menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Merhamet”in “zihin” dünyamıza dokunuşu: “Mülkiyet” bilincinden “emanet” bilincine doğru

52 0
24.10.2025

Vuqar Azizov, MTO Azerbaycan temsilcimiz ve en parlak talebelerimizden biri. Gazze üzerine Türk matbuatında -henüz seviyesine ulaştığını göremediğimiz, muhtemelen de bu salaş, savruk, sığ ortamda göremeyeceğimiz- fikrin zirvesini oluşturan enfes yazılar yazıyor.

Ben de burada sütunumu ona açıyorum. Bendenizin “Gazze milattır: Bir Gazze’den öncesi vardır, bir de Gazze’den sonrası”, ana başlığı altında yazdığım yazılardan ilhamla nefis bir medeniyet felsefesi yapıyor, muazzam fikir kuleleri ve ruh anıtları dikiyor Vuqar kardeşim.

Buyurun fikir ziyafetine ve ruh atılımının lezzetine…


MÜLKİYET BİLİNCİ Mİ, EMANET BİLİNCİ Mİ?

Mülksüzleştirme kavramının yeniden gündeme geldiği bir çağda, “emanet bilinci”ni ne kadar doğru anlayabiliyoruz?

İlk bakışta “mülksüzleştirme” söylemi, İslâmî bir çağrışım yapar. Çünkü İslâm düşüncesinde mülk, kimsenin değildir; mülkün gerçek sahibi Allah’tır.

Fakat bu noktada ince bir fark vardır:

“Mülksüzleştirme” ilk bakışta iyi bir şey gibi görünse de, “emanet bilinci”ni ortadan kaldırır. Çünkü mülkiyet yoksa, mesuliyet de yoktur. Bu, hedonizme giden yolun ilk adımıdır:

“Mülkiyet yoksa, mesuliyet de yoktur.”

İslâm düşüncesinde mülk edinmekten ziyade “emanet” kavramı esastır. Emanet bilinci, insanı hem sahip olmaktan hem de sahip olduklarına esir olmaktan kurtarır.

İşte “mülksüzleştirme” ile “emanet” arasındaki fark tam da buradadır: biri sorumluluğu yok eder, diğeri sorumlulukla var eder.

Gazze’de uyanan merhamet, modern dünyanın pozitivist saldırısına maruz kalmaktadır. Tasavvuf üzerinden başlatılacak süreç, eğer bu fark doğru okunmazsa, bizi “mülksüzleştirme” gibi modern tuzaklar aracılığıyla emanet ve mesuliyet şuurundan koparacaktır.

Tasavvuf, insanı hem nefsiyle hem de zihniyle olgunlaştıran bir hakikat terbiyesidir.

Merhamet, bu terbiyenin pınarıdır.

Tasavvuf, duygusal bir yöneliş olarak algılanmamalıdır, diğer anlamda da aklı ve zihni de arındıran, İslâm medeniyetinin incelikli bir irfan damarıdır.

Bu yüzden, insanın kemale giden yolu sadece duygusal değil, idrakî ve bilişsel bir genişlemeyi de beraberinde getirir.

Bu idrak, modern aklın “ben-merkezli” yapısını kırar.

Zihin, varlığı sahip olunacak bir nesne olarak görmekten çıkarak emanet olarak algılamaya başlar.

İşte bu değişim, hem bireysel hem de medeniyet düzeyinde bir dönüşümün şifrelerini........

© Yeni Şafak