İç içe ama çok uzak
Kalabalık şehirlerde, kalabalık cadde ve mekanlarda, otobüslerde, metrolarda, çarşı ve pazarlarda iç içe ama birbirimizden habersiz yaşıyoruz. Kabuklarımız birbirine dokunuyor ama her birimiz içimizle ucu bucağı olmayan bir ıssızlığın ortasındayız. Birinin insanca yükü diğerine taşınmaz gelmeye başladığından beri böyle bu! Korkuyoruz bir başkasının içine, insanlığına, içinden geçtiği ve içinden geçirdiği hikâyeye dokunmaya. Bu olmayınca birbirimizi anlamak için bir imkân da ortaya çıkmıyor. Bu kadar iç içe olup bu kadar birbirine yabancı yaşamak… Hayat böyle bir şey olabilir mi? Tabiatı buna uygun olabilir mi? Olamaz elbette. Bu manzara, bizim hayatın tabiatında yaptığımız büyük tahribatın, belki daha doğru deyişle büyük tahrifatın acıklı, kederli manzarası olabilir ancak!
Sinemanın büyük ozanı Tarkovski ‘Zaman Zaman İçinde’ isimli kitabında insanın insana dokunduğu yere dair dikkate layık şeyler söylüyor: “İnsanın başka insana acı vermeden yaşayabilmesi için başka bir ideali olmalı; manevi ve ahlaki bir ideali. Bir insanın yüreği, başka yüreklere dokunduğunda anlar gerçek varlığını. Fakat dokunuşlar bazen yara açar; bir söz, bir bakış, bir susku bile keskin bir bıçak gibi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin