Bu gerçeklik içinde, içtimai hayatın malayani yükleri biz ebeveynlerinin belini bükmekde, ziyadesiyle ezmekde, neredeyse hayatı zehir etmektedir.

Geçmişe bakıyorum da atalarımız bizden daha mutlu ve huzurlu idi. Amacım bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir. Bizi bu çileden azad edecek bir kaç vaziyeti sizinle hasbihal etmektir. Sürçe lisan edersek affola.

Biz diyoruz ki, öğrenciliğin zor zamanında öğrenci, öğretmenliğin zor zamanında öğretmen olmuşuz. Tıpkı ebeveynler gibi. Bizler çocukken ebeveynlerce yıpratıldık. Hayatı tecrübe ederek öğrendik. Büyüdük, biz ezildik çocuklarımız ezilmesin dedik. Onlara o kadar müsamaha gösterdik ki bu durumlar karşısında yine yıpranan biz olduk değil mi?

Bugün ebeveynler olarak tüm sorumluluğu bizler alıyoruz. Her işlerini bizler yapıyoruz. Neden? “Yapamaz, bilemez, beceremez” dedik. Dedik de ne oldu? Kendi işimiz yetmiyormuş gibi onların yükünü de omuzladık.

Bizler bırakın bir kabahat işlemeyi, meyletmeye kalksak dahi onlar kaşlarını çatsa biz toparlanır idik. Onların sözünün üstüne söz söyleyemezdik. Şimdi ebeveynler hata yapan çocuğa birşeyler söylemeye kalkınca kıyamet kopuyor.

Biz okula gitmek için can atardık. Okullar arkadaşlarla hoşça vakit geçirdiğimiz oyun alanımız idi. Bugün çocuklar okula gitmek istemiyor. Neden? Bana göre ev çocuğun her isteğinin yerine geldiği hükümdarlık alanı. Kim okulda ders çalışacak, kurallarla sınırlanacak, arkadaşının nazını çekecek. Eskiden ailemizle gezmelere gitmek için can atardık. Gezmeler de bize söylenen yerde, istenilen şekilde oynar bize sunulan ikrama razı olurduk. Akraba, eş, dostumuzu tanır, muhabbet eder birşeyleri yaşayarak, görerek öğrenir idik. Şimdi çocuk evde yalnız kalmaya can atıyor. Sosyalleşemiyor, akrabasını, konu komşusunu tanımıyor. Bencil, toplumdan uzak, çevresine ve ailesine karşı sorumsuz olabiliyor.

Bizlere bayramdan bayrama alınan bir takım elbiseye, bir çift ayakkabıya sevinir, korur ve mutlu olurduk. Beş sene boyunca bir çantayla, bir önlük ve yaka ile, bir defter, kalem ve silgi ile yetinir idik. Bitse istemeye çekinir idik. Bugün envai çeşit, kılık kıyafet, okul araç ve gereçlerini değil senede bir kez, her istedikçe alıyoruz. Ama yine kıymet bilmiyorlar.

Diyorum ki bizler geçmiş ve geleceği ışık hızında yaşayan bir değişim ve dönüşümün nesli olarak bu durumu yaşıyoruz herhalde. Çözümün ise ağacın yaş iken eğildiği bilinci ile çocuklarımızın dünyevi geleceğinden çok uhrevi geleceği için çaba sarf etmek, manevi tekamülleri için çalışıp, imanlı birer nesil olarak yetişmelerine, çalışmalıyız. Onlara sorumluluk vererek, onlara inanarak, güvenerek, fazla korucu olmadan belki bu ezilmelerden büzülmelerden kurtulabiliriz. Ne dersiniz?

QOSHE - Hali vaktimiz üzerine - Kenan Toprakçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hali vaktimiz üzerine

7 1
13.04.2024

Bu gerçeklik içinde, içtimai hayatın malayani yükleri biz ebeveynlerinin belini bükmekde, ziyadesiyle ezmekde, neredeyse hayatı zehir etmektedir.

Geçmişe bakıyorum da atalarımız bizden daha mutlu ve huzurlu idi. Amacım bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir. Bizi bu çileden azad edecek bir kaç vaziyeti sizinle hasbihal etmektir. Sürçe lisan edersek affola.

Biz diyoruz ki, öğrenciliğin zor zamanında öğrenci, öğretmenliğin zor zamanında öğretmen olmuşuz. Tıpkı ebeveynler gibi. Bizler çocukken ebeveynlerce yıpratıldık. Hayatı tecrübe ederek öğrendik. Büyüdük, biz ezildik çocuklarımız ezilmesin dedik. Onlara o kadar müsamaha gösterdik ki bu durumlar karşısında yine yıpranan biz olduk değil mi?

Bugün ebeveynler olarak tüm sorumluluğu bizler alıyoruz. Her işlerini bizler yapıyoruz. Neden? “Yapamaz, bilemez, beceremez” dedik. Dedik de ne oldu? Kendi işimiz yetmiyormuş gibi onların........

© Yeni Asya


Get it on Google Play