|
![]() |
![]() Bahri ÖmeroğluKaradeniz'de sonnokta |
adını sordum a dan z ye kadar bütün harflerle başlayan adları yazarım buraya ne farkeder ki? sonrasında o ad daha mı kabartacak yüreğinizde...
çimenlerin üzerinde mevsimin sıcaklığına aldanan birkaç papatya dişlerini göstererek üç yapraklı yoncaların içinde açmaya başladı...
hiçbir haksızlığa tepki göstermeyen; her şeyi de kaderdir diye benimseyen bir yığın sürüsü gün geçtikçe tanınmaz bir şekle sokulan...
birinci ve ikinci dize; her ne kadar birbirini tamamlıyorsa da üçüncü dize her ikisini kapsıyor- ya da reddediyor * her şey insana dairse;...
epey zamandır arafilboy mahallesi'nden maşatlık'tan geçmemiştim geçen yıl aile hekimi‘mi esentepe mahallesindeki sağlık ocağına...
geçmişten günümüze yaptığı yolculuk hiç de kolay olmadı herkese aynı tınıyı veremese de kolay değil dergi çıkarmak dağıtmak dönüştürmek * yaşaması...
mevsimlere duygu yüklüyoruz ya sonbahar hüzünse kış kimsesizliğin mevsimidir hiç kimse nüfusuna kaydetmek istemez onu * doğa istiridye gibi...
‘yağmur yağar taş üstüne…’ ne güzel bir türkü-eskişehir yöresine aitmiş bilmiyordum sanki yağmurun eksik olmadığı trabzon’a ait olsaydı daha iyiydi...
bizler sokakların nesiydik? yaşadığımız ya da yaşadığımızı sandığımız sokaklara ne kadar aittik? çünkü sokaklar da bizimle birlikte yaşlanıyordu ve...
insan; kendisini duyamadığı zamanlarda bağırır * kalemlerimi seviyorum-çünkü; onlarla yaşlanıyorum- ya da; beni bir tek onlar anlıyor *...
bizim mahalle arada sokağa iner bi sigara tellendiririm bi de bakarım ki sokağın nabzı atıyor mu atmıyor mu diye? ne gezer kör olasıca ölmüş de...
karadeniz zor tutuyor kendisini hani bıraksan zencirlerinden* boşalacakmış gibi * en bıçkın küfürlerin savrulduğu günlerden geliyoruz arnavuttaşı...
düş görüyorduk ve ayılmak istemiyorduk sin sin yağmur yağıyordu arada saçlarımızdan kaşlarımıza değiyordu arada da bıyıklarımızdan...
sevgili günlüğüm öyle böyle değil bugün kente de ganita'ya da çok güzel yağıyor yağmurdan ötürü ganita çokça sessizdi sonyaz'ın...
ne kadar da birbirine benziyoruz aynı göğün altında aynı suya inanan kendimi bildim bileli insanlardan çok diğer canlılara duyarlı...
önceleri solmuş eski fotoğraflardan tanımıştım ishakpaşa sarayı'nı en çok gitmek istediğim yerlerden olsa da nasip kısmet bugüne imiş ağrı ilinin...
2017 yılı ağustos'unun son haftası -trabzon hentbol kültür ve sanat derneği- öncülüğünde öncesi iran/tebriz eyaletine sonrası ağrı/doğubeyazıt...
yalnız mısın sen de sokak lambaları gibi düşün dağları kaldırımlar gibi üzerine mi basılıp geçiliyor düşün denizleri taş duvarlar...
yaz bitti sonyaz'ın son günlerini yaşıyoruz değişmeye başladı ağaçlar kadar da suların rengi * yaşadığımız kentin tüm zamanlarına...
kesilip atılan tırnak misali kaldırıp atmış kendisini sanki gündoğumundaki yüzüne kentin yeryüzüne yeniden doğumun başlangıcına...
anadolu’da konargöçer avşar obaları yaylaklara göçleri yola koyulduğunda; büyük ve küçükbaş canlılarının boyunlarındaki cırnaklar...
bugün ganita rüzgârlı çiçeklenmiş de kardeniz sanırım ikisi de seninle buluşmanın coşkusu içerisinde * sonra senin ellerinin kokusunu...
eylül yağmurlarla birlikte geldi arada bir sin sin yağıyor yağmıyor da selam veriyor sanki öyle böyle değil gerçekten de çok severim * av yasağı da...
radyoda türkü kendi ekseninde dönüyor pir sultan abdal'ın 'inanmazsan ol Allaha sal beni' diye çığırmakta solist türkünün yakıldığı...
kimseyi küçümsemek istemem gerçekleri söylemekten de sakınmam türk şiirinin piramidinin en tepesinde nâzım vardır türk dilini onun kadar ustaca...
sadece insanların mı? peki ya suların ağaçların kuşların çiçeklerin böceklerin kedilerin köpeklerin domuzların kertenkelelerin...
yağmur damlaları denizin üzerine ürkek serçelerin zarafetinde değiyorgörseniz denizin sevinç çığlıklarını çocuğuna kavuşmuş ana gibi...
geçenlerde yolumu van'ın erciş kazasına düşürdüm amacım ercişli emrah'tan birkaç türkü dinlemek hem de 'inci kefali' eşliğinde birkaç kadeh rakıyı...