En rahat ayakkabılarımızı giyip İstanbul kazan ben kepçe diyor ve İstanbul'u semt semt gezmeye devam ediyoruz. Kaldığımız yerden devam etmeye ne dersiniz?

Taşkasap: Kıztaşı’ni arkamıza doğru alıp hızlı adımlarla Aksaray Meydanına doğru yollanıp kalabalığa karışmadan bir hışımla trafik ışıklarından karşıya geçiyor ve kendimizi tarihi Murad Paşa Camii’nin önünde buluyoruz. Bu tarihi camiinin banisi olan Murad Paşa’nın Roma saraylarında başlayan hayat hikayesine daha önceki bir yazımızda değinmiştik. Merak edenler eski yazılarımızı karıştırabilirler. Murad Paşa Camii’nden başlayarak hemen hemen Molla Gürani Caddesi’ne kadar olan kısım aslında adı sanı unutulmuş olan Taşkasap semtidir. Bu semt İstanbul'un en eski semtlerinden biri olup pek çok tarihi vesikada ismi geçmektedir. Semt 1918 Fatih Yangını’nda ciddi anlamda zarar gördü. Pek çok konağı kule çeviren bu yangın sonrasında semt uzun yıllar afetzedelerin yaptıkları kulübe tarzı evlerin mekânı olmuştur. 1958 senesine gelindiğinde Vatan ve Millet Caddelerinin inşaatı için bu tarihi semtin büyük bir kısmı istimlak edilmiş ve kalan kısımları ise diğer semtlere dahil edilmiştir.

Fındıkzade: Taşkasap semtine sadece bir taş atımı uzaklıkta bulunan mintika 17. yüzyıl ulemasından olup boyunun kısalığından ötürü “Fındık” diye anılan Filibe kadısı Mustafa Efendi’nin oğlu Hattat İbrâhim Efendi babasına nispetle “Fındıkzade” namıyla şöhret bulmuş ve Fındıkzade İbrâhim Efendi’nin konağının bulunduğu günümüz Kızılelma Caddesi mıntıkası daha sonraki devirde Fındıkzade adi ile anılagelmiştir.

Haseki: Sırtımızı Fındıkzade'ye verip İstanbul'un kadim kara surlarına doğru Millet Caddesi üzerinden yürümeye devam ediyoruz. Haseki bölgesi Roma döneminde Arkadius Sütunu olarak bilinen anıt etrafında bulunan meydan yüzünden Arkadius Forumu olarak adlandırılmaktaydı. Bu sütun Roma İmparatorluğu zamanında Roma’da ve İstanbul'da dikilen sütunlar içinde en yüksek olanıydı. İstanbul'un Fethi’nden sonraki zamanlarda bu meydanda kadın kölelerin satıldığı bir cariye pazarı kurulmaya başlanmış, bu yüzden de meydana Avrat Pazarı adi verilmiştir. Mimar Koca Sinan tarafından 1539’da inşa edilen Haseki Hürrem Sultan Camii’ne 1550’de yine Mimar Sinan tarafından medrese, imaret, darüşşifa’ sibyan mektebi ve çeşme eklenerek Haseki Hürrem Sultan Külliyesi’nin oluşturulması sonrası semt Haseki olarak bilinmeye başlandı ve günümüze de bu adla ulaştı. Haseki Hürrem Sultan Külliyesi’nin darüşşifası günümüzün Haseki Hastanesi’nin çekirdeğini oluşturmaktadır.

Şehremini: Haseki’ye komsu olan bu semt ismini İstanbul'un fethinden sonra hem bir kadı hem de bir nevi belediye reisi olan şehir emini görevini ifa eden Hızır Çelebi'nin konağının burada olmasından alan tarihi Şehremini semtine geliyoruz. İstanbul'un fethiyle hemen hemen yaşıt olan bu semtin adı zamanla burada bulunan Çapa Tıp Fakültesi’nin bu semtte olması yüzünden arka plana itilmiş ve Çapa ismi zamanla öne çıkmıştır. Şehremini semti Tıp Fakültesi ve daha başka hastaneler ile bunların etrafına kümelenmiş eczaneler sebebi ile bir nevi sağlık semti hüviyetindedir.

Altımermer : İstanbul'da ismi unutulmuş başka bir semt ismi de Altımermer’dir. Semt Şehremini ve Kocamustafapaşa arasında yer almaktadır. Bu semtin tarihi İmparator Konstantin zamanına kadar gitmektedir. Konstantin zamaninda İstanbul'un kara surları bu semti dışarıda bırakacak şekilde biraz daha doğudan geçmekteydi. Imparator Theodosius Yedikule'den Haliç'e uzanan yeni surları yaptırmış ve bu sayede bu mıntıka komple sur içine girmiştir. Konstantin bu semtin olduğu mıntıkaya bir sütun diktirmiş ve üzerine heykelini koydurmuştur. Daha sonraki yıllarda başka başka imparatorlar ayni yere beş sütun daha dikip üzerine kıymetli heykeller koydurmuşlardır. Roma zamanında buraya mermer sütunlardan ötürü Altımermer denilmiş Osmanlılar da bu ismi korumuş ve günümüze ulaşmasını sağlamışlardır. Evliya Çelebi'nin bölgeyi tarif ederken bu sütunlara da değinilmiş ve üzerinde bulunan tılsımlara dikkat çekmiştir. Evliya Çelebi'ye göre birinci mermer sütun üstünde tunçtan bir kara sinek heykeli vardı ki; zaman zaman kendinden bir vızıltı peyda olur, İstanbul içine asla sinek girmezdi. İkinci mermer sütun üstünde bir leylek heykeli vardı ki; rüzgâr estikçe sada çıkarır ve İstanbul'da ne kadar leylek varsa helâk ederdi. Bu sebeple şehir içinde leylek bulunmaz, Eyübsultanda bulunurdu. Üçüncüsü bir horoz heykeli idi ki; yirmi dört saatte bir öter, cümle horozları ikaz ederdi. Bundan dolayı İstanbul horozları her memlekettekilerden daha evvel uyanırlardı. Dördüncüsü bir kurt heykeli idi. Dağlarda yaylalarda Etyemezin dar sokaklarında çobansız dolaşan hayvanları kurt şerrinden muhafaza ederdi. Beşincisi tunçtan mamul, yekdiğerini kucaklamış bir erkekle kadın heykeli idi. Kavga eden karı kocalar bu heykelleri kucaklasalar derhal barışırlardı. Altıncısı ise yine mermer sütun üstünde, beli bükük bir ihtiyar erkekle, karşısında abus yüzlü dargın bir kocakarı idi. İmtizaçları olmayan karı kocadan biri bunları kucaklarsa hemen ayrılırlardı. Yolunuz bu semte düşerse İstanbul'un tılsımlarını aramadan dönmeyin derim.

QOSHE - İstanbul'un tarihi semtleri (4) - Şafak Evcen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstanbul'un tarihi semtleri (4)

14 0
10.12.2023

En rahat ayakkabılarımızı giyip İstanbul kazan ben kepçe diyor ve İstanbul'u semt semt gezmeye devam ediyoruz. Kaldığımız yerden devam etmeye ne dersiniz?

Taşkasap: Kıztaşı’ni arkamıza doğru alıp hızlı adımlarla Aksaray Meydanına doğru yollanıp kalabalığa karışmadan bir hışımla trafik ışıklarından karşıya geçiyor ve kendimizi tarihi Murad Paşa Camii’nin önünde buluyoruz. Bu tarihi camiinin banisi olan Murad Paşa’nın Roma saraylarında başlayan hayat hikayesine daha önceki bir yazımızda değinmiştik. Merak edenler eski yazılarımızı karıştırabilirler. Murad Paşa Camii’nden başlayarak hemen hemen Molla Gürani Caddesi’ne kadar olan kısım aslında adı sanı unutulmuş olan Taşkasap semtidir. Bu semt İstanbul'un en eski semtlerinden biri olup pek çok tarihi vesikada ismi geçmektedir. Semt 1918 Fatih Yangını’nda ciddi anlamda zarar gördü. Pek çok konağı kule çeviren bu yangın sonrasında semt uzun yıllar afetzedelerin yaptıkları kulübe tarzı evlerin mekânı olmuştur. 1958 senesine gelindiğinde Vatan ve Millet Caddelerinin inşaatı için bu tarihi semtin büyük bir kısmı istimlak edilmiş ve kalan kısımları ise diğer semtlere dahil edilmiştir.

Fındıkzade: Taşkasap semtine sadece bir taş atımı uzaklıkta bulunan mintika 17. yüzyıl ulemasından olup boyunun kısalığından ötürü “Fındık” diye anılan Filibe kadısı Mustafa Efendi’nin oğlu Hattat İbrâhim Efendi babasına nispetle “Fındıkzade” namıyla şöhret bulmuş ve Fındıkzade İbrâhim Efendi’nin konağının bulunduğu günümüz Kızılelma Caddesi mıntıkası daha sonraki devirde Fındıkzade adi ile anılagelmiştir.

Haseki: Sırtımızı Fındıkzade'ye verip İstanbul'un kadim kara surlarına doğru Millet Caddesi üzerinden yürümeye........

© Yeni Söz


Get it on Google Play