1980 öncesi dünya ve Türkiye daha normaldi.

İnsanlar üç aşağı beş yukarı aklı başında ve ahlaka önem veren insanlardı.

Onur, namus, şeref, haysiyet kavramları öyle ciklet gibi çiğnenip atılmazdı.

Belki de o yüzden 80 öncesi bunca insan bir birini vurdu öldürdü, idealleri uğruna ölümlere atıldı.

Fakat bu zengin takımı mutsuzdu.

İşçiler sendikalı, yasalar sıkı, adaletin gözü kördü.

Dünyanın her yerindeki işçiler birleşecek iken, tersi oldu dünyanın bütün zenginleri birleşti ve 1980 neoliberal darbesini yaptı.

Reagan ile Thatcher başı çekti, Türkiye’de Evren ve Özal ile biz de yaşadık darbeyi.

Çikita muz yiyebiliyorduk, memurlar artık rüşvet alabiliyor, zenginler istedikleri şeyi yapabiliyordu.

Ahlak değil para önemliydi artık.

Türkiye İşveren Konfederasyonları Başkanı Halit Narin döneme damgasını vuran sözü söylemişti: “20 yıl boyunca işçiler güldü, biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde.”

Emin olun Türkiye’de olanlar tüm dünyada da oldu.

Rusya bile kadınlara pandik atan votkayı çekip meydanlarda göbek atan Yeltsin ile tanıştı.

Bizde Özal’ın papatyaları, ailecek magazin hikayeleri, en çok da onun “Ben zenginleri severim” sözü.

Gerçekten zenginleri çok sevdiler.

Zenginler de politikayı çok sevdi.

İçiçe geçtiler, din tarikat, çakma milliyetçilik ayağına olan ahlak, namus ve haysiyete oldu.

Bir de Devlet Baba’ya tabii.

Devlet baba artık baba değildi, üvey baba olmuştu.

Atatürkçülük ise artık Natotürkçülük idi.

1980’lerden 2023’e bir zaman yolculuğu yaptığımızda manzara şöyleydi: Arjantin’de “devletin anasını s..im” diyen bir deli Milei başkan seçildi.

Milei, ekonomist diye geçinen fakat finans ilhamlarını ölü köpeği Konan’dan alan, tantrik seks öğretmenliği yapmış, bildiğiniz bir kaçık. Eski neoliberal başkan Makri’nin ve elbette ABD’nin kuklası.

Arjantin’de belli ki halk da artık oynatmış. Bizdekiler çok sağlıklı mı sanki!

Deliler boşanmış, halk ahlaki değerleriyle birlikte kafayı da yemiş durumda küresel çapta.

O yüzden hem küresel güneyde büyük bir karşı kalkışma (BRICS, ŞİÖ, BRI vb.) hem de batıda bir sürü soytarı devlet başkanı ve başbakanlar mevcut.

Şu son 40 yılın öne çıkan neoliberal liderlerine bir göz atarsak: Mesela İtalya’da “bunga bunga” Berlusconi, ardından Mussolini hayranı Meloni, Fransa’da Rotschild bankeri efemine Macron, İngiltere’de Ali Kemal’in torunu sarı dombal palyaço Boris Johnson devamında Hintli ultra zengin ergen kılıklı Rishi Sunak, Kanada’da renkli çorap Trudeau, Ukrayna’da komedyen iken dansöz kılığındaki şaklabanlıklarıyla kokainman Zelensky, ABD’de bunak ve sapık oğlunun pedo joe olarak telefonuna kaydettiği Biden ve öncesi efsane deli manyak Trump, Almanya’da sürekli kafayı gözü çarpan yolsuz ve Amerikan kuklası Şolz ve yeşil faşist yancısı Annalena Baerbock, AB’nin seçilmemiş komiseri dedesi Nazilerden pfizer yolsuzu Ursula von Der Leyen, İsrail’de bebek katili, soykırımcı ve yolsuzluk şampiyonu Netanyahu, Yeni Zelanda Başbakanı Kokocu Jacinda, Fin Başbakanı parti kızı Sanna Marin, Brezilya’nın faşist Trump’ı Bolsonaro..

Say say bitmiyor.

Bunlar neden böyle sorusuna ise tek cevap var: Neoliberalizm ve onun “TÜSİAD”ı Dünya Ekonomik Forumu. Bizde Davos olarak da bilinir.

Bu Davos forumu tüm batı ve etkisindeki çeperde lider seçimini bizzat yapıyor ve öyle adaylar buluyor ki “ağa bizle eğlenir” tarzından deli manyak, müptezel, faşist tipler.

1980’de sözde “demokrasi ve insan hakları” diye başlayan neoliberalizm, sonunda otoriter piyasa faşizmine evrildi.

Kimlik siyaseti, sınıf siyasetinin yerini aldı.

Yeni ortaçağ gibi bir hurafe devrine girildi.

Davos gibi işveren kulüpleri artık Great Reset adı altında yönetime doğrudan el koymayı bile hedefliyor.

Belki de bunun için bu soytarıları piyasaya sürüyorlar.

Giderek fakirleşen, bilinçsizleşen ve beslenme eksikliğinden aptallaşan Halk bunlardan da bıksın direk teslim olsun diye.

Kuduruk Milei de işte bunların sonuncusu ve belli ki bu saçmalığın kendi durmaya niyeti yok.

Bunu ancak bir küresel güney/dünyanın geri kalanları devrimi veya dünya savaşı paklayacak.

Bunun ayak seslerini her geçen gün daha çok duyuyoruz.

QOSHE - Neoliberalizm delirtir - Hüseyin Vodinalı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Neoliberalizm delirtir

28 1
21.11.2023

1980 öncesi dünya ve Türkiye daha normaldi.

İnsanlar üç aşağı beş yukarı aklı başında ve ahlaka önem veren insanlardı.

Onur, namus, şeref, haysiyet kavramları öyle ciklet gibi çiğnenip atılmazdı.

Belki de o yüzden 80 öncesi bunca insan bir birini vurdu öldürdü, idealleri uğruna ölümlere atıldı.

Fakat bu zengin takımı mutsuzdu.

İşçiler sendikalı, yasalar sıkı, adaletin gözü kördü.

Dünyanın her yerindeki işçiler birleşecek iken, tersi oldu dünyanın bütün zenginleri birleşti ve 1980 neoliberal darbesini yaptı.

Reagan ile Thatcher başı çekti, Türkiye’de Evren ve Özal ile biz de yaşadık darbeyi.

Çikita muz yiyebiliyorduk, memurlar artık rüşvet alabiliyor, zenginler istedikleri şeyi yapabiliyordu.

Ahlak değil para önemliydi artık.

Türkiye İşveren Konfederasyonları Başkanı Halit Narin döneme damgasını vuran sözü söylemişti: “20 yıl boyunca işçiler güldü, biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde.”

Emin olun Türkiye’de olanlar tüm dünyada da oldu.

Rusya bile kadınlara pandik atan votkayı çekip meydanlarda göbek atan Yeltsin ile tanıştı.

Bizde Özal’ın papatyaları, ailecek magazin hikayeleri, en çok da onun “Ben zenginleri severim” sözü.

Gerçekten zenginleri çok sevdiler.

Zenginler de politikayı çok sevdi.

İçiçe geçtiler, din tarikat, çakma milliyetçilik ayağına olan ahlak, namus ve haysiyete oldu.

Bir de........

© Veryansın TV


Get it on Google Play