(LOGARİTMA, FİZİK, ATOM, KİMYA, AMERİKA’NIN KEŞFİ)

Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Müminin ferasetinden korkun. Onlar Allah’ın nuruyla bakarlar". Bu bakış sadece manevi sahada olmamıştır, maddi sahada da olmuştur, İslâm âlimlerinin bu ilimlere getirdikleri disiplinleri incelediğimiz zaman aklımız durur. Bunlar bu büyük otoriteyi, bu büyük disiplini nasıl kurmuşlar, diye hayret edersiniz. Çünkü eskiden çubuklarla, şekillerle bu meselelerin çözülmesi nerede? Bugün on asır geçmesine rağmen hâlâ Câbir’in getirdiği ilmin yerine daha iyisini getirmek mümkün olmamıştır. Hadi ilericilik yapın da görelim sizi...

Şu bizim cebirde kullandığımız sıfır mefhumunu da Müslümanlar getirmişlerdir. Bugünkü cebirin en yüksek kısımlarını gösteren limit hesapları vardır. Müslümanlar ayrıca logaritmayı bulmuşlardır. Bugün logaritma dediğimiz cetvelleri ve logaritma mefhumunu ilk defa bulan el-Harzem adlı İslâm âlimidir. Müslümanlar bütün bu riyaziyeyi kurmakla kalmamışlar, ayrıca tarihi, fiziği, kimyayı kurmuşlardır.

Peki Müslümanlar fizikte ne yapmışlardır? Müsteşrikin dediği gibi eski Yunanlı filimin söylediğini hemen almamışlardır. Bir misalle anlatayım: Bugünkü fiziğin kurucusu İbn-i Heysem’dir. Kimdir bu İbn-i Heysem desem tabiî hiçbiriniz tanımıyoruz, dersiniz. İçimizde çoğumuz lisede ve yüksek okulda okuduk. Fakat ibn-i Heysem’in adı dahi bize öğretilmedi. Ama ibn-i Heysem fiziğin kurucusu, fiziğin babasıdır. İbn-i Heysem ayrıca bugünkü atom ve molekül nazariyesini getiren insandır. İbn-i Heysem, bu atom ve molekül nazariyesine istinaden kırılma kanunlarını bulup getiren insandır.

Eski Yunanlılardan meselâ Öklit, kırılma kanunu olarak demiş ki, bir prizmadan ışık kırılarak öbür tarafa geçer. Öklid’e göre ışık prizmanın bir taraftan öbür tarafına geçerken ışığın hızı kesilir ve bu kesilmiş olan hız aradaki açılarla orantılıdır. İbn-i Heysem, Öklid’in yanlış düşündüğünü, aslında açıların kendileriyle değil, sinüsleriyle orantılı olduğunu ileri sürüyor. Bu hızların kırılması bu malzemelerin yoğunluklarıyla orantılıdır, diyor. Ve bu malzemelerin içerisindeki molekül nazariyesine istinaden bu hesapları yapıp ortaya koyuyor.

