Kumkapı'ya elveda deyip sokak aralarından yolumuza devam ederken, Marmara Deniz Surları’nın bir orada bir burada kalmış kalıntıları bizlere selam duruyor. Kumluk Sokağa varınca sol tarafa dönüyoruz ve birkaç yüz metre daha yürüdüğümüzde kaşımıza çıkan park ise artık Kadırga'ya vardığımızı bizlere haber veriyor.

Kadırga: Adını bir zamanlar burada bulunan Kadırga Limanı'ndan alan semtin tarihi Roma imparatoru I. Justinianus tarafından miladi 5. yüzyılın sonunda yaptırılmaya başlanan limana kadar gider. Daha önceden bir koy olan bölgenin etrafı surla çevrilmiş ve liman olarak düzenlenen bölgenin girişine ise parmaklıklı demir bir kapı yerleştirilmek sureti ile yabancı gemilerin buraya girişi önlenmeye çalışılmıştır. Yapılışından yaklaşık bir yüzyıl kadar sonra imparator II. Justinus’un eşi imparatoriçe Sofya tarafından genişletip yeni eklemelerle daha işlevli hale getirilmiştir. Önceleri Justinianus Limanı daha sonra ise Sofya Limanı olarak anılmaya başlanan bu liman, İstanbul'da günümüzde Sultanahmed’ten Çatladıkapı’ya kadar inen arazide bulunan ve Büyük Saray Kompleksi diye adlandırılan Roma sarayının yanı başında bulunması sebebi ile yüzyıllar boyunca İstanbul'un en önemli limanı olarak bilinir olmuştur. İstanbul'un IV. Haçlı Seferi’nde Katolikler tarafından ele geçirilmesinden az bir zaman önce İstanbul'u ziyaret eden bir Rus piskopos, bu limanın fırtınalı günlerde 300'e yakın gemiye barınak sağlayabilecek kapasitede olduğundan bahsetmiştir. Roma bir zaman sonra İstanbul'u Katoliklerden geri almaya muvaffak olmuş fakat şehrin oldukça harap vaziyette olması ve hazinenin sadece belli ödemeleri yapabilecek kadar para ihtiva etmesinden dolayı Kadırga Limanının dip temizliği ve onarımı gerçekleşememiştir. Bu halde iken bile Roma'nın son devirlerine kadar kullanılmaya devam etmiş ve az sayıda geminin yanaşabileceği bir iskele hüviyetine kavuşmuştur. Fetihten yaklaşık bir yüzyıl sonra İstanbul'u ziyaret eden Gyllius adındaki seyyah liman hakkında bilgiler verirken etrafının duvar ile çevrili olduğundan ve liman içinde deniz ile bir bağlantısı olmayan bir su birikintisinden bahseder. Fethin akabinde Osmanlılar doğal bir liman özelliğinde olan Haliç bölgesini denizcilik faaliyetleri için canlandırdıklarından Kadırga Limanı zamanla denizden gelen kum ile dolmak sureti ile önce bir lagüne, ardından da su birikintisinin de tamamen kuruması ile bir çayıra dönüşmüştür. Osmanlılar zamanında bu büyük çayır bayram kutlamaları, cambaz gösterileri, Ramazan eğlenceleri gibi farklı farklı etkinlikler için kullanılmıştır. Bu büyük çayırdan Kadırga Parkı ve Cundi Parkı olarak adlandırılan iki parça günümüze kadar gelebilmiş diğer kısımları maalesef imara açılmak sureti ile yok edilmiştir. Sutanahmed Meydanı’na bir tas atımı mesafede olan bu semt, Osmanlı zamanından günümüze ulaşan ahşap evleri, sokaklarını süsleyen tarihi çeşmeleri ve sakinliği ile bir Anadolu kasabası havasını İstanbul'un içinde almanızı sağlayabilir. Eğer Sultanahmed’in arka sokaklarından aşağılara doğru inmeye karar verirseniz, Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi’ni, Kadırga Hamamı’nı, Emir Sinan Camii’ni, Üsküplü Yahya Efendi Sibyan Mektebini ya da yakın bir zamanda restore edilen Kadırga Özbekler Tekkesini ziyaret edebilir, Suriçi İstanbulu’nda başka bir örneği olamayan Esma Sultan Namazgâhlı Çeşmesi’ni Kadırga Parkın’da görebilir ve tarihi evlerin fotoğraflarını çekebilirsiniz. Bu arada yolunuz Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi'ne düşerse, külliye dahilinde bulunan Sokullu Mehmed Paşa Camii içinde dört farklı yerde bulunan Hacer’ul Esved parçalarına da yakından bakma imkânı bulabilirsiniz.

