Asrın memleket kurgusu, herhalde basit şekilde şöyle anlaşılabilir: Bir asır önce, İtilaf devletleri diye gruplaşan bazı memleketler, kalan bazı ülkelere karşı savaşmaya karar verir. Kalan bazı ülkelerse kendileriyle savaşmaya karar veren bu memleketlere karşı İttifak devletleri adı altında gruplaşıp karşı koyar. Bu iki emperyalist grup arasındaki savaşa Dünya Savaşı, Cihan Harbi, Harb-i Umumi gibi isimler verilir. Aynı anda kendini müşkül durumda kalmış, oyuna alınmamış, yan odadaki muhabbete dâhil olamamış gibi hisseden Osmanlı, bu gruplardan birinde kendine yer bulur. Sonuçta orada bir savaş vardıysa uzakta, o savaşa karışmasa olmaz. Emperyalist devletler bloklaşmasına hiç bulaşmasa cümle âleme karşı ayıp etmiş sayılır. Elde kılıç, ayakta çarık savaşa dalınca da harbin alanı tamamıyla bu Avrupa Birliği’ne girmek için didinen aday devletler gibi davranan Osmanlı topraklarına kayar. Hatta bir başka bölgede doğru dürüst savaşılmaz; emperyalist gruplar tamamıyla Devlet-i Âl-i Osman’ın elde kalan son toprakları üzerinde cenge tutuşur. Harbin sonucu olarak da yine herhangi bir emperyalist devlet toprak kaybetmez; Osmanlı’dan kalan, Osmanlı’dan ayrılan, Osmanlı’dan ayrıştırılan, Osmanlı’dan arındırılan topraklar emperyalist diğer grup tarafından itina ile işgal edilir.

Bloklaşıp, gruplaşıp toplu halde savaşa tutuşma politikası milletler nezdinde tutulunca ya da emperyalistler bu durumdan kârlı çıkınca yirmi yıl kadar sonra bunu tekrarlamaya karar verirler. İsmi Harb-i Umumi olursa diğerinden ayırt edilemeyeceği için bu seferkine İkinci Dünya Savaşı adı verilir. Yahut da Vizontele, Kolpacino vs. filmler gibi birincisi tutunca ikincisini çekmeye karar vermiş olabilirler. Hemen her film gibi ikincisi, birincisi kadar tutmaz. Belki de üstünde tepinecek, topraklarını paylaşacak, azınlıklarını ayartacak bir Osmanlı olmadığından bu seferki daha heyecansız geçer. Kendini Osmanlı’nın mirasçısı olarak görmeyen ama 3. Selim’in ya da 4. Mahmut’un ıslahatlarını ansıtan düzenlemelerle acayip devrimci görünen, üstelik sabık memleketin borçlarını üstlenen ülkeler, onca uğraşına rağmen ikinci savaşa giremez. Hem yanında savaşa yanlayacak kifayette bir Almanya da yoktur ki, o yenilince yenik sayılmış olunsun!

Mısır, 28 Şubat 1922’de Birleşik Krallık’a karşı bağımsızlığını kazanır. İngilizlerin himayesindeki İran, Pehlevi hanedanının İngilizlere yamanmasıyla 1925 yılında İran Şehinşah Devleti’ne dönüşüp monarşiyi ortadan kaldıran 1979 İran İslam Devrimi’ne kadar varlığını sürdürür, devrimden sonra da İran İslam Cumhuriyeti olur. Irak, 1932’de Birleşik Krallık mandasından kurtulup Irak Krallığı’nı (1932-1958) kurar. Lübnan’da 1920’de Büyük Lübnan Devleti ilan edilir, lakin 1923’te başlayan Fransız mandası, 1945’te sona erer. Ürdün, 1921’de bir emirlik olarak Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını ilan eder. Umman, 1970’te Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını ilan eder. Arabistan’da, 1926’da birbirinden ayrı olarak Hicaz ve Necid Krallığı kurulur; 1932’de bu iki krallık birleşip Suudi Arabistan Krallığı’na dönüşür. Fransız mandası altındaki Suriye’de 1930’da Suriye Cumhuriyeti kurulur. Yemen Zeydileri, Osmanlı’dan kopar kopmaz 1918’de zaten Yemen Mütevekkil Krallığı’nı kurar. Türkiye de topraklarını işgal eden İtilaf devletlerinin çekilmesi sonucu 1923’te cumhuriyet ilan eder.