Kimya ilminin kurucusu da yine Müslümanlardır. Câbir b. Hayyan, kimyanın kurucusudur. O, ilk defa atomun parçalanabileceğini söyleyen insandır. İkinci hicrî asırda yaşamış büyük bir âlimdir. Hemen Asr-ı Saadet’ten sonra kimya ilmine ait incelemeleriyle bilinen Câbir b. Hayyan, muazzam bir insandır. Atom nazariyesini ortaya koymuştur. Câbir b. Hayyan, bugün bize kimya derslerinde okutulan Lavoisier prensibini koymuştur. Newton prensibini koymuştur. Kaç asır önce? Avrupalılardan takriben on asır önce. Câbir b. Hayyan 8. asrın insanı. Halbuki Newton prensibinden ancak 19. asırda Avrupa’da bahsedilmiştir. Câbir b. Hayyan, yerçekimi kanunları koymuştur. Nereden biliyorsunuz? Yakında Almanya’da 4 ciltlik bir kitap basılıyor. Câbir b. Hayyan’ın kitabının fotokopileriyle intişar edecek. O kitabın içerisinde herkes bilmeye ve görmeye başlayacak. Avrupalılar Câbir b. Hayyan’ın kitabını 14. asırda tercüme etmişlerdir. Ama ancak 16. asırda ne olduğunu anlamışlar ve böylece Lavoisier prensibi ortaya çıkmıştır. 17. asırda öbür söylediğini anlamışlar. Gay Lussac prensibi ortaya çıkmış. Ve 19. asırda cazibe prensibini anlamışlar, böylece Newton prensibi ortaya çıkmış. Ama bunları Câbir b. Hayyan on asır önce ortaya koymuştur. Câbir b. Hayyan bütün ilim tarihinde ilk defa laboratuvar kuran ilim adamıdır, ilk defa müşahede ve deney metodunu ilme getiren insandır. Hattâ kendi laboratuvarında ilk sunî hücreyi yapmış insandır ki Avrupalı bugün dahi onun seviyesine ulaşamamıştır. Tabiî buraya gelince aklınız durur. Ama Câbir b. Hayyan Hicrî 2. asırda kimya ilmini bu noktaya getiren insandır. Bugün Almanya’da Câbir b. Hayyan’ın eserleri üzerinde doktora çalışmaları yapılıyor. Fakat maalesef biz kendi insanlarımızı, bulmuş olduğu ilimleri Batılılardan aldığımız icra ve Batılılarda Müslümanların kitabını kendilerine aktarırken isim zikretmedikleri için kendi büyüklerimizin farkında değiliz.

Müslümanlar, tarihi bulmuşlar, coğrafyayı kurmuşlardır. Eskiden tarih hikâyelerden ibarettir. İlk defa İbn-i Haldun "Mukaddime"sinde tarihin bir hikâye ilmi olmadığını, bütün insanların, milletlerin yaşayışlarını sebepleriyle, neticeleriyle inceleyen, bunların tahlilini yapan bir ilim olduğunu belirtti ve ilk tarih kitabını yazdı.

Ve yine ilk defa coğrafya haritasını çizen Müslümanlardır. Hatta Amerika’nın keşfi ilk defa Müslümanlar tarafından yapılmıştır. Müslümanların haritalarında Amerika’nın mevcudiyeti gösterilmekte idi. Biz biliyoruz ki, Amerika’yı Kristof Kolomb keşfetti. Neden böyle biliyoruz? Çünkü biz bilgilerimizi Avrupalılardan aktarıyoruz da ondan. Bakın Kristof Kolomb hakkında yeni yapılan tetkikler neleri gösteriyor: Kristof Kolomb, Venediklidir. Yani ticaret gemileriyle İslâm âlemiyle en fazla temasta bulunan bir yerden. Kitaplar daha ziyade Venedik’te, Ceneviz’de tercüme edilerek Avrupa’ya intikal etmiştir. Kristof Kolomb, Venedik’te Müslüman kitaplarından batıya doğru gidildiği zaman yeni kıtalara rastlanacağını okumuş ve öğrenmiştir. Bundan dolayı kendisi de bu işi merak etmiş, ben de gidip bunu göreyim, demiş ve ilk defa Atlantik’e açılmak cesaretini göstermiştir. Kristof Kolomb, Atlantik’te aylarca gidiyor fakat bir türlü karaları bulamıyor. Hattâ öyle bir noktaya geliyor ki, gemisinin içerisindeki insanlar bunaltıdan dolayı isyan etmeye kalkıyorlar. Geri döneceğiz diyorlar. Sen bilmediğin yere bizi götürüyorsun, bunun sonu çıkmaz diyorlar. Yapılan tetkikler gösteriyor ki, o gemide bulunan bazılarının hatıra defterindeki notlardan anlaşıldığına göre Kristof Kolomb şu sözleri söyleyerek isyanı bastırıyor: "Öyle çıkışmayın, böyle söylenmeyin. Ben devamlı olarak Batı’ya gidildiği zaman yeni karalara rastlanacağı fikrini ve bilgisini Müslümanların kitaplarından okudum. Bu karaya mutlaka varacağız. Çünkü Müslümanlar yalan söylemezler." Ve nitekim sabrediyorlar, devam edip gidiyorlar. Nihayet Amerika kıtası karşılarına çıkıyor.