Çatladıkapı: Kadırga'ya komşu olan Çatladıkapı semti ismini Marmara Deniz Surları üzerinde olan ve Küçük Ayasofya Camii’ne yakın bir konumda bulunan, tarihte Sidera Kapısı olarak bilinen sur kapısının 21 Ekim 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlamasından ötürü almıştır. Bir zamanlar denizle arsanda sadece surların olduğu semt, önce surların yer yer yıkılıp demiryoluna yer açılmasıyla, daha sonra ise demiryolunun güneyine yapılan sahil yolu sebebi ile denizden uzaklaşmıştır. Avrupa ve Asya bağlantısını sağlayan Avrasya tünelinin Avrupa tarafında bulunan girişi semtin sınırlarında kalır. Çeşit çeşit tarihi evin bulunduğu semt Küçük Ayasofya Camii ve onu çevreleyen Hüseyin Ağa Medresesi ve Hüseyin Ağa Türbesi ile Roma döneminin en önemli sahil saraylarından olan Bukoleon Sarayı'na ev sahipliği yapar. Kucuk Ayasofya Camii, Roma imparatoru I. Justinianus tarafından verilen emirle Aziz Sergios ve Bakhos Kilisesi olarak 527 tarihinde inşaatına başlanmış olup, 1497 tarihinde Sultan II. Bayezid devri darussaade ağalarından Hüseyin Ağa tarafından cemaati kalmadığı içinde camiye çevrilmiştir. Gümünüzde İstanbul'da ayakta kalan en eski Roma donemi eseri olarak bilinmektedir. Hem Kadırga hem de Çatladıkapı semtleri İstanbul'un turistik mekânlarına yakınlıkları sebebi ile pek çok otele ve turistik tesise kapılarını açmıştır. Hüseyin Ağa Medresesi hücreleri ise çeşitli sanat dallarında yıllarını vermiş değerli ustaların atölyelerine dönüşmüş durumdadır. Medresede bulunan çayhanede bir bardak demli çay yudumlamak ve Küçük Ayasofya Camii’nin uhrevi atmosferinde bir mola vermek isterseniz bir hafta sonunun bir gününü bu güzel semtte geçirmenizi tavsiye ederiz.

QOSHE - İstanbul'un tarihi semtleri (10) - Şafak Evcen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstanbul'un tarihi semtleri (10)

6 0
21.01.2024

Kumkapı'ya elveda deyip sokak aralarından yolumuza devam ederken, Marmara Deniz Surları’nın bir orada bir burada kalmış kalıntıları bizlere selam duruyor. Kumluk Sokağa varınca sol tarafa dönüyoruz ve birkaç yüz metre daha yürüdüğümüzde kaşımıza çıkan park ise artık Kadırga'ya vardığımızı bizlere haber veriyor.

Kadırga: Adını bir zamanlar burada bulunan Kadırga Limanı'ndan alan semtin tarihi Roma imparatoru I. Justinianus tarafından miladi 5. yüzyılın sonunda yaptırılmaya başlanan limana kadar gider. Daha önceden bir koy olan bölgenin etrafı surla çevrilmiş ve liman olarak düzenlenen bölgenin girişine ise parmaklıklı demir bir kapı yerleştirilmek sureti ile yabancı gemilerin buraya girişi önlenmeye çalışılmıştır. Yapılışından yaklaşık bir yüzyıl kadar sonra imparator II. Justinus’un eşi imparatoriçe Sofya tarafından genişletip yeni eklemelerle daha işlevli hale getirilmiştir. Önceleri Justinianus Limanı daha sonra ise Sofya Limanı olarak anılmaya başlanan bu liman, İstanbul'da günümüzde Sultanahmed’ten Çatladıkapı’ya kadar inen arazide bulunan ve Büyük Saray Kompleksi diye adlandırılan Roma sarayının yanı başında bulunması sebebi ile yüzyıllar boyunca İstanbul'un en önemli limanı olarak bilinir olmuştur. İstanbul'un IV. Haçlı Seferi’nde Katolikler tarafından ele geçirilmesinden az bir zaman önce İstanbul'u ziyaret eden bir Rus piskopos, bu limanın fırtınalı günlerde 300'e yakın gemiye barınak sağlayabilecek kapasitede olduğundan bahsetmiştir. Roma bir zaman sonra İstanbul'u Katoliklerden geri almaya muvaffak olmuş fakat şehrin oldukça harap vaziyette olması ve hazinenin sadece belli ödemeleri yapabilecek kadar para ihtiva etmesinden dolayı Kadırga Limanının dip temizliği ve onarımı gerçekleşememiştir. Bu halde iken bile Roma'nın........

© Yeni Söz


Get it on Google Play