İnsanın kendine kötülük ve haksızlık edeni, suç veya günah işleyeni bağışlamasına, af deniliyor. [1] Bir başka ifade ile af, insanın yaşanan olaylar karşısında öfke, kızgınlık ve kırgınlığının hafiflediğini fark etmesi, dolayısıyla da insanları olması gerektiği gibi değil de oldukları gibi kabul etmesi anlamına geliyor. Bu nedenle af, insanın iç dünyasında kendini rahatsız eden ve huzurunu bozan yüklerden de kurtulması amacını taşıyor. Bu sebeple olmuş olacak ki affın, Kur’an’da önemli bir konumu bulunuyor. Nitekim Kur’an’da bu kavramın biri “fazlalık” [2], diğeri “bağışlama” olmak üzere iki anlamda kullanıldığı, bunlardan bağışlama anlamının, hem Allah’ın bir sıfatı, hem de insanların bir sıfatı olarak yer aldığı görülüyor. Beş ayette affedici anlamında Allah’ın sıfatı olarak “afüv”, bir ayette de insanların sıfatı olarak “âfîn” sözcükleri yer alıyor.

Af kavramının insanlar için kullanıldığı ayette, “Cennetin kendileri için hazırlanmış olduğu kimseler, varlıkta da darlıkta da mallarını hayırlı işlerde harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affedip bağışlarlar. Unutmayın ki Allah böyle güzel sıfatlara sahip olanları sever”[3] deniliyor. Bu nedenledir ki Allah Teâlâ, “Afüv” ve “Gafûr” olarak insanları hem af dilemeye, hem de affetmeye teşvik etmiş; öfkelerini yenmelerini ve affedici olmalarını takva ile ilişkilendirmiş; affedenleri ve uzlaşanları mükafatlandırılacağını bildirmiş;[4] Müslümanlar arasındaki münakaşaların ve tartışmaların sonlandırılmasını istemiştir.[5] Buna karşılık affetmeyi reddederek, “kin gütme” yi[6]; affetmenin önündeki en önemli engellerden birisi olan “kibirlenme” yi yasaklamış [7] , “alçakgönüllülüğü” ise tavsiye etmiştir.[8]

Allah Teâlâ bunlarla da yetinmemiş, ayrıca hata eden, suç işleyen kullarından af dileyenlerin de affedildiğine dair örnekler sunmuştur. Affedilen ve bize örnek olarak sunulan ilk insan da Hz. Adem ve eşi olmuştur. Hz. Adem ve eşi, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmez isen mutlaka ziyan edenlerden oluruz”[9] diyerek, af talebinde bulunmuşlar, Allah da onların bu talebini geri çevirmemiştir. Allah Teâlâ, Samirî’ nin altından yaptığı buzağıya tapan İsrailoğullarını da affetmiştir. Nitekim O’nun “Kendilerine o kadar mucize geldikten sonra bile, tuttular buzağıya taptılar. Biz yine de onları affettik”[10] sözünden de onların affedildiği anlaşılmaktadır.

Allah Teâlâ bu örneklerle bize “Bakınız şu kullarım hata ettiler ve suç işlediler, sonra hatalarını ve suçlarını anladılar ve af dilediler, ben de onları affettim”, demek istiyor. Zira Allah Teâlâ, kendine yönelen ve af dileyen kullarını affedeceğini vaat ediyor Her kim işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz¸ Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah¸ çok bağışlayandır¸ çok merhamet edendir [11] diyerek tövbe edip af dilememizi istiyor. Bu nedenle Hz. Peygamber de O’nun affediciliğine ve af etmeyi sevdiğine dikkatimizi çekiyor.”[12] Fakat O’nun bu affediciliği her suçu ve her günahı da kapsamıyor. Zira Allah Teâlâ, kendine şirk koşanları ve inkarcıları affetmediğini söylüyor. Nitekim “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur” [13] sözü ile de bu istisnayı açıklıyor. Ayrıca bu istisnaya “kul hakkı” nın da dahil olduğu biliniyor.

Allah Teâlâ hata eden ve hatasında ısrar etmeyip af dileyen kullarını bağışladığı gibi; peygamberlerinden de ümmetlerinden hata edenleri bağışlamasını istiyor ve bu bağışlamanın örneklerini de sunuyor. Nitekim Hz. Yakub’ un oğullarını, Hz. Yusuf’un da kardeşlerini bağışlamasını örnek olarak veriyor. Hz. Peygamber’den de “Onları affet ve onlar için Allah’tan bağışlama dile” [14] ; “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir[15] diyerek, ümmetinden hata edenleri bağışlamasını istiyor.

