Hüseyin Vodinalı yazdı…

Son zamanlarda bir İngilizperver rüzgarlar esiyor.

AB’nin hışmından İngiltere’nin şefaatine sığınır gibi bir haller var hükümette.

Aslında bu gelişmeler pek yeni değil.

Ama giderek hızlanıyor.

Son olarak İngiltere’den hurda savaş gemileri alacağımız yönünde çıkan haberler işe tuz biber ekti.

Sadece gemiler de değil.

Anlatacağım biraz sabır…

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, önceki gün resmî davetli olarak Türkiye’ye gelen İngiliz Savunma Bakanı Grant Shapps ile “Savunma İş Birliği Niyet Beyanı” imzaladı.

Güler, “Birleşik Krallık ile başta Milli Muharip Uçağımız KAAN olmak üzere birçok alanda var olan işbirliğimizi Eurofighter Typhoon savaş uçakları gibi yeni konularda da geliştirmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin İngiltere ile Tip-23 fırkateyn alacağına ilişkin anlaşma yaptığı iddiası, eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yıl başlarında mevkidaşı Ben Wallace ile bir araya geldiğinde gündeme gelmişti.

Konunun uzmanları bu modelin hem çok sorun çıkardığını hem de yerli ve milli savunma sanayisi stratejisi ile bağdaşmayacağını belirtmişti.

Emekli Amiral Gürdeniz, “Türk milli gemi inşa yeteneği üstün bir seviyede iken 35 yaşında Type-23 fırkateyni almak intihardır” demişti.

Gürdeniz, “Amirallik dönemimde en çok uğraştığımız sorunların başında İngiliz menşeli sensor ve silahların idamesi, yedek parça tedariki ve bakım onarım sorunu gelirdi. Fırkateyn radar parçasını bile iki yıl beklediğimiz olurdu” diye konuşmuştu.

Türkiye’nin İngiltere’den en son 1959’da Paşa sınıfı muhrip satın aldığını ifade eden Gürdeniz, İngiltere’deki FOST eğitimleri sırasında Type-23’lerle çalıştığını ve bu sınıfın sürekli sorun çıkardığını da anlatmıştı.

Şimdi Yaşar Güler’in son temaslarıyla Typhoon uçağının yanında bu eski gemiler de gündeme getiriliyor.

Savaş uçakları denince konunun en iyi uzmanlarından olan E. Pilot Korgeneral Beyazıt Karataş, gelişen savunma sanayimiz ile vakit geçirmeden kendi yerli Kaan Milli muharip uçağımızı yapmamız gerektiğini sürekli söylüyor.

Bu arada D-CHP’deki “Voice of America” tipi dış politika uzmanları da F-35 reklamasyonu peşinde!

Aslında burada mesele savunma sanayi de değil.

Türkiye’nin batık ekonomisine kaynak arayışında, ABD’nin hışmından, İngiltere’nin şefaatine sığınma meselesidir.

Peki doğru bir iş midir bu?

Biraz daha konuyu açayım.

AKP Hükümeti, uzun bir süredir Katar ile yakın çalışıyor.

Doğal gaz zengini Katar ile bir can ciğer kuzu sarmalığı sormayın gitsin.

Katar’ın zengin varlık fonları ile ekonomiye sıcak para sokmak için uğraşıyorlar.

Peki Katar’ın varlık fonunu kim yönetiyor sizce?

Bunu detaylıca anlatmak için gelin sizi 1995 yılına götüreyim.

1995’te sığ denizde dünyanın en büyük doğalgaz yatakları keşfedilince, Batılıların gözü bu minik ülkeye döndü.

Aynı yıl tahta çıkan Hamit bin Halife es Sani de İngiliz yetiştirmesi bir kraldı.

Sani, elinde biriken devasa doğalgaz gelirleriyle 2005’te Katar Yatırım Otoritesi’ni kurdu.

Katar Devleti’nin resmi varlık fonu olarak merkezi başkent Doha’da, şubesi ise New York’taydı.

Milyarlarca dolarlık yatırımlar yapmaya başladılar.

Türkiye de gözde yatırım merkezlerindendi.

Bu arada 2010 yılına geldiğimizde, İngiliz menşeli bağımsız yatırım bankası Rotschild Doha’da bir ofis açtı.