Asrın ulus devlet, kolonyalizm, sömürge ve bağımsızlık kurgusu sadece Filistin halkına yâr olmaz. Dolayısıyla Filistin halkı, çoğu memleketin yaptığı gibi müstemleke, manda ya da yarı sömürge olmayı göze almak karşılığında kendi devletini kuramaz. Bir gerekliliğin yerine getirilmesi gibi değil ama barış içinde yaşamayı bilen insanlar, herhangi bir kötü emelin kendilerini yerlerinden edeceğini, başlarına bela açacağını beklemez. Yahut dünyanın hangi bölgesinde bulunursa orayı ifsat ettiği bilinen Yahudi’nin yersiz yurtsuzluğuna kayıtsız kalmaz. Zira Mescid-i Aksa ve mübarek kılınan çevresi sadece Müslümanlar için değil, her insan için istisnai güven beldelerindendir. Belki çağın kurgusu bütün oyunun Ortadoğu diye anılan coğrafyada yahut Filistin topraklarında cereyan etmesi üstüne planlanır. Ancak bölgenin distribütörlük düzeyinde strateji yürüten egemenleri için ta en başından gözden çıkarılan, umursanmayan, mukavemet gösterilmeyen ya da iş olsun için cephe açıp kapatılan bir yer diye addedilir.

Neticede post-kolonyal yerinden yurdundan edilmelerin, işgalin ve ölümlerin muhatabı Filistin halkı olur. Onlar, yüzyılı aşkın zamandır hep yaptıkları gibi bu mübarek Ramazan günlerinde asrın en onurlu, en bağımsız, en haklı direnişini gösterirler. Ve dünya kendi kahrıyla cebelleşirken devlet, memleket, ülke algıları dışında dünyanın en özgür insanları olup çıkarlar.

QOSHE - Asrın memleketi - İshak Koç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asrın memleketi

6 0
12.03.2024

Asrın memleket kurgusu, herhalde basit şekilde şöyle anlaşılabilir: Bir asır önce, İtilaf devletleri diye gruplaşan bazı memleketler, kalan bazı ülkelere karşı savaşmaya karar verir. Kalan bazı ülkelerse kendileriyle savaşmaya karar veren bu memleketlere karşı İttifak devletleri adı altında gruplaşıp karşı koyar. Bu iki emperyalist grup arasındaki savaşa Dünya Savaşı, Cihan Harbi, Harb-i Umumi gibi isimler verilir. Aynı anda kendini müşkül durumda kalmış, oyuna alınmamış, yan odadaki muhabbete dâhil olamamış gibi hisseden Osmanlı, bu gruplardan birinde kendine yer bulur. Sonuçta orada bir savaş vardıysa uzakta, o savaşa karışmasa olmaz. Emperyalist devletler bloklaşmasına hiç bulaşmasa cümle âleme karşı ayıp etmiş sayılır. Elde kılıç, ayakta çarık savaşa dalınca da harbin alanı tamamıyla bu Avrupa Birliği’ne girmek için didinen aday devletler gibi davranan Osmanlı topraklarına kayar. Hatta bir başka bölgede doğru dürüst savaşılmaz; emperyalist gruplar tamamıyla Devlet-i Âl-i Osman’ın elde kalan son toprakları üzerinde cenge tutuşur. Harbin sonucu olarak da yine herhangi bir emperyalist devlet toprak kaybetmez; Osmanlı’dan kalan, Osmanlı’dan ayrılan, Osmanlı’dan ayrıştırılan, Osmanlı’dan arındırılan topraklar emperyalist diğer grup tarafından itina ile işgal edilir.

Bloklaşıp, gruplaşıp toplu halde savaşa tutuşma politikası milletler nezdinde tutulunca ya da emperyalistler bu durumdan kârlı çıkınca yirmi yıl kadar sonra bunu tekrarlamaya karar verirler. İsmi Harb-i Umumi olursa diğerinden ayırt edilemeyeceği için bu seferkine İkinci Dünya Savaşı adı verilir.........

© Milli Gazete


Get it on Google Play