menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Japonya nasıl başardı? Modernleşirken kapitalistleşebilmek

7 0
latest

Ne oldu da Rusya ve Türkiye’nin aksine Japonya modernleşirken kapitalistleşebildi? Zihniyet, kurumlar, coğrafya, şehirler ve deniz ticareti ile zamanlama çerçevesinde anlattım.

Öncelikle bütün okuyucularımın Yeni Yılını kutlarım. Allah’tan Yeni Yıl’da hepimize sağlık, huzur ve bol kazanç vermesini niyaz ederim.

1.GİRİŞ

Rusya ve Türkiye üzerine yazdığımız önceki metinde gördük: Bu büyük kara imparatorlukları modernleşti, fakat kapitalist bir toplum ve üretim yapısını oluşturmakta geciktiler. Zihniyet dönüşümü yarım kaldı, sermaye tabanı zayıftı, savaş ekonomisi kaynakları emdi. Şimdi üçüncü bir ülkeye bakalım: Japonya. Aynı geç modernleşme kulvarından gelen, feodal yapıya sahip bir Doğu toplumu olmasına rağmen bu üçlü içinden kapitalizmi kurabilen tek ülke oldu. Peki nasıl?

Cevap tek değişkende saklı değil; beş eş zamanlı unsurun kesişiminde gizli. Zihniyet, kurumlar, coğrafya, şehirler–ticaret yolları ve reformun zamanlaması… Japonya bu beş halkayı birbirine eklemeyi başardı.

2. ZİHNİYET: ONUR, ÇALIŞMA VE BAŞARMA KÜLTÜRÜ

Japonya'nın başarısının merkezinde zihniyet dönüşümünün çatışmasız gerçekleşebilmesi vardır. Şinto–Zen Budizmi sentezi, uzun yüzyıllar boyunca topluma üç değer yerleştirdi: itaat–disiplin, çalışkanlık ve onur. Bu yapı kapitalizmin ihtiyaç duyduğu motivasyonla çelişmedi; aksine destekledi.

Meiji dönemi, Şinto’yu icat etmedi ama onu milli bir çimentoya çevirdi: tapınak ritüelleri ve imparator merkezli semboller, “din”den çok sivil-ahlâki birlik diliyle yeniden kurumsallaştırıldı; okullarda “ahlâk terbiyesi” (shūshin) zorunlu hale gelirken imparatorun “kutsal” konumu devlet eliyle güçlendirildi. Bu moral çerçeve, 1890 tarihli “Imperial Rescript on Education’ın” vurguladığı “sadakat, ölçülülük, öğrenme ve ortak iyilik” temalarıyla kitle eğitimine taşındı. Zen Budizmi ise doktrinden ziyade pratik disiplin üreten bir damar sundu: zazen (meditasyon), usta-çırak terbiyesi ve “uyanış” fikri, gündelik hayatta sebat ve kendini aşma diline tercüme edilebildi. Bu iki hat, Meiji’nin kalkınma şiarıyla birleşti: fukoku kyōhei (“zengin ülke, güçlü ordu”) ve “sanayiyi teşvik” anlayışı, çalışmayı sadece geçim değil milli yükselişin ahlâkî görevi olarak kodladı.

Rusya’da tüccar sınıfı aristokrasinin gölgesinde kaldı, Türkiye’de kâr güdüsüne mesafeli bir zihniyet tarih boyunca baskın oldu. Oysa Japon toplumunda kâr utanç değil başarı ölçüsü sayılabildi. Samuray kültürü sanayi çağında yerini fabrikadaki iş disiplinine bırakabildi. Gelenekle modernlik çatışmadı; dönüşerek uyum sağladı.

Kısacası Japonya modernleşirken geleneksel zihniyetini devlet merkezli bir kapitalizme uygun halde dönüştürdü.

3. KURUMLAR: KAVGAYLA DEĞİL MÜZAKEREYLE DÖNÜŞÜM

Meiji Restorasyonu (1868), salt bir iktidar değişimi değil, kurumsal haritanın yeniden çizilmesiydi. Yerel toprak beyleri (Daimyo) tasfiye edilmedi; sermaye ve yönetime entegre edildi. Bürokrasi–ordu–tüccar üçlüsü çatışmadı; ittifak kurdu. Böylece modernleşme bir sınıfın değil, koalisyonun projesi haline geldi.

Japonya’yı Rusya ve Türkiye’den ayıran kritik kurumsal avantajlardan biri, Asya içinde Avrupa feodalizmine en çok yaklaşan bir tarihsel mirasa sahip olmasıydı: han (domain) düzeni, samuray sınıfı ve yerel........

© Yeni Birlik