Hz. Peygamber’in de bu emre uyarak pek çok kişiyi affettiği; mesela vahiy katibi iken mürtet olan, fakat sonradan pişmanlığını ifade eden Abdullah b. Sa’d b. Ebû Serh’ı; büyük kızı Zeynep’i Hicret esnasında, hamile olmasına rağmen iterek düşürüp çocuğunu kaybetmesine, hatta bu hastalıktan vefatına sebep olan Hebbâr b. Esved’i ; Uhut Savaşı’nda amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşî b.Harb’i ve aynı vahşete ortak olan Hind bint Utbe’yi de affettiği biliniyor. Vahşî yıllarca kaçmış, sonunda Hz. Peygamber’e gelerek af dilemiştir. Karşısında Vahşî’ yi gören Hz. Peygamber, amcasını hatırlamış, gözlerin yaşlar akmış, sonra da “Seni affettim ama gözüme fazla görünme” demiştir. Çünkü o, bir peygamber olarak Öfkesini yenenler ve insanları affedenler[16] ayetinin gereğini yapmış, öfkesini yenmiş ve onu affetmiştir. Bu nedenledir ki Yüce Rabbimiz, Hz. Peygamber’in bu yönünü övmüş ve şöyle demiştir:

“Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onların kusurlarından geç, onlar için mağfiret dile. İşini onlara danış, karar verince de Allah´a dayan; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.”[17] Nitekim bu övgüye mazhar olan Hz. Peygamber’den de şu tavsiyeyi öğreniyoruz:

Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim Müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir.” [18]

Allah Teâlâ ve peygamberleri, hata eden ve suç işleyen insanları affettiği halde bazı Müslümanların, affa yanaşmaması, onların iç dünyalarında bir çatışmanın yaşandığını göstermekte, dolayısıyla bu çatışmanın da affa engel olduğu görülmektedir. Zira Kur’an’da ve hadislerde yer alan bu bilgilere rağmen bu insanların, işledikleri suç, hata ve günahlarından affedilmeyi bekledikleri halde, kendilerinin başkalarını affetmeyişleri sorunlu bir kişiliği yansıtmaktadır. Hiç şüphesiz bu sorunlu kişiliği oluşturan duyguların başında ise “kin” in ve “kibrin” geldiği görülmektedir. Bu nedenle Kur’an, kin güderek intikam almayı, “Vaktiyle haccetmenize engel olmak için size kötü davrananlara olan öfkeniz, onlara karşı aşırı gitmenize sebep olmasın. Siz yalnız iyilikte, güzellikte ve takvada birbirinizle yardımlaşın, fakat günah işlemede ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’ın emir ve yasakları konusunda sorumlu ve duyarlı, bilinçli olun” [19] emriyle yasaklamış bulunmaktadır. Aynı şekilde Kur’an, kibri de yasaklamakta, bunu da “İnsanları küçümseyerek onlara karşı gururlanıp kibirlenme. Yeryüzünde böbürlenip çalış satarak yürüme. Çünkü Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseyi sevemez”[20] ayeti ile ifade etmektedir.

Bu sözleriyle Allah Teâlâ, bu iki etkin duygu başta olmak üzere insanlardan bütün duygularını kontrol altına almalarını, dolayısıyla aklını ve iradesini duygularının emrine vermemelerini istemektedir. Çünkü Yüce Yaratıcı çok iyi biliyor ki, bazı kulları affetmeyi bir taviz olarak algılayacak, egosunu yenemeyecek, bu nedenle de affetmeye veya af dilemeye yanaşmayacak; affedilmesi için bir çaba göstermeyecek, dolayısıyla da affedilme sürecini zorlaştıracak veya engelleyecektir.

Şunu unutmamak gerekiyor, af özünde şartlara bağlı olmayan erdemli bir davranıştır. Zira hata eden kişiler, hatalarını ve kusurlarını kabul edip af talebinde bulunmasalar dahi, erdemli kişiler, “Allah rızası” için tek taraflı olarak onları affedebilir, affetmelidir. Zira affetmek, insanı, pek çok sıkıntıdan kurtaran ve ona psikolojik rahatlık sağlayan doğru ve yerinde bir davranıştır. Zira af, affedilen insana yapılan bir lütuf değil, kendimize yaptığımız bir iyiliktir. Çünkü yapılan hatalar ve kusurlar; işlenen suçlar -her ne ise- iç dünyamızda yaşattığımız ve taşıdığımız ağır yüklerdir. Bu ağır yüklerden kurtulmanın tek çıkar yolu, o yükleri sırtımızdan, zihnimizden ve yüreğimizden atmaktır. Bu da ancak affetmekle mümkündür.

Bu nedenle Allah Teâlâ, “Sizden erdemli ve varlıklı olan kimseler, akrabaya, düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere yardım etmeme konusunda yemin etmesinler. Yaptıkları hatayı önemsemesinler ve görmemezlikten gelsinler. Siz Allah’ın sizleri bağışlamasını istemez misiniz? Evet Allah Gafurdur ve Rahimdir”[21] buyurmakta ve bize doğru olan tutum ve davranışın ne olduğunu da açıklamaktadır. Böyle bir tutum ve davranışa sahip olabilmenin yolu ise, kin ve kibrin etkisinde kalarak nefsi tanrı edinmemek; vicdanın sesini dinleyerek kalb-i selim ile Allah’a yönelip samimi ve ihlaslı bir kul olabilmektir.

