menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tarık Çelenk yazdı: Ve nihayet O Yıl

20 1
08.12.2025

Bugünün devletini ve toplumunu anlamak için yalnızca Abdülhamid dönemini değil, İttihatçı yılları (1900–1919) ve hatta endüstri çağına geçiş sancıları içinde reform ve devrimlerle şekillenen Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılını birlikte kavramak gerekir. Çünkü ne olduysa 1919’a kadar oldu; sonuçları 1960’lara kadar uzandı, bu dönemlerde oluşan zihniyet ise bugüne kadar taşınarak geldi.

Erzurum’dan 1967 yılında Koşuyolu’na taşındığımızda bahçe komşumuz doksan yaşında bir İttihatçıydı. Vefat eden eşinden sonraki ikinci eşi altmışlarında bir teyzeydi. Evlerine gittiğimde duvarlarda asılı siyah beyaz fotoğraflar—fesli bürokrat arkadaşlarıyla çekilmiş eski kareler—çocuk aklımla bile ne kadar eskiymiş diye beni derinden etkilerdi. Yine o yıllarda, on bir yaşımda, Süreyya Sineması’nda Celal Bayar ile kızı Nilüfer Hanım’ın hemen yanında Waterloo filmini izlemem, tarihin insanlar üzerinden nasıl devindiğini sezdiğim ilk anlardan biridir. Hayatım boyunca tanıdığım son Sol İttihatçı Dev-Genç lideri Bülent Uluer, Sağ İttihatçı ise Mustafa Çalık oldu. Bülent Bey’in dedesi Sinoplu Nakşi şeyhi, babası 27 Mayısçı subay, kendisi ise sol devrimciydi; yani İttihatçı ruhun tarihsel damarlarını bünyesinde toplamış adeta ideal bir sentez.

On üç yaşıma kadar Enver Behnan Şapolyo’dan Hammer’e kadar Osmanlı tarihini adeta ezberlemiştim. Fakat 1908–1919 dönemi bana hep sıkıcı, kasvetli ve iç karartıcı gelirdi. Ta ki Şevket Süreyya’nın Suyu Arayan Adam’ını okuyana kadar… Bir dönemi anlamak için yalnız bilgi değil, o dönemin duygusunu ve ruh iklimini de hissetmek gerektiğini o kitap sayesinde fark ettim. İttihatçı yıllar, benim için bu anlamda romanın diliyle çözülmesi gereken bir dönemdi.

Nitekim Meşrutiyet ve İttihat–Terakki dönemine bakan Türk romanları, Osmanlı’nın son yüzyılındaki büyük kırılmayı toplum, siyaset ve birey düzlemlerinde izleyen bir hafıza sahası oluşturur. Abdülhamid istibdadının baskıcı atmosferi Halit Ziya ve Mehmet Rauf romanlarında aydının içine çöken karanlık olarak görünürken; Yakup Kadri’nin Kiralık Konak ve........

© Medyascope