menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Demokrasi Açığı: Kara Bahtımız

9 0
05.10.2025

On dokuzuncu yüzyılın gören, okuyan, düşünen ve yazan kesimlerinin karşı karşıya olduğu en yalın, en can yakıcı gerçek, Batı’nın İslam dünyası karşısında üstünlüğü. Hem de öyle bir üstünlük ki mutlak, tek bir alanla sınırlı kalmayan. Askeri, iktisadi, siyasi, teknolojik, bilimsel, düşünsel, hatta kimine göre ahlaki ve kültürel. Aradaki farkın ve o fark üzerine inşa edilen ilişkilerin tabiatına dair şahitlerimiz çeşitli. Bir tanesi en tanıdıklardan. Genç/Yeni Osmanlıcı Namık Kemal. Takip eden alıntılar onun Londra’da çıkardıkları Hürriyet gazetesinde 7 Aralık 1868 tarihli yazısından. Başlığının bile çok şey söylediği yazısından: Hasta Adam.

İddia o ki Hasta Adam tabiri ilk kez Rus Çarı I. Nikolay tarafından kullanıldı. Tarih 9 Ocak 1853. St. Petersburg’da katıldığı bir partide Rusya’nın Türkiye ile alakalı niyetini soran İngiltere büyükelçisi Sir Hamilton Seymour’e hitaben. “Kollarımızda hasta bir adam var. Çok hasta bir adam. Çok dürüstçe söylemem gerekirse, şayet bugünlerde bizden kayıp giderse büyük bir talihsizlik olacak. Özellikle bütün gerekli düzenlemeler yapılmazsa.”

Namık Kemal bahsi geçen yazısında, tabirin Fransızlar tarafından “başı, Avrupa dediğimiz devlethane-i medeniyyetin en güzel bir noktasına yaslanmış ve kendi üç kıtanın en mühim mevkilerine uzanmış genç, dinç, güzel, dünya durdukça yaşamağa müstaid bir koca yiğit iken can çekişip” yatan o “biçarenin nâmı” olarak kullanıldığını söyler, namı Devlet-i Aliyye olan biçarenin.

İbni Haldun insanlar gibi devletlerin de ecelinin olduğunu iddia eder. Tarihin döngüsüdür bu, kaçınılmazdır. Namık Kemal ise on dokuzuncu yüzyılın adamıdır, tarihin lineer aktığına inanılan yüzyılın. Sadece hasta adamın tabiatın icaplarına göre hareket etmesi gerekmektedir. Ancak bu halde hem sıhhat bulacaktır, hem kuvvetlenecek hem de dünya durdukça ömür sürecektir.

O halde esas sorun hasta adamın hastalığının ne olduğunun tespitidir. Osmanlı devletinin hastalığı kıllettir/azlıktır. “Kılleti-rical, kıllet-i mal, kıllet-i asker, kıllet-i esbab… vel hasıl kıllet, kıllet, kıllet, her şeyde kıllet.” Bütün bu kılletlerin yegane kaynağı ise “istibdad-ı hükümettir,” hükümetin baskısıdır.

“Öyle bir zamandayız ki,” der Namık Kemal, “Bab-ı Ali kanun yapıyor, Bab-ı Ali hükmediyor, Bab-ı Ali icra ediyor, icraata yine Bab-ı Ali nâzır oluyor, padişah desen Bab-ı Ali anlaşılıyor. Kanun desen kezalik, meclis-i mahkeme desen kezalik, ahali desen........

© Daktilo1984