Afet, salgın, kriz gibi toplumu toptan sarsan vakalarda, yeryüzüne yayılmış insan evladı, konuyu kavradıktan, duruma aydıktan hemen sonra normale dönülüp dönülmeyeceğini konuşur. Hatta o normale dönmek tabiri çoğu zaman televizyon kj’si olarak göze sokulur. İnsan için dar alanda tanımlanmamış ama kabul gören bir normal vardır çünkü. Herhangi bir olayı, bir vahameti atlattıktan sonra dönülecek evler, işler, uğraşlar, sosyal diye anılan bir yaşam söz konusudur. Şimdiki zamanda değil ama sair zamanda, mesela birkaç ay evvelinde Gazze’de günlük yaşam diye bir şeyden söz edilebilir mi bilinmez. Orada, normalleşmiş görünen ya da bir şekilde hayatın idamesini sağlayan herhalde zulüm standartlarıdır. Bombalanmış barınaklardan, yaralanmış hayatlardan, işgale uğramış topraklardan, mekânlardan, sığınaklardan ağıp bir komşunun yüzüne bakabilmek yaşam emaresi olsa gerektir. Şayet varsa her aile birkaç ferdini yitirmiş, şayet tütüyorsa her ocak dumanından fer kaybetmiş, şayet bakılabiliyorsa her bir göz birkaç ömür anlatır. Ömür anlatılarının tek cümlede özeti; Gazze’nin bir normali yoktur. Afetlerin ardından selameti, uğradığı zulmün nihayeti yoktur. Yağmurlardan sonra ışıltılı bir güneş vurmaz kimsenin yüzüne…

Gazze’nin çocukları ninniyle değil bomba sesiyle, füze ıslıklarıyla uyutulur. Öyle sanıldığı gibi ağıtlar, feryat figanlar da yoktur. Bomba sesleriyle uyutulan çocuklardan kimileri, uykusundan hiç uyanmaz. Kimi uyandığında artık hep uykusuz kalır. Öyle ki her gözünü yumduğunda aile fertlerinden birkaçının eksilmesi işten değildir. Yetimlik, öksüzlük, kardeşsizlik, arkadaşsızlık sıradanlaşır.

Böylesine ‘normal’ bir ortamda yirmi yıl önce çocuk olanlar, bugün insan olmanın onurunu koruyan birer kahramandır. Bu kahramanlar, mücahitler, şehadet adayları; bebeklik, çocukluk, ilk gençlik yıllarını hayatta kalabilmek suretiyle başarıyla atlatıp bugünlere erişirler. Birinci intifada yıllarında Siyonist tankları taşlayan on yaşındaki çocuklar bugün kırk-kırk altı yaşlarında; ikinci intifada yıllarında Siyonist teröristlere feleğini şaşırtan on yaşındaki çocuklar bugün otuz üç-otuz altı yaşlarında yetişmiş mücahitler olarak tezahür ederler. Ve bu adamlar, tüm dünyadaki Siyonist işbirlikçisi yönetimlerin Filistin için hiçbir şey yapmayacağını, aksine İsrail denen şeyin menfaatlerini kollamak için seferber olacağını, kendi halklarına karşı da prim yapacak, ön alacak, yatıştıracak oyunlar serdedeceklerini ta çocukluk zamanlarından bilirler. Yani hiçbir mücahit, Siyonistlere yaltaklanan yönetimlere güvenerek yola çıkmaz. Bu her ülkenin yerli ve milli Siyonist’inin, sırasında gönderdiği insani yardımı dahi başa kakacağı, terörist İsrail’le yaptığı gizli ve aleni anlaşmalardan çekilmeyeceği, ticari faaliyetlerine aynıyla devam edeceği, el altından İsrail’in dışişleriyle danışıklı dövüşeceği vicdan sahibi her insanın bildiği şeylerdir ve Müslümanlar için, özellikle mücahitler için izahtan varestedir. Anlamayan, en iyi ihtimalle istemeyerek, dökülen kana ortaktır.

Asrın cesareti HAMAS diye yazılır, İzzeddin El-Kassam Tugayları diye okunur, Filistin halkı diye bilinir. İnsanlığın, insan olmanın, insan kalmanın, yaşamın ve ölümün onurunu korumak onlara düşer. Mücahede halindeki tugayların adında geçen merhum İzzeddin El Kassam adının bir sıfat olarak insanlığa yansısı izzet, onur ve şereften ibarettir. Yahya Sinvar, Ebu Ubeyde, Ebu Hamza, Muhammed Deyf gibi mücahitler ümmetin cesaret temsilleridir. Ve sesin, sözün, ifadenin, hatta düşüncenin anlamını fena halde yitirdiği şu zamanda insanlığın onurunu kurtarmak, korumak, yüceltmek birkaç milyon Gazzeli direnişçiye kalır. Onlar yaşamı da ölümü de dünya üzerinde hâlihazırda nefes alıp vermekte olan herkesten çok daha iyi anlamış, karar ve tercihlerine herhangi bir sorguya mahal vermeksizin en doğru şekilde yürüyen insanlardır. Bu saçma dünyanın yanıltıcı ama insan evladını kavrayan gerçeğini ellerinin tersiyle itip mutlak olana, gerçek bir hayata doğru alınlarının akıyla koşarak ve Allah tarafından takdir edileni kabullenerek giderler. Herkes kadar yaşam doludurlar da herhangi birinin düşünmediği, bilmediği, kabullenmediği kadar ölümle yüzleşirler. Onlara, bu dünyayı en iyi anlamış, ahireti de en doğru şekilde kabullenen insanlar diye bakmak gerekir. İnananlar, onların cennete yürüdüğünü bilir. Gayrısı için yaşam algısı her neyse akıbet de odur. Bilenler onlara gıpta ile bakar. Ve kendi akıbetinin fena halde tehlikeye girdiğini kabullenip, çaresizlik içinde kıvranır. Gayrı yaşam, söz, dünyanın her bir meşgalesi koca bir saçmalık olarak görünür.

Allah’ın emrini yüceltenlere şüphesiz Allah yardım eder. Muhkem bir inancın tezahürü olarak umut etmek gerekir ki; zafer inananlarındır ve zafer yakındır.

QOSHE - Asrın Cesareti - İshak Koç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asrın Cesareti

5 0
07.11.2023

Afet, salgın, kriz gibi toplumu toptan sarsan vakalarda, yeryüzüne yayılmış insan evladı, konuyu kavradıktan, duruma aydıktan hemen sonra normale dönülüp dönülmeyeceğini konuşur. Hatta o normale dönmek tabiri çoğu zaman televizyon kj’si olarak göze sokulur. İnsan için dar alanda tanımlanmamış ama kabul gören bir normal vardır çünkü. Herhangi bir olayı, bir vahameti atlattıktan sonra dönülecek evler, işler, uğraşlar, sosyal diye anılan bir yaşam söz konusudur. Şimdiki zamanda değil ama sair zamanda, mesela birkaç ay evvelinde Gazze’de günlük yaşam diye bir şeyden söz edilebilir mi bilinmez. Orada, normalleşmiş görünen ya da bir şekilde hayatın idamesini sağlayan herhalde zulüm standartlarıdır. Bombalanmış barınaklardan, yaralanmış hayatlardan, işgale uğramış topraklardan, mekânlardan, sığınaklardan ağıp bir komşunun yüzüne bakabilmek yaşam emaresi olsa gerektir. Şayet varsa her aile birkaç ferdini yitirmiş, şayet tütüyorsa her ocak dumanından fer kaybetmiş, şayet bakılabiliyorsa her bir göz birkaç ömür anlatır. Ömür anlatılarının tek cümlede özeti; Gazze’nin bir normali yoktur. Afetlerin ardından selameti, uğradığı zulmün nihayeti yoktur. Yağmurlardan sonra ışıltılı bir güneş vurmaz kimsenin yüzüne…

Gazze’nin çocukları ninniyle değil bomba sesiyle, füze ıslıklarıyla uyutulur. Öyle sanıldığı gibi ağıtlar, feryat figanlar da yoktur. Bomba sesleriyle uyutulan çocuklardan kimileri, uykusundan hiç uyanmaz. Kimi uyandığında artık hep uykusuz kalır. Öyle ki her gözünü yumduğunda aile fertlerinden birkaçının eksilmesi işten değildir. Yetimlik,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play