Kentin ticari bölgesinde açılan yatırım ofisi için İslami Sanatlar Müzesi’nde düzenlenen törene Banka’nın (Rothschild –Qatar- LLC) yönetim kurulu başkanı Baron David de Rotschild de katılmıştı.

Baron, burada yaptığı konuşmada, gelenekleri gereğince politikalarının hep uzun vadeli olduğunu ve Katar ekonomisinin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi için çalışacaklarını söyledi.

2013’te baba Hamit yurt dışındayken, oğlu Tamim kansız bir darbe ile yönetimi devraldı.

Bu değişim, Batılı mahfillerde planlandığı ve kararlaştırıldığı için kimse itiraz edemedi.

Katar Yatırım Otoritesi ise Rothschild sülalesi ile işbirliği içinde Türkiye’de alımlar yapmaya devam etti.

2010’da açılan Rothschild ofisi, adeta Katar Yatırım Otoritesi’nin yularından tuttu bir oraya bir buraya sürükledi.

Araştırmacı Yazar Celal Eren Çelik’in 2020’deki yazısından (https://haberalternatif.com/4085-2/) alıntılıyorum:

“Gelin isterseniz bu Katar Yatırım Otoritesi’nin (KYO) en önemli yatırımlarını şöyle bir mercek altına alalım sizlerle…

Mesela finans alanında en önemli ve “Prestijli” yatırımlarından bir tanesi BARCLAYS BANK…

KYO şu an Barclays Bank’ın %12.7’sine sahip…

Peki kimdir bu bankanın sahibi?

Edmund de Rothschild’in kızı ile evli olan Damat Marcus Agius!

Bankacılık alanından gidelim isterseniz yine…

KATAR YATIRIM OTORİTESİ HSBC’de de hisse aldı…

İngilter’nin 1800’lerde Asya’yı sömürmek için kurduğu Hong Kong Shanghai Banking Corporation, yani HSBC, Rothschild ailesinin kontrolünde…

KYO’ndan başka bir banka yatırımı da Çin’den geldi: Agricultural Bank of China Limited.

Peki kimin bu banka?

Rothschild Ailesi’nin 1800’lerin sonundan beri ortağı olduğu Lee Ailesi’nin…

Evet efendim KATAR YATIRIM FONU için “Finans Stratejik Öneme” sahip bir başka banka yatırımından daha devam edelim…

İsviçreli “küresel finans devi” Credit Suisse’de de KATAR YATIRIM FONU ortaklığı var. Hatta %5’i geçerek yönetimde söz sahibi olan tek yatırımcı KYO…

Peki özellikle yatırım bankacılığı ve külçe altın konusunda uzmanlaşan Credit Suisse Asset Management’in başındaki isim kim? Bruno Pfister…

Kimdir efendim Bruno Pfister?

Kendisi Rothschild Ailesi’nin yatırım bankacılığındaki amiral gemisi Rothschild Bank AG’nin Yönetim Kurulu Başkanı olur!

Nasıl güzel mi?”

Bu arada şunu da belirtelim: Katar hanedanının erkekleri İngiliz Kraliyet ailesine ait Sandhurst Askeri Akademisi’nden mezun.

Tıpkı Ürdün, Bahreyn, Kuveyt, Dubai, Umman hanedanları gibi.

İngilizin işleri karışıktır.

Köy Enstitülü Fakir Baykurt bunu “Yılanların Öcü” kitabında Zorba Muhtar’a (filmde Erol Taş oynar) söyletir: “Gara Bayram, bana Engiliz oyunu etme, anayı üstüme salma!”

İngilizlerin elinden çok çeken Hintlilerin bir atasözü ise daha manidar: “Eğer ırmakta iki balık kavga ediyorsa, az önce oradan uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir!”

Yahudi kökenli İngiliz (esasen 19. yy başlarında Alman kökenli) Banker Ailesi Rotschild’lar, Napolyon’dan beri tüm savaşlarda her iki tarafı da finanse ederek dünyanın en güçlü finans baronları oldu.

Rothschild ailesinin en önemli işlerinden birisi de İsrail’in kurucularından olmalarıdır.

Baron Edmond Benjamin James de Rothschild, 1882 -1903 yılları arasında Filistin’de İsrail yerleşimlerinin temelini atan adamdır.

Filistin topraklarına Yahudi yerleşimcilerin gelmesi için kesesini açmıştı.

