Bugonia (2025): İnsanlığın Çürüyen Kozasında Bir Alegori
Yorgos Lanthimos, sinema dilini her seferinde biraz daha keskinleştirerek seyircisini rahatsız eden, düşündüren ve geleneksel anlatı yapılarını temelinden sarsan bir yönetmen. Öyle ki sinemasında her film, insanın kendi doğasına duyduğu tiksintiyi konu edinir. Dogtooth’ta (2009) bu tiksinti aile yapısında, The Lobster’da (2015) romantik normlarda, The Killing of a Sacred Deer’da (2017) adalet fikrinde şekillenirken Bugonia (2025), tüm bu temaları bir araya getirip daha büyük bir ölçekle, insanlığın doğayla kurduğu yıkıcı ilişkiyi alegoriye dönüştürüyor
Bu kez Lanthimos, insanı değil, insan türünü bir karakter olarak ele alıyor. Onun merceği artık tekil davranışların tuhaflığında ziyade, türün kendine dair içsel hastalığına odaklanıyor. Dolayısıyla film, ilk bakışta bir bilimkurgu hicvi, bir tür “kaçırılma paranoyası” öyküsü gibi görünse de, aslında insan türünün dünyayla, doğayla ve kendisiyle kurduğu toksik ilişkinin alegorik bir röntgeni olarak konumlanıyor. 2025 Venedik Film Festivali’ndeki prömiyerinden bu yana, film hakkında “Karanlık bir komedi mi, yoksa insana dair bir ağıt mı?” sorusu dönüp duruyor. Oysa film, bu iki uç arasında kalmayı değil, tam olarak bu iki uç arasında var olmayı tercih ediyor. Lanthimos, tıpkı bir entomolog gibi insanın içsel böceklerini incelemeye koyuluyor: akıl, kibir, suçluluk, umut ve yok etme arzusu.
Film, 2003 tarihli Güney Kore yapımı Save the Green Planet!’in izlerini takip eden, ama bu izleri sadece yeniden üretmek yerine bilinçli olarak bulanıklaştıran bir anlatı kuruyor. O filmdeki idealist çılgınlık, burada nihilist bir çaresizliğe dönüşmüş durumda. Lanthimos, Joon-hwan Jang’in “İnsan dünyayı hak ediyor mu?” sorusunu bu kez “İnsan dünyayı artık anlayabiliyor mu?” sorusuna eviriyor.
*Yazının bu kısmından sonra filmi henüz izlememiş seyircilerin seyir zevkini kaçırabilecek bazı detaylara yer verilecektir.
Film, distopik bir gelecekte ya da belki de alternatif bir şimdide, doğal kaynakların tükenme noktasına geldiği, insan popülasyonunun kontrol altına alınmaya çalışıldığı, biyolojik ve toplumsal deneylerin norm hâline geldiği kapalı bir toplumu merkezine alıyor. Lanthimos, izleyiciyi bu dünyaya alıştırmaya çalışmıyor; aksine, ilk sahneden itibaren yabancılaştırma efektini sonuna kadar kullanarak, seyirciyi bu rahatsız edici gerçekliğin içine atıyor. Diyalogların mekanik, jestlerin abartılı ritmin ise kasıtlı olarak düzensiz olduğu bu evrende, “normal” kavramını baştan aşağı yeniden tanımlıyor.
Filmin yüzeydeki hikâyesi yalın: Bir kadın (Emma Stone) iki genç adam (Jesse Plemons ve Aidan Delbis) tarafından kaçırılır. Bu iki genç adam, kadının dünyayı işgal etmeye gelen bir uzaylı olduğuna inanır. Bu inanç, onları korkunç derecede tutarlı bir şiddet diline........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein