerîf ayındaki mânevî pratiklerinin, sâdece bireysel değil, aynı zamânda evrensel bir boyutu olduğunu vurgular. Kuantum dolanıklığı gibi, müminlerin birliği de varlığın temelinde yatan bir bütünlük ve karşılıklı bağımlılık duygusunu yansıtır.

Bediüzzaman Hazretlerinin işâret ettiği “muntazâm bir ordu” ve “Sultân-ı Ezelî'nin ziyâfetine dâvet edilmiş” ifâdeleri, müminlerin toplu ibâdetler vasıtasıyla oluşturdukları mânevî birliktelik ve düzenin, kuantum bilinci çerçevesinde ele alınabilecek bir derînlik taşıdığını vurgular. Şer güçlerinin bu mânevî düzene zarar verme çabaları, dinimizin kutsî zamânlarını ve uygulamalarını hafife alma girişimleri ile kendini gösterir: “Üç aylar, kandil ve mübârek günlerin dinimizde olmadığını”, “terâvihin sünnet olmadığı ve kılınmasının zorunlu olmadığı”, “Kur'ân-ı Kerîm hatmi, cüz dağıtma veya hatim yapma geleneklerinin lüzûmsuzluğu ve bunların İslâm’da bulunmadığı”, “iftâr dâvetlerinin verilmesinin anlamsız ve isrâf olduğu” gibi iddiâlarla mânevîyâtımıza saldırıyorlar. İnsânları gecenin geç saatlerine kadar televizyon başında tutarak “artık sahûra kalkmanın gereksiz olduğunu” söylemeleriyle sahûr birlikteliğimizin önemini azaltmaya çalışmaları ve dinî bayrâmlarımızı sâdece bir dinlenme tâtili olarak göstererek bayrâm namâzlarının mânevî değerini düşürme çabaları, müminlerin neden daha dikkâtli ve bilinçli olması gerektiğini açıkça gösterir.

Bu saldırılar, aslında Bedîüzzamân Hazretlerinin işâret ettiği gibi, müminlerin, Sultân-ı Ezelî'nin sonsuz lütfuna mazhâr olmak üzere dâvet edildiği mânevî ziyâfette, muntazâm bir orduyu andıran birlikteliğinin ve düzeninin, sâdece bireysel bir tatmin kaynağı değil, aynı zamanda kozmik bir ahenk ve bağlılık örneği olduğunu gösterir. Kuantum dolanıklığı kavramı gibi, bu mânevî birliktelik, zamân ve mekân sınırlarını aşan, müminler arasındaki derîn bağlantı ve etkileşimin bir göstergesidir. Bu nedenle, şer güçlerinin nifâk sokma çabaları karşısında bilinçli ve dikkâtli olmak, bu kutsî düzene sâhip çıkmak ve onu korumak, her bir müminin sorumluluğundadır. Bu, sâdece birlik ve berâberliğimizi korumakla kalmaz, aynı zamanda bizi, evrensel bir mânevîyât anlayışının parçası olarak, daha yüksek bir bilinç düzeyine taşır.

DEVÂM EDECEK İNŞALLÂH

QOSHE - Ramazân Okumaları-13: Sultân-ı Ezelî'nin Ziyâfetinde Bir Araya Gelenler Ramazân'da Mânevî Ordu - Salahattin Altundağ
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ramazân Okumaları-13: Sultân-ı Ezelî'nin Ziyâfetinde Bir Araya Gelenler Ramazân'da Mânevî Ordu

10 0
23.03.2024

FELSEFE BİLİMİNİN ALT DALLARI EŞLİĞİNDE RAMAZÂN RİSÂLESİNİN BİRİNCİ NÜKTESİNDEKİ HİKMETLERİ ANLAMAYA DEVÂM

SULTÂN-I EZELÎ'NİN ZİYÂFETİNDE BİR ARAYA GELENLER: RAMAZÂN'DA MÂNEVÎ ORDU

Bedîüzzamân Hazretlerinin bu ifâdesi, derîn bir felsefî ve rûhânî boyut taşır. Bu ifâde, Ramazân-ı Şerîf ayının mânevî atmosferini, inânçlı bireylerin bu ayda sergiledikleri disiplinli ve düzenli ibâdet pratiklerini ve bu pratiklerin kozmik bir düzenin ve evrensel bir rahmetin tecellisiyle nasıl iç içe geçtiğini vurgular. Felsefenin “kuantum bilinci” gibi modern düşünce akımlarıyla ilişkilendirilmesi, bu ifâdenin çok katmanlı anlamlarını daha da zenginleştirir.

Kuantum bilinci, kâinâtın temelinde bir bütünlük olduğu ve her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu düşüncesini ön plâna çıkarır. Kuantum fiziksel fenomenler, gözlemlenenin ve gözlemcinin birbirlerini etkilediği, dolayısıyla kâinâtın bir parçası olan insân bilincinin, kâinât üzerinde doğrudan bir etkisi olabileceği fikrini sunar. Bedîüzzamân'ın ifâdesi, bu düşünceyi mânevî bir boyuta taşır ve Ramazân-ı Şerîf ayının, inânçlı bireyler için evrensel bir düzene, yâni Allâh'ın koyduğu nizâma uyum sağlama, bu nizâmla bir bütün hâlinde olma ve ona karşı derîn bir ubûdiyet (kulluk) içinde olma zamânı olduğunu anlatır.

Bedîüzzamân'ın bahsettiği “muntazâm bir ordu” metaforu, kuantum bilincinin vurguladığı düzen ve bütünlüğün bir yansımasıdır. Burada, ehl-i îmânın orduya benzetilmesi, her bir bireyin kendi iç disiplini ve dış dünyâyla olan uyumlu bağlantısı üzerinden genel bir düzenin ve ahengin oluşturulduğunu simgeler. Bu düzen, kuantum bilinci kapsamında ele alındığında, her bir bireyin kâinâtla olan bağlantısını ve bu bağlantı üzerinden kâinâtın bütünleşik yapısına katkısını anımsatır.

Ayrıca, “Sultân-ı Ezelî'nin ziyâfetine dâvet” kısmı, kâinâtın sâdece maddî bir varlık olmadığını, aynı zamânda derîn bir mânevî boyuta sâhip olduğunu hatırlatır. Bu, kuantum bilincinin ötesinde, kozmosun sâdece fiziksel yasalarla değil, aynı zamânda bir yaratıcı ve yönetici ilke tarafından idâre edilen bir düzen olduğu fikrini güçlendirir. Bu düşünce, insânın kâinâttaki yerini sâdece maddî bir varlık olarak değil, aynı zamânda bu büyük düzenin bilinçli bir parçası olarak görmeyi teşvîk eder.

Bedîüzzamân Hazretlerinin bu ifâdesi, kuantum bilinci düşüncesinin felsefî ve mânevî boyutlarla nasıl iç içe geçebileceğini gösterir. Bu yaklaşım, kâinâtın anlaşılmasında bilim ve mânevîyâtın birbirini........

© Risale Haber


Get it on Google Play