Küçükpazar’in unutulmuşluğu, garipliği ve viraneliği bizleri derin bir hüzne gark ederken, yüreğimizde bu semtin kurtarılabileceğine dair küçük umut kırıntıları ile Unkapanı'na doğru yollanıyoruz.

Unkapanı: Osmanlılar zamanında şehre gelen çeşit çeşit mamullerin gümrüklemesinin yapıldığı yerlere Arapça kabbandan bozma olarak kapan denilmekteydi. Bahsi geçen bu kapanlar İstanbul'un limanı konumunda olan Haliç'te sıra sıra bulunmaktaydı. Unkapanı bölgesi de fetih sonrasına şehrin artan nüfusuna yeterli hububatın ulaştırılması için önemli bir rol almaya başladı. Bu da semtte çeşitli iskelelerin, buğday ve arpa depoları, çeşitli büyüklükte değirmenler zaman içinde inşa edilmesine sebep oldu. Tarih boyunca pek çok badire geçiren semt, en büyük darbeyi 1930’larda gerçeklesen bulvar açılması ve Unkapanı Manifaturacılar Çarşısı denilen blokların yapımı sırasında yemiştir. Bu işler yapılırken semtin tarihi dokusu maalesef ki yerle bir edilmiş, belli bir zaman sonra da bu semtte mukim halk semtte mantar gibi çoğalmaya başlayan bekar odaları ve sair sebepler nedeni ile başka semtlere taşınmaya başlamışlardır.

Günümüzde komşu Küçükpazar semti gibi savaştan çıkmış bir şehir görüntüsü veren semt, bu görüntüsüne rağmen önemli tarihi eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Küçükpazar ve Unkapanı arasında sınır olan Üçmihraplı Camii’e sırtımızı verip Pazar Çeşmesi Sokağı takip ederek Arap Çeşme Sokak üzerinden ana cadde konumunda olan Ragıp Gümüşpala Caddesi’ne kendimizi atıyoruz. Caddenin deniz tarafında, bu mıntıkaya ulaşımın bir nebze kolaylaşmasını sağlayan Eminönü –Alibeyköy Tramvay hattının Küçükpazar istasyonu hemen gözümüze çarpıyor. Biz sola doğru kıvrılıp yavaş adımlarla caddeye doğru çıkıntı yapmış olan bir yapıya doğru ilerliyoruz. Bizi karşılayan bu eser Fatih Sultan Mehmed devri eserlerinden Yavuzer Sinan Camii’dir. Camii’in banisi Sinan Çelebi Fatih Sultan Mehmed’in alemdarlarından olup, İstanbul'un fethinden sonra sur kapılarını sabah ezanıyla açıp, aksam ezani ile kapatan görevlilerden biri olmuştur. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmed sur kapılarının açılıp kapanması ile ilgili koyduğu bu kanunun işleyişini teftiş için bir kapıya gelmiş ve görevliden kapının açmasını istemiştir. Görevli, “Hünkârım hem kanun koyar sonra da kanunu çiğnersin” diye cevap vermiş bu cevaptan memnun kalan Fatih “Sen ne yavuz ermişsin” diye kendisine mukabele etmiştir. Bundan ötürü de Yavuz Er Sinan diye anılagelmiştir. Sinan Çelebi fetih ganimeti olarak kendisine verilen arazide bir camii ve ev, camii yakınına da yüz kadar dükkân yaptırmıştır. Kabri camii haziresindedir. Yaptırdığı ve ailesinin yaşadığı bu hanede kendisinden yaklaşık 100 yıl kadar sonra neslinden dünyaya gelen ve dünyanın gelmiş geçmiş en önemli seyyahı olan Evliya Çelebi doğmuştur. Camiinin 1455 ya da 1485 tarihinde yapıldığı sanılmaktadır. 1894 depremi ve 1912 Cibali Yangını’nda hasar görmüş, 1960 senesinde ise kötü bir restorasyon geçirmiştir. Camiinin haziresinde Fatih devri velilerinden olduğu bilinen Horoz Mehmed Dede’nin de kabri bulunmaktadir. Yavuzer Sinan Camii’ne göre Ragıp Gümüşpala Caddesinin karşı tarafında ise Süleyman Subaşı Camii ve Ahmed Ağa Çeşmesi ziyaretçilerini beklemekteler. Süleyman Subaşı Camii 1930larda kadro dışı bırakılıp 1940larda yıktırılmış bir eser iken, eski fotoğraf ve belgelerden yararlanılarak yakın zamanda yeniden ihya edilmiştir.

Yavuzer Sinan Camii Sokaktan içeri daldığımızda biraz sonra bizleri kocaman kapılarıyla tarihi Unkapanı Değirmeni’nin kalıntıları karşılıyor. Bir zamanlar İstanbul'un un ihtiyacının hatırı sayılır miktardaki kısmını karşılayan bu değirmen, virane hali ile de olsa bizlere ben de buradayım diye haykırmakta. Duvarlarını otların, çatısını ağaçların kapladığı bu eser, günümüzde kaçak otopark olarak hizmet vermekte. Büyükçe bir araziyi kaplayan bu değirmenin etrafından dolanarak Yeni Hayat ve İşlek Sokaklarını geçerek Hızır Bey Camii Sokak boyunca yürüyor ve bu sokağa adını veren Hızır Bey Camii’ne varıyoruz. Camiinin banisi İstanbul'un ilk kadısı ve şehremini olan Hızır Bey’dir. Yapım tarihi belli olmayan bu eser minaresinin camii kütlesinden ayrı olması ile dikkati çeker. 2010 senesinde kapsamlı ve başarılı bir restorasyon geçirmiş ve restorasyon öncesinde yapıya eklenen alakasız bütün eklemeler kaldırılmak sureti ile eserin kendi özüne dönmesi sağlanmış. İç mekân süslemeleri ise ilgi çekicidir. Camiinin yan tarafında bulunan hamam, camii ile ayni ismi taşımaktadır. Camii önünden geçen Hacı Kadın Caddesi ise sağ tarafa doğru yükselerek devam etmekte ve caddenin tepe noktasını ise 1788 tarihli Şebsafâ Hatun Camii kartal yuvası gibi kuşatmaktadır. Fatma Şebsafâ Hatun Sultan I. Abdülhamid'in hanımlarından olup bu eseri camii, sıbyan mektebi, dükkânlar ve iki çeşmeden oluşan bir külliye olarak oğlu Şehzade Mehmed adına yaptırmıştır. Barok mimaride yapılmış olan tek kubbeli bu eser zarif minaresi ile de göz doldurmaktadır. Şebsafâ Hatun Camii’nin önünden geçen Atatürk Bulvarı'ndan Bozdoğan Kemeri’ne doğru 100 metre kadar yürüyünce ise bizleri içinde iki kabrin olduğu küçük bir hazire karşılıyor. Kabirlerin biri 1509 tarihinde vefat eden divan şairlerinden Necati Bey’e diğeri ise Cihannüma adli eserin müellifi olmakla beraber, Kâtip Çelebi diye meşhur olmuş olan ve 1657 tarihinde vefat eden Hacı Halife Mustafa bin Abdullah'ın kabridir. Bu küçük hazirenin arkasında bulunan ve 1940larda yıktırılan Voynuk Şucaeddin Camii’nin hazire bakiyesinde ise İstanbul'un ilk kadısı olmakla meşhur, Nasreddin Hoca neslinden gelen Hızır Bey’in kabri bulunmaktadır. Voynuk Şucaeddin Camii ve mahallesi İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nin yapımı için tamamıyla ortadan kaldırılmış buradan geriye sadece Hızır Bey’in kabrinin de bulunduğu bu hazire kalmıştır. Hazirenin arkasındaki merdivenlerden aşağı Kâtip Çelebi Caddesi’ne indiğimizde bizleri halk arasında Ayin Biri Kilisesi olarak bilinen Panagia Kilisesi ve Ayazması bekliyor. Günümüzdeki kilise binası 1921 tarihinde yapılmış olmakla beraber, bu kilisenin tarihinin 400lerin başına kadar gittiği, ilk yapılan kilisenin zaman içinde yıkıldığı ve çeşitli tarihlerde kilisenin birkaç kez yenilendiği kaynaklarda geçmekte. Her ayin birinde ise ziyaret için kapısında uzun bir kuyruk olmakta. Kâh yokuş yukarı çıktığımız kâh merdiven indiğimiz dolambaçlı yollarıyla Unkapanı semtine noktayı koyuyoruz. Haftaya görüşmek üzere, kalın sağlıcakla...