İngiliz vatandaşı “hayırsever” Baron, İsrail’de “İlk Aliyah”ın (İlk Göç) finansörü olarak bilinir.

Şükranı belirtmek için Tel Aviv’de bir bulvara Rothschild ismi verilmiştir.

19 yüzyıldaki parlak günleri sonrası Rothschild’lar, 20. yüzyılda farklı bir tavır geliştirdiler.

İki dünya savaşı sonrası dev sermayeyi böldüler.

Bugün sadece İngiltere ve Fransa’da Rothschild ismi mevcut, ama hissedar olarak her yerdeler.

Bugün dünya üzerinde hangi büyük şirkete mercek tutarsanız, bir tutam da olsa Rothschild payı görürsünüz.

Onların nasıl iş yaptığını anlamak için 9 yıl geriye gidelim.

Doha’daki ofisin açılmasından bir yıl sonra, 2011’de İsrail’in Haaretz gazetesi’nden 2 muhabir, Paris’te Baron Benjamin de Rothschild ve eşiyle uzun bir röportaj yaptı.

Soru: Rothschild ailesinin nesiller boyunca Yahudilere yaklaşımı nasıldı?

Cevap: Ailemiz her zaman demokrasiyi destekledi ve bu nedenle İsrail’i destekledik. Yatırım stratejilerine ve coğrafi bölgelere göre çok çeşitli fonları yönetiyoruz.

Soru: İsminizin artıları nelerdir?

Cevap: Büyük artı, ismin tüm kapıları açmasıdır. İnsanlar beni dünyanın her yerinde, sorunlu, uzak veya zor ülkelerde bile tanırlar. Çok saygın, iyi bilinen bir isim.

Soru: Şimdi bile, tüm bu anti-Semitizmle mi?

Cevap: Şimdi bile. Arap ülkeleri dahil her türlü ülkeyle iş yapıyoruz.

Soru: Ailenin neden Amerika Birleşik Devletleri’nde işleri yok?

Cevap: Orada birkaç varlığımız vardı. Babam Kaliforniya’daki en büyük üçüncü bankaya sahipti, ancak onu sattı. Dokuz saatlik bir zaman farkında bir banka işletmek çok zor.

Soru: Geriye dönüp baktığınızda, 2008’deki krizin ana nedeni neydi?

Cevap: Açgözlülük! Saf ve basit. Ve yine olacak. Bu sefer hayat sigortası kefalet senetlerinde olacak. Wall Street şimdi ipoteklerle yaptığı aynı hataları sigortada yapıyor. Asla öğrenmeyecekler. Menkul kıymet tüccarlarına şimdi sigorta bonolarında ödenen meblağlara baktığınızda saf delilik görüyorsunuz. Amerikan kapitalizmi ile aile kapitalizmi arasındaki fark bu. Bizde daha uzun bir perspektif var. Sonuç almak için dört veya beş yıl bekleriz.

Soru: Sorun finans dünyasından mı, yoksa serbest piyasa modelinden mi kaynaklanıyor?

Cevap: Problemin her ikisinde de yattığını düşünüyorum. Amerikan kapitalist modeli başarısız oldu.

Röportajın bana göre önemli yerlerinden alıntı yaptım. Röportajın tamamını (https://hvodinali.wordpress.com/2020/11/29/galata-bankerlerinden-katar-bankerlerine/) buradan okuyabilirsiniz. Bu arada bir bilgi: Benjamin De Rotschild 15 Ocak 2021’de kalp krizinden öldü.

Şimdi elimizde ne var: Türkiye, ABD’den uzaklaşıp İngiltere’ye yakınlaşıyor.

Son olarak 5 gün önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İngiltere’de Dışişleri Bakanı David Cameron ile “Gazze konulu” bir görüşme yaptı.

İngiltere hem AB’den çıktı hem de yeni Dışişleri Bakanı olarak atanan ‘gizli Başbakan’ David Cameron ile Çin’e açılım peşinde.

Cameron 3 gün önceki son demecinde, Başbakanlığı sırasında savunduğu “Çin ile bağların kesinlikle koparılmaması” düşüncesinin hala arkasında olduğunu söyledi.

