Nereye gidecektik? Her tarafta ayrılık her tarafta ölüm vardı.

Bir müddet sustular.

Mevsimi dinlediler; birbirinden habersiz.

Dünyanın bir yere, işte bu oturdukları yere sığıştığını; dünyanın küçüldüğünü; yok, yok; bu küçücük mekânın büyüdüğünü ikisi de gördü!

Selim Ali baharlara bayılırdı. Mart dendi mi yüzü kır çiçeklerine dönerken bir yanına da hüzün otururdu. Doğumun ve ölümün adıydı mart.

Martta doğdum. Annem martta dünyayı terk etti. Bu yüzden mart bir yanım bahar; bir yanım kış... Bahar alır götürür beni. Takılırım peşine. Bahar bu; her köşe başında selâmlar sizi... Bigane kalamazsınız. Bir çiçeğe, bir arıya selâm vermenin keyfini tavsiye ederim. Bu haşir bayramına bayılırım.

Ah, annesinin ölümü… Hayatının bir tarafı yıkılmıştı ve kendisinin doğumu ile annesinin ölümü de marta sığmıştı.

Annem!

Yıllar olmuş gideli.

İki Mart Doksan Sekiz...

Ellerin benden uzak;

Hâlâ sıcak duaların.

Gülümseyen yüzün karşımda...

Ellerin hâlâ sıcak.

Ve yumşacık kucağındayım hâlâ...

Hâlâ sen yanı başımdaki...

Aklımdaki fikrimdeki...

Neydi bu bahar aşkı Selim Ali’nin. Baharın cennete göz kırptığı için miydi? Kupkuru ağaçların giyinip kuşanıp arz-ı endam eylemesine bigane kalmak bir insana yakışır mıydı? Bahar, sükûnet, kainatın bestesi yani tefekkürün adresinde gezinmek insanlığımızın çoğalması diyordu Bilgin Abi.

***

DAHA

Daha bir bahar...

Daha bir sâkin...

Daha bir tebessümlü...

Daha bir hayretli...

Daha bir davetkâr...

Daha bir estetik...

Daha bir besteli...

Daha bir gelincik inceliği...

Daha bir papatya saflığı...

Daha bir aşktan öte; müşfik...

Daha bir vedâkâr olduğunu bilerek dünyanın...

Daha bir müstağni...

Daha bir şikâyetsiz...

Daha bir zahmetsiz...

Daha bir vakur...

Daha bir iktisatlı...

Daha bir ay bakmalı...

Daha bir yıldızlara göz kırpmalı...

Daha bir İstanbul'un eski y/anları olabiliriz?!...

***

Hayata nasıl yakınsak ölüme de bir o kadar yakın olduğumuzu söyleyen Bilgin Abi’ye Selim Ali uzun uzun, gizli gizli bakıyordu.

***

ANNEMİN ÖLÜMÜ

Bugün mart bir...

Annem yarın ölüyor.

12 Mart doksan sekiz.

Ben kırkına girerken.

Onun da annesi ölmüştü;

Daha kırkına değmeden.

Kaçıp dururken ölümlerden...

Biri çıkıp geliyor.

Eben, deden, annannen...

Derken annen, baban...

Ölüm sırası...

Tam sırasındaymış.

İşlerin tam arasındaymış.

En iyisi arkadaş olmak...

Da... kolay değil ki...

Yanı başımızda bir hayat var.

Daha göz göze gelmeden onunla...

Ölümle tanışmak, ha!

QOSHE - Hayat ve ölümle kol kola - Ân diyarı (28) - Ali Hakkoymaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hayat ve ölümle kol kola - Ân diyarı (28)

5 1
31.03.2024

Nereye gidecektik? Her tarafta ayrılık her tarafta ölüm vardı.

Bir müddet sustular.

Mevsimi dinlediler; birbirinden habersiz.

Dünyanın bir yere, işte bu oturdukları yere sığıştığını; dünyanın küçüldüğünü; yok, yok; bu küçücük mekânın büyüdüğünü ikisi de gördü!

Selim Ali baharlara bayılırdı. Mart dendi mi yüzü kır çiçeklerine dönerken bir yanına da hüzün otururdu. Doğumun ve ölümün adıydı mart.

Martta doğdum. Annem martta dünyayı terk etti. Bu yüzden mart bir yanım bahar; bir yanım kış... Bahar alır götürür beni. Takılırım peşine. Bahar bu; her köşe başında selâmlar sizi... Bigane kalamazsınız. Bir çiçeğe, bir arıya selâm vermenin keyfini tavsiye ederim. Bu haşir bayramına bayılırım.

Ah, annesinin ölümü… Hayatının bir tarafı yıkılmıştı ve kendisinin doğumu ile annesinin ölümü de marta sığmıştı.

Annem!

Yıllar olmuş gideli.

İki Mart........

© Yeni Asya


Get it on Google Play