QOSHE - İstanbul'un tarihi semtleri (18) - Şafak Evcen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstanbul'un tarihi semtleri (18)

8 0
17.03.2024

Küçükpazar’in unutulmuşluğu, garipliği ve viraneliği bizleri derin bir hüzne gark ederken, yüreğimizde bu semtin kurtarılabileceğine dair küçük umut kırıntıları ile Unkapanı'na doğru yollanıyoruz.

Unkapanı: Osmanlılar zamanında şehre gelen çeşit çeşit mamullerin gümrüklemesinin yapıldığı yerlere Arapça kabbandan bozma olarak kapan denilmekteydi. Bahsi geçen bu kapanlar İstanbul'un limanı konumunda olan Haliç'te sıra sıra bulunmaktaydı. Unkapanı bölgesi de fetih sonrasına şehrin artan nüfusuna yeterli hububatın ulaştırılması için önemli bir rol almaya başladı. Bu da semtte çeşitli iskelelerin, buğday ve arpa depoları, çeşitli büyüklükte değirmenler zaman içinde inşa edilmesine sebep oldu. Tarih boyunca pek çok badire geçiren semt, en büyük darbeyi 1930’larda gerçeklesen bulvar açılması ve Unkapanı Manifaturacılar Çarşısı denilen blokların yapımı sırasında yemiştir. Bu işler yapılırken semtin tarihi dokusu maalesef ki yerle bir edilmiş, belli bir zaman sonra da bu semtte mukim halk semtte mantar gibi çoğalmaya başlayan bekar odaları ve sair sebepler nedeni ile başka semtlere taşınmaya başlamışlardır.

Günümüzde komşu Küçükpazar semti gibi savaştan çıkmış bir şehir görüntüsü veren semt, bu görüntüsüne rağmen önemli tarihi eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Küçükpazar ve Unkapanı arasında sınır olan Üçmihraplı Camii’e sırtımızı verip Pazar Çeşmesi Sokağı takip ederek Arap Çeşme Sokak üzerinden ana cadde konumunda olan Ragıp Gümüşpala Caddesi’ne kendimizi atıyoruz. Caddenin deniz tarafında, bu mıntıkaya ulaşımın bir nebze kolaylaşmasını sağlayan Eminönü –Alibeyköy Tramvay hattının Küçükpazar istasyonu hemen gözümüze çarpıyor. Biz sola doğru kıvrılıp yavaş adımlarla caddeye doğru çıkıntı yapmış olan bir yapıya doğru ilerliyoruz. Bizi karşılayan bu eser Fatih Sultan Mehmed devri eserlerinden Yavuzer Sinan Camii’dir. Camii’in banisi Sinan Çelebi Fatih Sultan Mehmed’in alemdarlarından olup, İstanbul'un fethinden sonra sur kapılarını sabah ezanıyla açıp, aksam ezani ile kapatan görevlilerden biri olmuştur. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmed sur kapılarının açılıp kapanması........

© Yeni Söz


Get it on Google Play