menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Örgütsel Sessizliği Konuşmaya Bir Davet: The Assistant (2019)

6 0
21.12.2025

Kitty Green’in yönetmenlik koltuğunda oturduğu ve Julia Garner’ın üst düzey yönetici asistanı olan Jane’e hayat verdiği The Assistant (2019), Me Too hareketinin beyaz perdedeki karşılığında önemli bir dönüm noktasıdır. Film, medya sektöründe faaliyet gösteren bir şirkette yakın zamanda işe başlayan Jane’i takip eder. Olay örgüsü ise örgütsel davranış kuramlarının merkez kavramlarından örgütsel sessizliğe ve psikolojik güvenliğe doğrudan referanslar veren bir zemin sunar.

Film, üst düzey bir yöneticinin asistanı olan Jane’in ofisteki bir gününü sahneler; ancak yönetici hiçbir zaman kameranın kadrajına girmez. Jane, sabahın erken saatlerinde uyanarak geldiği ofiste gece geç saate kadar fotokopi çekmek, takvim planlamak, telefona bakmak veya yöneticisinin odasını temizlemek gibi sıradan operasyonel görevleri yerine getirir. Seyirciyi de en az kendisi kadar boğan bu operasyonel işe bile, meşakkatli bir mülakat sürecinin ardından başlar. Büyük hayalleri vardır ve kendini gerçekleştirmek için yaptığı operasyonel işlerin altında ezilmeyi göze alır. Tam da bu yorucu sıradanlığın ortasında bir iş görüşmesi için gelen ve güzelliğiyle dikkat çeken genç bir kızın aynı gün karşı masasında işe başlaması, yöneticisi tarafından lüks bir otele yerleştirilmesi, yöneticisinin cinsel taciz ve istismar faili olduğuna dair şüpheleriyle birleşir. Jane, bu şüphelerini makul gerekçeleriyle İK departmanına taşıdığında ise yöneticisinin itibarının korunduğuna şahit olur, işini kaybetme korkusuyla yüzleşir ve geri adım atar. Jane, herkesin her şeyin farkında olduğunu içselleştirdiğinde ise sessizliğe gömülür.

Örgütsel sessizlik (organizational silence) kavramı, Elizabeth Wolfe Morrison ve Frances J. Milliken tarafından 2000 yılında yayımlanan çığır açıcı bir makaleyle literatürde detaylandırılmıştır.[1] Makale, sessizliği bireysel bir eylemin ötesinde, yönetim tutumları ve örgütsel uygulamalar tarafından kolektif olarak üretilen bir olgu olarak tanımlar. Buna göre, örgütsel sessizlik, organizasyona uzun dönemli fayda sağlayacak kritik bilgilerin, hataların veya eleştirilerin, cezalandırılma endişesiyle bilinçli olarak (yüksek sesle) dile getirilmemesidir. Yöneticilerin eleştiriye kapalı olması ve çalışanları güvenilmez görmesiyle beslenen bu iklim, organizasyon içinde risklerin de sessizce büyümesine ve psikolojik güvensizliğin egemen olmasına neden olur.

Jane’in ofiste karşılaştığı toksik durum, örgütsel sessizliğin en belirgin biçimlerinden biri olan savunma amaçlı sessizliğin (defensive silence) somut bir örneğidir.[2] Bu sessizlik türü, bireyin, kendini koruma ve olumsuz sonuçlardan (işini kaybetmek, dışlanmak, itibarsızlaşmak) kaçınmak amacıyla, işle ilgili bilgi ve endişelerini kasıtlı olarak geri çekmesiyle karakterize edilir. Jane, yöneticisinin genç kızları otele yerleştirmek gibi etik olmayan davranışlarına da odasına kilitlemesine de tanık olurken, bu durumlara karşı koyma dürtüsü ile geri çekilme ihtiyacı arasında kalır. Bu ikilem, içinde bulunduğu durumun savunma amaçlı olduğunu gösterir. Jane, eylemsizliği uyum sağlamaktan daha çok, organizasyonel tehditlere karşı bir hayatta kalma mekanizması olarak tercih etmek zorundadır.

Yaygın olan sessizlik ve dolayısıyla eylemsizlik, sadece yöneticinin davranışlarından kaynaklanmaz, aynı zamanda organizasyonun yarattığı kolektif iklimin de bir sonucudur. Ofiste geçirdiği gün boyunca, Jane’in diğer çalışanlar tarafından sürekli alaycı, mesafeli ve........

© Film Hafızası