Yargıtayın Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi hakkında suç duyurusunda bulunan ve Meclise de Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için ‘talimat’ veren Yargıtay yargıçları kendi yetki sınırlarını aştı. Atalay’ın tutuklu değil hükümlü olduğu iddiasıyla yaptı bunu. Öte yandan Anayasa’nın 14. maddesine ilişkin müphemlik tartışması da başlatarak Anayasa Mahkemesinin kanun yorumunu boşa çıkarmaya da kalktı.

Anayasa Mahkemesini yargısal aktivizm yapmakla suçlayan Yargıtay aslında asıl aktivizmi kendisi yaptı. Bireylere AİHM’ye başvuru yolunu açan ‘İç hukuk yollarının tüketilmesi’ şartının adresi olarak da neredeyse kendisini işaret etti. Hukukçular bunu tartışıyor elbette. Ama mesele, siyaseten ne Can Atalay’la ilgili ne de 14. maddedeki boşluklarla ilgili. AYM daha önce hem Erdoğan’ın hem Bahçeli’nin hedefindeydi. AYM kararlarını tanımayan saygı da duymayan, kapatılsın diyen iktidar ortakları, yargılama sürecindeki siyasal aktivizmin patentinin kendilerinde bulunmasını istiyorlar. Kimin suçlanacağına, tutuklu ya da hükümlü olmasına siyasi inisiyatif önceliğinin önüne çıkacak her engel bertaraf edilmeli!

Yargıya kamuoyunun önünde yapılan konuşmalarla, gizli kapaklı müdahalelerle, üst yargı kurumlarının kadrolarını belirleme yetkisini iktidar yararına genişleterek yapılan müdahalelerin tarihi yeni değil ama sürecin bir üst mahkemenin özel bir üst mahkemenin kararına çökme aşamasına geldiği, üstelik yasama organına direktif verebilecek kadar işi çığırından çıkarabileceği Can Atalay sorununda ortaya çıktı.

Tahliyesi gelenlerin yeniden cezaevine gönderilmesi, gizli tanık müessesesinin uydurma isimlerle işletilmesi, kes yapıştır iddianameler, katalog suç yaratmalar vb. daha sayısız yöntemle yargının işleyişi siyasi inisiyatifin oyuncusu haline gelmişti zaten.

Çökme tabiri en vahim haliyle Yalıkavak Marinası olayında işitildi. Biz olmazsak başkaları çökecekti diyen eski bir devlet adamının sözüydü bu. Bin operasyon yürütücüsü, eski bir İçişleri Bakanının gayrimeşru faaliyetlerden mafyatik aktivizme doğru genişleyen hayat hikayesinde doğal bir sonuçtu çökme dediği yöntem.

Hazine arazilerine, rant kaynaklarına, Akbelen’de zeytinliklere, Karadeniz’de yaylalara ve derelere çöküldüğü, direnmeye kalkanların kolluk gücüyle engellendiği çok yakın tarihimiz yöntemin nasıl pervasızca uygulandığının örnekleriyle doludur.

Depreme karşı kentsel dönüşüm gerekçesiyle binaların içinde oturanların gözünün yaşına bakmadan tahliyesine ilişkin verilen karar da bu mafyatik siyasal aktivizmin devam edeceğini gösteriyor. Kararın mürekkebi kurumadan en büyük rant ve kâr merkezi olma potansiyeli taşıyan, şehrin kalbi Beyoğlu’nun anında bir şirketin çökme alanı haline gelmesi de gözden kaçmadı. Mafyatik aktivizm şimdi kanun-kararname-karar aktivizminin açtığı yoldan zirveye oynuyor.

Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi ile ilgili hukuki müdahalesini, paralel ilerleyen bu süreçlerin dışına alarak düşünmek mümkün değil. Halkın seçtiği meşru bir vekilin vekilliğine, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen gayrimeşru bir biçimde çökülmektedir.

Bu durumda iktidarın hazırlayacağı anayasanın nasıl hükümler içereceğini tahmin etmek zor değil. 12 Eylül Anayasası’nın köşelerinin törpülendiği, içerdiği müphemliklerin kararnamelerle doldurulmasına olanak sağlayan geniş boşluklarla dolu, çökme esasına dayalı bir anayasa olacak muhtemelen. Tek kesinliği kazanılmış hakların budanması, halkın ortak mülkiyet alanlarının yağmalanması, muhalefet alanlarının daraltılması için olanakların çeşitlendiği bir anayasa olur bu.

Can Atalay davasında Anayasa Mahkemesine Yargıtayın vermeye kalktığı ayar bir sınavdır. Parlamentodaki diğer partileri olduğu kadar AKP’yi de sarsan bu depremin sarsıntısından sağ salim çıkmak önemli görünüyor. Yargıtayın siyasi destekli aktivizmiyle çaldığı maya tutarsa bundan sonrası tufan olacak çünkü. Can Atalay’ın hakkı herkesin hakkıdır.

QOSHE - Can Atalay'ın milletvekilliğine çökmek - Nuray Sancar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Can Atalay'ın milletvekilliğine çökmek

21 20
11.11.2023

Yargıtayın Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi hakkında suç duyurusunda bulunan ve Meclise de Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için ‘talimat’ veren Yargıtay yargıçları kendi yetki sınırlarını aştı. Atalay’ın tutuklu değil hükümlü olduğu iddiasıyla yaptı bunu. Öte yandan Anayasa’nın 14. maddesine ilişkin müphemlik tartışması da başlatarak Anayasa Mahkemesinin kanun yorumunu boşa çıkarmaya da kalktı.

Anayasa Mahkemesini yargısal aktivizm yapmakla suçlayan Yargıtay aslında asıl aktivizmi kendisi yaptı. Bireylere AİHM’ye başvuru yolunu açan ‘İç hukuk yollarının tüketilmesi’ şartının adresi olarak da neredeyse kendisini işaret etti. Hukukçular bunu tartışıyor elbette. Ama mesele, siyaseten ne Can Atalay’la ilgili ne de 14. maddedeki boşluklarla ilgili. AYM daha önce hem Erdoğan’ın hem Bahçeli’nin hedefindeydi. AYM kararlarını tanımayan saygı da duymayan, kapatılsın diyen iktidar ortakları, yargılama sürecindeki siyasal aktivizmin patentinin kendilerinde bulunmasını istiyorlar. Kimin suçlanacağına, tutuklu ya da hükümlü olmasına siyasi inisiyatif önceliğinin önüne çıkacak her engel bertaraf edilmeli!

Yargıya kamuoyunun önünde yapılan konuşmalarla, gizli kapaklı müdahalelerle, üst yargı kurumlarının kadrolarını belirleme yetkisini iktidar yararına genişleterek........

© Evrensel


Get it on Google Play