Duymuşundur. Duymadıysan da duy ki ahirzaman Deccal ve İsa karşılaşması imiş. Ben kitaplardan öyle okudum.

Deccal ve şürekası… Eli delik, müsrif adamı gördün mü? Yalanın, körlüğün cehennemi…

İsa ve arkadaşları… İktisadın zirvesi… Yalansızlık cenneti… Göz ve gönül aydınlığı…

Bu şudur dense… mesele yok zaten de… akıl ve kalp gözün ne kadar ne ise o kadar göreceksin her şeyi…

Deccalı ve İsa’yı da…

Yalanı ve hakikati de…

Geceyi ve gündüzü de…

Yanlışı ve doğruyu da…

Zararı ve kârı da…

Uzağı ve yakını da…

Tuzağı ve düzü de…

Nifakı ve ittifakı da…

Deccal ve İsa…

Biri gelip öteki gelmemiş olmaz… Adalet muktezasınca çağdaş…

Gelecek diyenler var.

Gelip gitmiş diyenler azın azı olsa da var. Aramızda diyenler de…

Hangisi Bilgin Abi?

Bilgin Abi’nin pek konuşası yok. Herkes biraz da kendisi okusun bulsun, diyor.

Her şey her zaman konuşulmuyor, der gibi.

Bazı şeyler sır gibi… Öyle de kalmalı belki. Belki diyoruz ama sır meraklılarına perdeleri aralasak ne olur ki… Kıyamete kalacak belki çok şey belki… Belkisi çok bir âlem için “Belki” isimli bir roman yazmalı belki.

Aslında kıyamet alıp verdiğin her nefes… Sabah uyanman da akşam kanlı ufuklara gözlerinin boyanması da… kıyamet…

Yunus ne diyor bizim bu dalgalı sözlerimizin arasına:

“Tur Dağı’nda Musa ile…

Elindeki asâ ile…

Gökyüzünde İsa ile…

Çağırayım Mevlâ’m seni.”

Demek son zaman diyarında gökyüzünün merhameti Mesih insanlığın sırtını sıvazlayacak.

Atalar da öyle söylüyor: “Kul sıkışmayınca; Hızır yetişmez.”

En sıkışık, dolaşık, bulaşık, fanilere apâşık, sırnaşık bir ç/ağda değil miyiz?

Düşmüşüz işte; elimizden tutacak, dilimizin paslanmışlığına cila atacak, gönlümüzü açacak bir nur bir ışık olmazsa olur mu!

Çöle düşenlere bir ab-ı kevser gerek.

İnnâ ağtayna kel kevser. Biz sana kevseri sunduk.

Kalbinizin yerinden çıkacak gibi olduğu bir demde gelir biri: “Huzma safa da’ma keder.” yollu bir söz üfler kulağınıza bütün dünyanız cennete döner bir ânda. Sıkıştınız ve gelen hızırdır.

Bilgin Abi! Yine uzaktan kulak misafiri oluyor bu olan bitene de sesini çıkartmıyor. Susuyor; en fazla tebessüm ediyor; devam gibisinden arada göz kırpıyordu.

Aslında Deccalı, İsa’yı bir gün ona açık açık sormak istiyordu Selim Ali.

Bu son zamanda gizli kapaklı bir şey kalmayacağına göre… sırlar deryasına girmenin vakti saati gelmiş olamaz mıydı?!

*

SON PERDE

İki film birden... diye…

Sinemalarda yazardı eskiden.

Şimdi canlısı oynuyor;

Hem de kaç film birden:

Konuşanlar ve Susanlar...

Zalimler ve Mazlumlar...

Gerçek ve Yalan...

Tıksıranlar ve Açlar...

Kurtlar ve Kuzular...

Silahlar ve Ahlar...

Yani... bilmem ki... kısaca:

Deccal ve İsa...

QOSHE - Deccal ve İsa - Ân diyarı (18) - Ali Hakkoymaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Deccal ve İsa - Ân diyarı (18)

16 1
24.02.2024

Duymuşundur. Duymadıysan da duy ki ahirzaman Deccal ve İsa karşılaşması imiş. Ben kitaplardan öyle okudum.

Deccal ve şürekası… Eli delik, müsrif adamı gördün mü? Yalanın, körlüğün cehennemi…

İsa ve arkadaşları… İktisadın zirvesi… Yalansızlık cenneti… Göz ve gönül aydınlığı…

Bu şudur dense… mesele yok zaten de… akıl ve kalp gözün ne kadar ne ise o kadar göreceksin her şeyi…

Deccalı ve İsa’yı da…

Yalanı ve hakikati de…

Geceyi ve gündüzü de…

Yanlışı ve doğruyu da…

Zararı ve kârı da…

Uzağı ve yakını da…

Tuzağı ve düzü de…

Nifakı ve ittifakı da…

Deccal ve İsa…

Biri gelip öteki gelmemiş olmaz… Adalet muktezasınca çağdaş…

Gelecek diyenler var.

Gelip gitmiş diyenler azın azı olsa da var. Aramızda diyenler de…

Hangisi Bilgin Abi?

Bilgin Abi’nin pek konuşası yok. Herkes biraz da kendisi okusun bulsun, diyor.

Her şey her zaman........

© Yeni Asya


Get it on Google Play