Güneşin altına camı tuttuğunuzda alttaki kâğıdı yakmıyor. Merceğin altına koyunca alttaki kâğıt yanıyor.

Çünkü mercek, güneşten aldığı tüm enerjiyi toplayıp, kâğıda yansıtıyor.

Onun için de bizim maddi, manevi gücümüz, bedeni gücümüz, kültür gücümüz zayıf olabilir.

Ama var olan maddi, ma­nevi, kültür gücümüzü birleştirip, pislik saçan odaklara yöneltirsek oranın pisliğini kuruturuz, temizleriz.

Kur’an’ın ifadesiyle, Tathir ve tezkiye meydana gelir.

Peygamberler de gece gündüz, sahip olduğu bütün imkânlarını kullanarak insanlara tertemiz sahifelerdekini/suhufun utahherayı tebliğ görevini yaparlarken, insanlardan maddi bir şeyler istemi­yorlardı.

İnkâr ve isyan kirleri, ancak tertemiz Cebrail aleyhisselamın getirdiği Allah’ın himayesinde olan peygamberin bize tebliğ ettiği, gönüllerde korunan, dillerde okunan tertemiz sayfalarda bulunan Kur’an ayetleri ile temizlenir.

Bütün peygamberler önce:

“Bunun için sizden hiç bir ücret istemem. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir” diyerek halkın, “Acaba neden söylüyor; makam, para, şöhret veya servet mi elde etmek istiyor” gibi düşüncelerinin cevabı olarak önceden bir maddi bir şey istemediğini söylüyor. (Şuara süresi ayet 26/109)

Şimdi dünyada servet, saltanat, şöhret, makam, mevki istemeden çalışan hiçbir topluluk yok.

Müslümanlar, kâfir ülkeler üzerine yürüdük­lerinde derelerinde, ovalarında, köylerinde şehirlerinde dağların başında beş vakit ezan okuyorlar.

Bunlara, “Haydi kurtuluşa koşun, felaha ko­şun” diyerek çağrıda bulunuyorlar.

Bugün Mekke’de, Kudüs’te, Vatikan’da ve bütün başkentlerde, insan sözü, Allah kelamının önüne geçirilince her yerde onlara karşı direnenler çıkıverdiler.

Karşı çıkanların bir kısmı silaha sarıldı bir kısmı muhalefet partileri olarak karşılıklı akıl ürünü kriter yarışmasına girdiler.

Muhalif olduğu kanunu uygulama makamında ise, istemeye istemeye onun zararlı olduğunu bile bile uygulamak zorunda kalırken kendisini teselli etmek için, “Biz, iktidar olduğumuzda bizim aklımıza uygun olan kanunu çıkartacağız” der ve emekli oluncaya kadar bu devam eder.

İslam’da ise Allah celle celalühün koyduğu kurallara gönülden iman etmek şarttır.

Kur’an-i Kerim’e iman etmek imanın şartlarındandır.

Yani gerçekten İslam’ı bilen ve yaşayan toplumlarda İslam hukuku, iman esaslarındandır.

Hâkimler, iman ettikleri dinin kurallarına göre hüküm vermenin mutluluğu içindedirler.

Hukuku din, dini hukuku olan bir toplumda halk yönetime itaatin de kendilerine sevap kazandıracağı ümidindedirler.

Yöneticiler de halkın, kendilerine karşı hile tarafına gitmeyeceği kanaatinde olurlar.

Yöneticiler de, yönetilenler de iman ettiği, o kitabı korumanın ibadet olduğunu, uygulanan her kuralın sevap olduğunu bilerek, inanarak uyguladığından huzur içinde olurlar.

Güçlünün kriterleri ise herkesi birbirinin kurdu durumuna sokar.

Herkes birbirinden kuşku duyar.

Güvenlik harcamaları, eğitim harcamalarının önüne geçer.

Filistin’i işgal etmek üzere oraya gemilerle getirilen teröristler, zaman içinde Birleşmiş Milletler’de devlet olarak kabul edilince terörist olmaktan çıkarıldılar, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan gibi unvanlarla yine eskiden olduğu gibi öldürme, çalma, talan etme, ablukaya alma, yerinden yurdundan kovma, hapsetme, işkence yapma eylemlerine eskisinden daha şiddetli devam ederken devlet olduğu için kimse karşı durmuyor.

Çünkü hepsi, “Yumurta, çalanındır” mantığıyla hareket ediyorlar.

Haksız terörist, başbakan olunca her yaptığı haklı oluyor.

Çünkü hakkın ölçüsü kendi akıllarıdır.

Tanrılarını bile kendi akıllarıyla belirliyorlar.

İsa aleyhisselam peygamber olduğu halde O’na, “Allah’ın oğlu” deyiverdiler, O’nu çivilerle duvara astılar ve O’nun adına ahkâm kestiler ve haksızlığın bin bir türlüsünü kanun adına yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.

Eskiden batıl bir inanç vardı. ‘Güneşin oğlu’ veya ‘Allah’ın oğlu’ yahut ‘Zeus Allah’ın oğludur’ diyorlardı.

Güçlülerin kriterleri dayanılmaz hale gelince her devlette isyanlar başladı ve onlar, “Siz, adına bize hükmetmeye kalkışıyorsunuz” deyip isyan edi­yorlar.

Onlar da, “Bunlar, teröristtir” deyip susturma tarafına gidiyorlar.

Almanya’da, İngiltere’de, İtalya’da yıllarca süren çarpışmalar sonunda onlara da pastadan pay verdiler de onları da semirgen ve sömürgen yaptılar.

İşte İslam burada devreye giriyor ve “Seni, kalbini, aklını, tenini, dünyayı dolaşacak kadar uzun olan sinir sistemini, milyarlarca hücreni yaratan, yaşatan, donatan Rabbin, senin neyi nasıl yapacağını da öğretmek üzere peygamberler aracılığıyla kitaplarını indirmiş.”

Son peygamber ve son kitap Kur’an-ı Kerim, geçmişi, şimdiki hali, geleceği de takdir eden ve yaratandır.

Hazreti Adem’in içtiği suyun modası geçmediği gibi, Güneş’in ısı, ışık ve vitamin kaynağı olmaya, yaratıldığı günden beri devam ettiği ve modasının geçmediği gibi, Kur’an-ı Kerim’in ahkamının da modası geçmez.

Bütün insanları yaratan Rabbim, yönetim sistemini de peygamberleri ile vermiştir.

Peygamberi­mize dikkat edilirse insanlara: “Allah’tan başka ilah (yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan) olmadığına, benim de O’nun Resulü olduğuma iman etmenizi istiyorum” diyor.

Tabii ki bize göre çok basit bir ifade bu.

Anlayışımız yanlış olduğundan... Çünkü cahilliye dönemi insanı bu kelimeyi duyunca şunu anlıyor: “Allah’tan başka ilah olmadı­ğına” dediğinde Ebu Cehil iyi anlıyor meseleyi...

“Haa... Bu adam, bizim saltanatımıza son veriyor. Bizim koyduğumuz ku­rallara da son veriyor bu adam” diyor ve çıkarlarını koruma adına karşısına dikiliyor.

Cahilliye döneminde deve sütü ile ge­çinen bir kabileye, “Allah’tan başka ilah olmadığına ben onun elçisi olduğuma inanmanızı istiyorum” dediği za­man, kabile reisi anlıyor: “Bu adam, insanın in­sana itaatini ve ibadetini yasaklıyor” diyor.

Eğer kendisi hüküm veri­yorsa, çıkarları zedeleneceği için reddediyor.

Ama kendisi olumlu bir insansa, “Söylediği gayet makul. Zaten biz de iç dünyamızda hoş karşılamıyorduk. İnsanın insana itaati bütün insanlar arasında hoş görülmez. Peygamberim diyen bu adam kendisine itaate çağırıyor. Yaratan’a itaate çağırıyor” deyip Müslüman oluyor, bedevi iken medeni oluyor.

QOSHE - Temiz ve temizleyici olalım - Mahmut Toptaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Temiz ve temizleyici olalım

18 2
22.04.2024

Güneşin altına camı tuttuğunuzda alttaki kâğıdı yakmıyor. Merceğin altına koyunca alttaki kâğıt yanıyor.

Çünkü mercek, güneşten aldığı tüm enerjiyi toplayıp, kâğıda yansıtıyor.

Onun için de bizim maddi, manevi gücümüz, bedeni gücümüz, kültür gücümüz zayıf olabilir.

Ama var olan maddi, ma­nevi, kültür gücümüzü birleştirip, pislik saçan odaklara yöneltirsek oranın pisliğini kuruturuz, temizleriz.

Kur’an’ın ifadesiyle, Tathir ve tezkiye meydana gelir.

Peygamberler de gece gündüz, sahip olduğu bütün imkânlarını kullanarak insanlara tertemiz sahifelerdekini/suhufun utahherayı tebliğ görevini yaparlarken, insanlardan maddi bir şeyler istemi­yorlardı.

İnkâr ve isyan kirleri, ancak tertemiz Cebrail aleyhisselamın getirdiği Allah’ın himayesinde olan peygamberin bize tebliğ ettiği, gönüllerde korunan, dillerde okunan tertemiz sayfalarda bulunan Kur’an ayetleri ile temizlenir.

Bütün peygamberler önce:

“Bunun için sizden hiç bir ücret istemem. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir” diyerek halkın, “Acaba neden söylüyor; makam, para, şöhret veya servet mi elde etmek istiyor” gibi düşüncelerinin cevabı olarak önceden bir maddi bir şey istemediğini söylüyor. (Şuara süresi ayet 26/109)

Şimdi dünyada servet, saltanat, şöhret, makam, mevki istemeden çalışan hiçbir topluluk yok.

Müslümanlar, kâfir ülkeler üzerine yürüdük­lerinde derelerinde, ovalarında, köylerinde şehirlerinde dağların başında beş vakit ezan okuyorlar.

Bunlara, “Haydi kurtuluşa koşun, felaha ko­şun” diyerek çağrıda bulunuyorlar.

Bugün Mekke’de, Kudüs’te, Vatikan’da ve bütün başkentlerde, insan sözü, Allah kelamının önüne geçirilince her yerde onlara karşı direnenler çıkıverdiler.

Karşı çıkanların bir kısmı silaha sarıldı bir kısmı muhalefet partileri olarak karşılıklı akıl ürünü kriter yarışmasına girdiler.

Muhalif olduğu kanunu uygulama makamında ise, istemeye istemeye onun zararlı olduğunu bile bile uygulamak zorunda kalırken kendisini teselli etmek için, “Biz, iktidar olduğumuzda bizim aklımıza uygun olan kanunu çıkartacağız” der ve........

© Milli Gazete


Get it on Google Play