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Mustafa Çağrıcı, Af, DİA, İstanbul 1988, 1/394.

[2] Bakara 2/219

[3] Âl-i İmrân, ,3/ 134.

[4] Şûrâ 42/40.

[5] Nûr 24/22.

[6] Mâide 5/2.

[7] Lokman 31/1 8.

[8] Bakara 2/58.

[9] A’râf, 7/ 23.

[10] Nisa,4/153

[11] Mâide¸5/ 39

[12] Tirmizî, Daavât, 84.

[13] Nisâ, 4/ 48.

[14] Âl-i İmrân , 3/ 159.

[15] A’raf, 7/199.

[16] Al-i İmrân, 3/134.

[17] Al-i İmrân, 3/159.

[18] Buhârî, Mezâlim, 3;

[19] Mâide,5/2.

[20] Lokman,31/18.

[21] Nûr,24/22.

QOSHE - AFFETMEK ÇOK MU ZOR?         - Prof. Dr. Celal Kırca
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AFFETMEK ÇOK MU ZOR?        

17 1
17.02.2024

İnsanın kendine kötülük ve haksızlık edeni, suç veya günah işleyeni bağışlamasına, af deniliyor. [1] Bir başka ifade ile af, insanın yaşanan olaylar karşısında öfke, kızgınlık ve kırgınlığının hafiflediğini fark etmesi, dolayısıyla da insanları olması gerektiği gibi değil de oldukları gibi kabul etmesi anlamına geliyor. Bu nedenle af, insanın iç dünyasında kendini rahatsız eden ve huzurunu bozan yüklerden de kurtulması amacını taşıyor. Bu sebeple olmuş olacak ki affın, Kur’an’da önemli bir konumu bulunuyor. Nitekim Kur’an’da bu kavramın biri “fazlalık” [2], diğeri “bağışlama” olmak üzere iki anlamda kullanıldığı, bunlardan bağışlama anlamının, hem Allah’ın bir sıfatı, hem de insanların bir sıfatı olarak yer aldığı görülüyor. Beş ayette affedici anlamında Allah’ın sıfatı olarak “afüv”, bir ayette de insanların sıfatı olarak “âfîn” sözcükleri yer alıyor.

Af kavramının insanlar için kullanıldığı ayette, “Cennetin kendileri için hazırlanmış olduğu kimseler, varlıkta da darlıkta da mallarını hayırlı işlerde harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affedip bağışlarlar. Unutmayın ki Allah böyle güzel sıfatlara sahip olanları sever”[3] deniliyor. Bu nedenledir ki Allah Teâlâ, “Afüv” ve “Gafûr” olarak insanları hem af dilemeye, hem de affetmeye teşvik etmiş; öfkelerini yenmelerini ve affedici olmalarını takva ile ilişkilendirmiş; affedenleri ve uzlaşanları mükafatlandırılacağını bildirmiş;[4] Müslümanlar arasındaki münakaşaların ve tartışmaların sonlandırılmasını istemiştir.[5] Buna karşılık affetmeyi reddederek, “kin gütme” yi[6]; affetmenin önündeki en önemli engellerden birisi olan “kibirlenme” yi yasaklamış [7] , “alçakgönüllülüğü” ise tavsiye etmiştir.[8]

Allah Teâlâ bunlarla da yetinmemiş, ayrıca hata eden, suç işleyen kullarından af dileyenlerin de affedildiğine dair örnekler sunmuştur. Affedilen ve bize örnek olarak sunulan ilk insan da Hz. Adem ve eşi olmuştur. Hz. Adem ve eşi, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmez isen mutlaka ziyan edenlerden oluruz”[9] diyerek, af talebinde bulunmuşlar, Allah da onların bu talebini geri çevirmemiştir. Allah Teâlâ, Samirî’ nin altından yaptığı buzağıya tapan İsrailoğullarını da affetmiştir. Nitekim O’nun “Kendilerine o kadar mucize geldikten sonra bile, tuttular buzağıya taptılar. Biz yine de onları affettik”[10] sözünden de onların affedildiği anlaşılmaktadır.

Allah Teâlâ bu örneklerle bize “Bakınız şu kullarım hata ettiler ve suç işlediler, sonra hatalarını ve suçlarını anladılar ve af dilediler, ben de onları affettim”, demek istiyor. Zira Allah Teâlâ, kendine yönelen ve af dileyen kullarını affedeceğini vaat ediyor Her kim işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz¸ Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah¸ çok bağışlayandır¸ çok merhamet edendir [11] diyerek tövbe edip af dilememizi istiyor. Bu nedenle Hz. Peygamber de O’nun affediciliğine ve af etmeyi sevdiğine dikkatimizi çekiyor.”[12] Fakat O’nun bu affediciliği her suçu ve her günahı da kapsamıyor. Zira Allah Teâlâ, kendine şirk koşanları ve inkarcıları........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play