QOSHE - ABD’den kaçarken İngiltere’ye tutulmak - Hüseyin Vodinalı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ABD’den kaçarken İngiltere’ye tutulmak

18 0
27.11.2023

Hüseyin Vodinalı yazdı…

Son zamanlarda bir İngilizperver rüzgarlar esiyor.

AB’nin hışmından İngiltere’nin şefaatine sığınır gibi bir haller var hükümette.

Aslında bu gelişmeler pek yeni değil.

Ama giderek hızlanıyor.

Son olarak İngiltere’den hurda savaş gemileri alacağımız yönünde çıkan haberler işe tuz biber ekti.

Sadece gemiler de değil.

Anlatacağım biraz sabır…

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, önceki gün resmî davetli olarak Türkiye’ye gelen İngiliz Savunma Bakanı Grant Shapps ile “Savunma İş Birliği Niyet Beyanı” imzaladı.

Güler, “Birleşik Krallık ile başta Milli Muharip Uçağımız KAAN olmak üzere birçok alanda var olan işbirliğimizi Eurofighter Typhoon savaş uçakları gibi yeni konularda da geliştirmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin İngiltere ile Tip-23 fırkateyn alacağına ilişkin anlaşma yaptığı iddiası, eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yıl başlarında mevkidaşı Ben Wallace ile bir araya geldiğinde gündeme gelmişti.

Konunun uzmanları bu modelin hem çok sorun çıkardığını hem de yerli ve milli savunma sanayisi stratejisi ile bağdaşmayacağını belirtmişti.

Emekli Amiral Gürdeniz, “Türk milli gemi inşa yeteneği üstün bir seviyede iken 35 yaşında Type-23 fırkateyni almak intihardır” demişti.

Gürdeniz, “Amirallik dönemimde en çok uğraştığımız sorunların başında İngiliz menşeli sensor ve silahların idamesi, yedek parça tedariki ve bakım onarım sorunu gelirdi. Fırkateyn radar parçasını bile iki yıl beklediğimiz olurdu” diye konuşmuştu.

Türkiye’nin İngiltere’den en son 1959’da Paşa sınıfı muhrip satın aldığını ifade eden Gürdeniz, İngiltere’deki FOST eğitimleri sırasında Type-23’lerle çalıştığını ve bu sınıfın sürekli sorun çıkardığını da anlatmıştı.

Şimdi Yaşar Güler’in son temaslarıyla Typhoon uçağının yanında bu eski gemiler de gündeme getiriliyor.

Savaş uçakları denince konunun en iyi uzmanlarından olan E. Pilot Korgeneral Beyazıt Karataş, gelişen savunma sanayimiz ile vakit geçirmeden kendi yerli Kaan Milli muharip uçağımızı yapmamız gerektiğini sürekli söylüyor.

Bu arada D-CHP’deki “Voice of America” tipi dış politika uzmanları da F-35 reklamasyonu peşinde!

Aslında burada mesele savunma sanayi de değil.

Türkiye’nin batık ekonomisine kaynak arayışında, ABD’nin hışmından, İngiltere’nin şefaatine sığınma meselesidir.

Peki doğru bir iş midir bu?

Biraz daha konuyu açayım.

AKP Hükümeti, uzun bir süredir Katar ile yakın çalışıyor.

Doğal gaz zengini Katar ile bir can ciğer kuzu sarmalığı sormayın gitsin.

Katar’ın zengin varlık fonları ile ekonomiye sıcak para sokmak için uğraşıyorlar.

Peki Katar’ın varlık fonunu kim yönetiyor sizce?

Bunu detaylıca anlatmak için gelin sizi 1995 yılına götüreyim.

1995’te sığ denizde dünyanın en büyük doğalgaz yatakları keşfedilince, Batılıların gözü bu minik ülkeye döndü.

Aynı yıl tahta çıkan Hamit bin Halife es Sani de İngiliz yetiştirmesi bir kraldı.

Sani, elinde biriken devasa doğalgaz gelirleriyle 2005’te Katar Yatırım Otoritesi’ni kurdu.

Katar Devleti’nin resmi varlık fonu olarak merkezi başkent Doha’da, şubesi ise New York’taydı.

Milyarlarca dolarlık yatırımlar yapmaya başladılar.

Türkiye de gözde yatırım merkezlerindendi.

Bu arada 2010 yılına geldiğimizde, İngiliz........

© Veryansın TV


Get it on Google Play