Bir önceki yazıda, on yıl önce yayınlanan yazımdan hareketle geçen zaman içinde Filistin meselesinde hiçbir mevzi kazanamadığımızdan dem vurmuş, topu bu yazıya atmıştım. Bu yazıda geçmişe yazıklanmak yerine direkt olarak konuya girip, on yıl sonra yine bugünkü aciz halimizde olmamak ve bugünkü gibi kahrolmamak için neler yapabileceğimize dair somut, uygulanabilir ve acizane çok elzem bulduğum öneri notları düşmek istiyorum buraya. Buraya not ettiğim her cümlenin tartışmaya ya da geliştirilmeye açık olduğunu özellikle vurgulayarak...

7 Ekim’den itibaren yaşadığımız kahredici tablolar, israil’in kural tanımaz, insanlıktan uzak ve küstahça gaddarlığı, başta batılı yönetimler olmak üzere bir çok ülke yönetiminin bu terör devletine payanda olan işbirlikçi tavrı bütün dünya halklarında önce bir infiale, sonra da büyük bir uyanışa sebep oldu. Bu yeryüzünden bu kötülükleri silip atmak, insanlığı bu safralardan arındırmak için önemli bir fırsat sunuyor bize. Kendini bu akıl almaz kötülük ittifakı karşısında çaresiz hisseden herkesin, çareyi kendi zihninden ve parmak uçlarından üretmek için harekete geçmesi ve durmaması gerekiyor. Dijital teknolojiler konusunda pek çok itiraz ve çekincelerim var; bunları tartışmaya da devam edeceğim. Ancak madem bugün küresel medya kötülerin etkisi ve baskısı altında, elimizde başka bir imkan kalmamış demektir. Sosyal medyanın bu sorumluluğu yüreğinde hisseden her insan tarafından kötüleri afişe etmek ve mazlumlara sahip çıkmak adına en etkili biçimde kullanılması gerekiyor. Kasıtlı yalanların dosdoğru bilgilerle alaşağı edilmesi, yanlışın yerine keder veriyor da olsa apaçık doğrularla değiştirilmesi gerekiyor. Bu insan olanın, elinde imkan bulunan herkesin boynuna borç bir yükümlülüktür. Tarafsız olmak gibi bir seçenek yok, tarafsızım diyenleri ben kendi adıma otomatik olarak kötülerin cephesine yazıyorum.

Bu sosyal mecraların yerli malı olmadığının farkındayım, şu ana kadar twitter dışındaki hemen her platform belli ölçüde sansür uyguluyor. Öncelikle teknoloji alanında faaliyet gösteren herkesin bu sosyal medya tekellerini kurmak üzere kafa yorması, mümkünse yerli yazılımlar üzerinde çalışması lazım... Bu son derece stratejik bir konu; ülkelerin savunma stratejileri arasına alınması gereken bir konu... Şu günlerde bu mecraların merkezlerinin insanlığın vicdani ortak kanaatlerine aykırı davranabildiğini yaşayıp görüyoruz. Bu merkezlerin karar mekanizmaları bize açıkça yalan söyleyebiliyor, çocukları öldüren bir vahşiliği örtbas etmeye ve kendini savunma kılıfına büründürmeye çalışabiliyor. Aşikar ki, o karar mekanizmalarında bize, yani ‹insan›a, ‹insanlık›a dost olmayan zihniyetler hakim durumda... Demek ki yapılacak olan, geniş zamanda o mecraları tamamen terk etmek, ille de bir sosyal mecra ihtiyacı (!) varsa (vakit öldürmek üzere kurgulanmamış olmak kaydıyla) yeni ve dost sosyal mecralar ortaya çıkarılmalıdır. Bu sosyal medya bahsini ileride yeniden dönmek üzere bu kadar vurgulayıp geçiyorum.

Teknoloji kullanımında hakim markaların pek çoğu, bugün bütün bu vahşiliğine rağmen açıkça israil’in yanında duruyor. Çünkü sermaye yapıları içinde siyonist unsurlar hakim durumda... Ayrıca batıda ticaret döngüsünde Siyonist lobileri şirketleri adeta parmağında oynatacak kadar etkili... Onları adam etmek pek mümkün görünmüyor, o zaman yapılacak olan cebimizdeki parayı onlara akıtmayı bırakmaktır. İyi ama hemen hepimizin kullandığı pek çok cihaz ve yazılımın alternatifi yok, deniyor. Aslında bazılarının var, biz tercih etmiyoruz. Olmayanların da vakit kaybetmeden üretilmesi, buna yoğunlaşılması gerekiyor. Savunma sanayii alanında yapıldığı gibi bir seferberlik ortaya konmalı ve bu alanda azami yerlileşme sağlanmalı... Kolay değil ama yapılabilir. Kaldı ki, bu konu artık net olarak görüyoruz ki devletlerin de dikkat kesilmesi gereken öncelikli bir güvenlik meselesi haline gelmiş durumda...

Ülkelerin istiklalinin buralardan kaybedilebileceğini hepimizin idrak etmesi gerekiyor artık. Zihnimizi ele geçiren sinsi bir düşmanla (dost olmadıkları artık herhalde açık) baş etmek, şehirlerimizi ve limanlarımızı işgal edenlerden çok daha zorlu, bunu aklımıza yazalım.

Sonraki yazıda bu minvalde devam edelim inşallah...

QOSHE - Çaresizsek, ‘çare’yi birlikte arayalım! - Gökhan Özcan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çaresizsek, ‘çare’yi birlikte arayalım!

69 14
20.11.2023

Bir önceki yazıda, on yıl önce yayınlanan yazımdan hareketle geçen zaman içinde Filistin meselesinde hiçbir mevzi kazanamadığımızdan dem vurmuş, topu bu yazıya atmıştım. Bu yazıda geçmişe yazıklanmak yerine direkt olarak konuya girip, on yıl sonra yine bugünkü aciz halimizde olmamak ve bugünkü gibi kahrolmamak için neler yapabileceğimize dair somut, uygulanabilir ve acizane çok elzem bulduğum öneri notları düşmek istiyorum buraya. Buraya not ettiğim her cümlenin tartışmaya ya da geliştirilmeye açık olduğunu özellikle vurgulayarak...

7 Ekim’den itibaren yaşadığımız kahredici tablolar, israil’in kural tanımaz, insanlıktan uzak ve küstahça gaddarlığı, başta batılı yönetimler olmak üzere bir çok ülke yönetiminin bu terör devletine payanda olan işbirlikçi tavrı bütün dünya halklarında önce bir infiale, sonra da büyük bir uyanışa sebep oldu. Bu yeryüzünden bu kötülükleri silip atmak, insanlığı bu safralardan arındırmak için önemli bir fırsat sunuyor bize. Kendini bu akıl almaz kötülük ittifakı karşısında çaresiz hisseden herkesin, çareyi kendi zihninden ve parmak uçlarından üretmek için harekete geçmesi ve durmaması gerekiyor. Dijital teknolojiler konusunda pek çok itiraz ve çekincelerim var; bunları tartışmaya da devam edeceğim. Ancak madem bugün küresel medya kötülerin etkisi ve baskısı altında, elimizde başka bir imkan kalmamış demektir. Sosyal medyanın bu sorumluluğu yüreğinde........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play