Halk tarafından sevilen ve sayılan değerli bir tarikat şeyhinin veya Diyanet İşleri Başkanı’nın veya cami imamının bir piknik yerinde hanımıyla koşma yarışına girdiğini düşünün.

Önce müritler, görevliler ve cami cemaati onu terk eder.

Sonra her vesile ile dine saldıran televizyon programcıları bu konuyu allayarak pullayarak dillendirirler.

Açıkoturumlar düzenlerler ve bu yarışı yapanın insan içine çıkmasını engellerler.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde iken bu ülkede komünistler varken onların yurdunda kalan Malatyalı bir üniversite öğrencisi yurtta sırt üstü yatarken Kur’an meali okumaya başlayınca o komünistler, “Sırt üstü yatarken Kur’an okuyamazsın” diye Malatyalı öğrenciyi uyarırlar.

Eşiyle yarış yapan bir ilim adamını da hem sağcılar, hem solcular, hem de futbolcular ayıplayıcı demeçler verebilirler.

Hâlbuki Hz. Aişe validemiz, bize haber veriyor ve diyor ki:

“Ben Peygamber’le ayaklarımla yarış yaptım ve ben onu geçtim. Ben şişmanladıktan sonra yaptığımız yarışta ise O beni geçti.” (Ebu Davud K. Cihad, Bab 68, Hadis 2578)

Şehrin merkez cami imamının bir gün çocuğunu omzuna alarak camiye geldiğini ve sünnet namazlarını kılarken çocuğunun omuzda olduğunu, secdeye varınca indirdiğini, ayağa kalkarken omzuna aldığını düşünün ve arkasından basında kopacak fırtınaya dayanacak bir savunma kalkanı hazırlayın.

Ebu Katade anlatıyor:

“Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bizim yanımıza geldi. Omzunda Zeynep’in kızı Ümame (yani torunu) vardı. Namaz kılmaya başladı. Rüku ve secdeye vardığında onu indiriyordu. Başını kaldırdığında onu da omzuna kaldırıyordu” diyor. (Buhari, K. Salat bab izah amele cariyeten sağıyraten 106)

Mevlit geceleri sebebiyle Türkiye’nin her tarafında Sevgili Peygamberimiz, birbirinden değerli ilim adamlarımız tarafından tanıtılmaya çalışılır. Ama bütün bunlar yalnız bilgi vermek ve bilgilenmek olarak kalmamalı.

O örnek Peygamberimizin hayat kumaşı, renk renk, desen desen, bizim hayat kumaşımıza işlenmeli.

Hani kadınlarımız, komşu kadından örnek kanaviçe getirirler. O kumaştan, onun ipliğinden, markasından, renklerin numarasından, iğnesinden bütün malzeme alındıktan sonra örneği önlerine koyarlar ve iğne batırma sayılarına dikkat ederek işlemeye başlarlar.

Sayıları bir fazla yaparlarsa olmadığı, defolu olduğu gibi, bir eksik yaparlarsa da defolu olur.

Aile yönetiminden devlet yönetimine, komşuluk ilişkilerinden uluslararası ilişkilere kadar her konuda onu örnek alır ve bir fazla veya bir eksik yapmazsak hayat kumaşımız defosuz olur.

Hepimiz biliriz ki ilk Müslüman olan dört kişi, Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir’dir.

Biri kadınları, biri genç ve çocukları, biri işçileri, biri işverenleri ve kültürlü insanları temsil eder.

Bu olay bile bizim muhataplarımızın topyekûn insanlar olduğunu, sınıf ayırımı yapılmaması gerektiğini ifade eder.

“Gençliğe sahip çıkalım” sözünü çok duydum da, “İhtiyarlara sahip çıkalım” sözünü hiç duymadım.

Hâlbuki milletin şikâyetçi olduğu kanunları çıkaranlar ve bu kanunlarla kayırmalar yapanlar, kırkın üstünde adamlar.

Uyuşturucu ticareti yapanlar, kadın ticareti yapanlar, babalar, hortumcular, terör örgütü başları hepsi kırkın üzerinde adamlar.

Türkiye’de ve dünyada ihtiyarlık sorunu var.

Basını ve siyaseti ihtiyarlar yönlendirdiğinden kendi sorunlarının kapatılması için gençlik sorunlarıyla bizi meşgul ediyorlar.

Bizler, kadınlarımızı, gençlerimizi, işçilerimizi, işverenlerimizi, aydınlarımızı aynı yakın mesafeden takip edip iki dünyalarının güzel olması için Sevgili Peygamberimizin gece gündüz çalışması gibi bir çalışma içine gireceğiz.

Mesela bu bahar ve yaz boyunca bir çocuğa, bir ihtiyara, bir kadına, bir aydına, bir işçiye, bir işverene Kur’an öğretme çabasına giriverelim.

QOSHE - Dünyamızda ihtiyarlık sorunu var - Mahmut Toptaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dünyamızda ihtiyarlık sorunu var

22 0
01.03.2024

Halk tarafından sevilen ve sayılan değerli bir tarikat şeyhinin veya Diyanet İşleri Başkanı’nın veya cami imamının bir piknik yerinde hanımıyla koşma yarışına girdiğini düşünün.

Önce müritler, görevliler ve cami cemaati onu terk eder.

Sonra her vesile ile dine saldıran televizyon programcıları bu konuyu allayarak pullayarak dillendirirler.

Açıkoturumlar düzenlerler ve bu yarışı yapanın insan içine çıkmasını engellerler.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde iken bu ülkede komünistler varken onların yurdunda kalan Malatyalı bir üniversite öğrencisi yurtta sırt üstü yatarken Kur’an meali okumaya başlayınca o komünistler, “Sırt üstü yatarken Kur’an okuyamazsın” diye Malatyalı öğrenciyi uyarırlar.

Eşiyle yarış yapan bir ilim adamını da hem sağcılar, hem solcular, hem de futbolcular ayıplayıcı demeçler verebilirler.

Hâlbuki Hz. Aişe validemiz, bize haber veriyor ve diyor ki:

“Ben Peygamber’le ayaklarımla yarış yaptım ve ben onu geçtim. Ben şişmanladıktan sonra yaptığımız yarışta ise O beni geçti.” (Ebu Davud K. Cihad, Bab 68, Hadis 2578)

Şehrin merkez cami imamının bir gün çocuğunu omzuna alarak camiye geldiğini ve sünnet namazlarını kılarken çocuğunun omuzda olduğunu, secdeye varınca indirdiğini, ayağa kalkarken omzuna........

© Milli Gazete


Get it on Google Play