İşte, böyle bir İslâm kahramanına düşman bile hayran iken, Kadir Mısıroğlu, onun hakkında en ağır ifadeleri kullanıyor, en çirkin küfür ve hakaretleri savuruyor. Hem, öyle galiz tâbirler ki, onları burada zikretmekten dahi haya ediyoruz.

Evet, Sultan Selahaddin’in baş düşmanı olan Haçlıların dahi kullanmaktan imtina ettikleri hasmane ifadeleri Mısıroğlu’nun bizzat kendisi fütûrsuzca sarf ediyor. Üstelik, tarihî hakikatleri de büsbütün çarpıtarak…

Merak edenler delil-ispat isterlerse, onun kendi sesinden videosunu gönderebiliriz.

Hatıra gelen bir husus: Acaba, Mısıroğlu, iftira ettiği Üstad Bediüzzaman ve hareket ettiği Sultan Selahaddin’den ne istiyor? Onlarla ne alıp veremediği var? Neden ehl-i küfürden ve harbî din düşmanlarından daha fazla onlara düşmanlık ediyor?

Bir husus daha: Burada ifade ettiğimiz hemen her şeyi, Mısıroğlu hayatta iken de yazdık, söyledik, kendisine gönderdik. Karşılık olarak, hiç cevap vermedi, sadece höt-zöt, hiddetli-tehevvürlü hakaretâmiz ifadelerde bulundu.

Bu hatırlatmalardan sonra, yine soru-cevap faslına dönüyoruz.

*

İddia-4:

Sultan Reşad zamanında bir daha padişahla görüşmek istiyor. Görüşüyor ve padişaha diyor ki: “Ben Şark’ta bir Darülfünûn-Medrese kurmak istiyorum. Bu medreseye yardım et.” Sultan Reşat ona 40 bin altın veriyor. Nursi, hayatı boyunca bu paralarla geçindi. Bütün bunları bana Hüsrev Efendi anlattı.

İzahlı cevap:

Yalancılıkta ayrı bir çığır açtığı anlaşılan Mısıroğlu, kendince şahit gösterdiği Hüsrev Efendi hayatta iken bu tür şeyleri hiç yazmadı, söylemedi, dillendirmedi. Nitekim, Said Nursi ile ilgili diğer meseleleri de her kimden duyduğunu söyledi ise, hep aynısını yaptı: O şahıslar vefat ettikten sonra, onları şahit gösteriyor. Tabiî, onların da hakkına girerek…

Gelelim 40 bin altın meselesine…

Bir kimse hiç Said Nursî’yi katmadan Mısıroğlu’na sorsa idi ki “Anadolu’nun herhangi bir yerinde yapılan mektep-medrese için Osmanlı’da ödenek nasıl yapılırdı? Sisten nasıl çalışırdı?”

Evet, böyle bir suâle karşı, Mısıroğlu, kesinlikle başka türlü cevap verecekti. Yani, hükümetin kabulünden sonra devletçe tahsis edilen miktar, peyderpey bir şekilde valilik emrine gönderildiğini kendisi de biliyor. Ve, bile bile Said Nursî hakkında kuyruklu bir yalanı kitaplarında yazıp konuşmasında da üzerine basa basa söylüyor. Madem ki Said Nursî’yi zan ve töhmet altında bırakmaya yarıyor, o halde düzmece de olsa yeğdir, yalan da mübahtır. Zihniyet bu, maalesef.

*

Değerli araştırmacı Müfid Yüksel, Osmanlı arşivlerinden bu meselenin belgesini çıkarıp yayınladı. Belgede, bir altın liranın Van Valisi’in emrine gönderildiği açıkça görülüyor, anlaşılıyor. Esasen, doğrusu da budur. Yani, bütün para birden göderilmez. Gönderilmediğini iddianın sahibi de biliyor ve bile bile bu meselede yalan söylemeyi tercih ediyor.

Zira, o bin lira ile Edremit’te Medresetüzzehra’nın temeli atılıyor. Ardından Dünya Savaşı başlıyor. İnşaat akim kalıyor. İlaveten ödenek de gönderilmiyor.

Yahu, Said Nursî, iddia edilen 40 bin altını hayatı boyunca yanında ve sırtında mı taşıdı? Harbe iştirak edecek, cephede-avcı hattında savaşacak, defalarca ölümle burun buruna gelecek, yaralanıp esir düşecek, iki-üç yıl Rusya’nın kutup bölgesinde esir kalacak, sonra firar edip tek başına uzun bir yol kat edecek, ardından İstanbul, Ankara, Van, Burdur, Isparta, Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Afyon, Emirdağ’da hapis ve sürgün hayatı yaşayacak, ve fakat, o binlerce altının bulunduğu çuvalı hep sırtında taşıyacak.

Acaba, dünyada hangi ahmak buna inanır, bunu kabul eder? Hem de, hayatında hiç kimsenin minneti altına girmeyen, hiç kimseden yardım (zekât-sadaka-hediye) kabul etmeyip, fakr û zarûret içinde azamî iktisatla yaşayan Üstad Bediüzzaman hakkında…

*

2007’de bu konuya dair ilk yazmaya başladığımız zaman, Hayrat Vakfı yetkililerini bizzat arayıp, onlardan Hüsrev Abiye dayandırılan 40 bin altın meselesi için bir açıklamada bulunmalarını talep ettik. Maalesef, herhangi bir açıklama göndermediler. Bu vesile ile gönderirlerse şayet, biz de inşallah o açıklamayı köşemizde yayınlarız.

(Devamı var)

QOSHE - İsnat ve iddialara izahlı cevaplar-4 - M. Latif Salihoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsnat ve iddialara izahlı cevaplar-4

26 1
25.04.2024

İşte, böyle bir İslâm kahramanına düşman bile hayran iken, Kadir Mısıroğlu, onun hakkında en ağır ifadeleri kullanıyor, en çirkin küfür ve hakaretleri savuruyor. Hem, öyle galiz tâbirler ki, onları burada zikretmekten dahi haya ediyoruz.

Evet, Sultan Selahaddin’in baş düşmanı olan Haçlıların dahi kullanmaktan imtina ettikleri hasmane ifadeleri Mısıroğlu’nun bizzat kendisi fütûrsuzca sarf ediyor. Üstelik, tarihî hakikatleri de büsbütün çarpıtarak…

Merak edenler delil-ispat isterlerse, onun kendi sesinden videosunu gönderebiliriz.

Hatıra gelen bir husus: Acaba, Mısıroğlu, iftira ettiği Üstad Bediüzzaman ve hareket ettiği Sultan Selahaddin’den ne istiyor? Onlarla ne alıp veremediği var? Neden ehl-i küfürden ve harbî din düşmanlarından daha fazla onlara düşmanlık ediyor?

Bir husus daha: Burada ifade ettiğimiz hemen her şeyi, Mısıroğlu hayatta iken de yazdık, söyledik, kendisine gönderdik. Karşılık olarak, hiç cevap vermedi, sadece höt-zöt, hiddetli-tehevvürlü hakaretâmiz ifadelerde bulundu.

Bu hatırlatmalardan sonra, yine soru-cevap faslına dönüyoruz.

İddia-4:

Sultan Reşad zamanında bir daha padişahla görüşmek istiyor. Görüşüyor ve padişaha diyor ki: “Ben Şark’ta bir Darülfünûn-Medrese kurmak istiyorum. Bu medreseye yardım et.” Sultan Reşat ona 40 bin altın veriyor. Nursi, hayatı boyunca bu paralarla geçindi. Bütün bunları bana........

© Yeni Asya


Get it on Google Play