Müslümanların tarihe, coğrafyaya, fiziğe, kimyaya, matematiğe, cebire yapmış oldukları hizmetin ardı arkası gelmez. Bundan dolayı bu ilimlerin yukarıya doğru fışkırmasında Müslümanların büyük rolleri olmuştur.

QOSHE - İslam Medeniyetinin bilime katkıları 6 - Harun Yapıcı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İslam Medeniyetinin bilime katkıları 6

8 15
28.03.2024

(LOGARİTMA, FİZİK, ATOM, KİMYA, AMERİKA’NIN KEŞFİ)

Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Müminin ferasetinden korkun. Onlar Allah’ın nuruyla bakarlar". Bu bakış sadece manevi sahada olmamıştır, maddi sahada da olmuştur, İslâm âlimlerinin bu ilimlere getirdikleri disiplinleri incelediğimiz zaman aklımız durur. Bunlar bu büyük otoriteyi, bu büyük disiplini nasıl kurmuşlar, diye hayret edersiniz. Çünkü eskiden çubuklarla, şekillerle bu meselelerin çözülmesi nerede? Bugün on asır geçmesine rağmen hâlâ Câbir’in getirdiği ilmin yerine daha iyisini getirmek mümkün olmamıştır. Hadi ilericilik yapın da görelim sizi...

Şu bizim cebirde kullandığımız sıfır mefhumunu da Müslümanlar getirmişlerdir. Bugünkü cebirin en yüksek kısımlarını gösteren limit hesapları vardır. Müslümanlar ayrıca logaritmayı bulmuşlardır. Bugün logaritma dediğimiz cetvelleri ve logaritma mefhumunu ilk defa bulan el-Harzem adlı İslâm âlimidir. Müslümanlar bütün bu riyaziyeyi kurmakla kalmamışlar, ayrıca tarihi, fiziği, kimyayı kurmuşlardır.

Peki Müslümanlar fizikte ne yapmışlardır? Müsteşrikin dediği gibi eski Yunanlı filimin söylediğini hemen almamışlardır. Bir misalle anlatayım: Bugünkü fiziğin kurucusu İbn-i Heysem’dir. Kimdir bu İbn-i Heysem desem tabiî hiçbiriniz tanımıyoruz, dersiniz. İçimizde çoğumuz lisede ve yüksek okulda okuduk. Fakat ibn-i Heysem’in adı dahi bize öğretilmedi. Ama ibn-i Heysem fiziğin kurucusu, fiziğin babasıdır. İbn-i Heysem ayrıca bugünkü atom ve molekül nazariyesini getiren insandır. İbn-i Heysem, bu atom ve molekül nazariyesine istinaden kırılma kanunlarını bulup getiren insandır.

Eski Yunanlılardan meselâ Öklit, kırılma kanunu olarak demiş ki, bir prizmadan ışık kırılarak öbür tarafa geçer. Öklid’e göre ışık prizmanın bir taraftan öbür tarafına geçerken ışığın hızı kesilir ve bu kesilmiş olan hız aradaki açılarla orantılıdır. İbn-i Heysem, Öklid’in yanlış düşündüğünü, aslında açıların kendileriyle değil, sinüsleriyle orantılı olduğunu ileri sürüyor. Bu hızların kırılması bu malzemelerin yoğunluklarıyla orantılıdır,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play