menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Müziğin bitmeyen sansür hikayesi

7 1
06.10.2025

Prof. Dr. Abdullah Akat yazdı…

Popüler müzik ve medya, özgürlük ve öz-belirlenim haklarını kısıtlayarak toplumsal yabancılaşmayı derinleştiren bir dinamik oluşturmaktadır. Oysa müzik, toplumun sorunlarını, sevinçlerini, hüzünlerini, acılarını ve gündelik yaşamın tüm yönlerini işleyerek kendini var etmiş bir sanattır. Dolayısıyla müzik, içinde bulunduğu toplumun özsel ve yapısal işlevlerine hitap etmek durumundadır. Ancak popüler müzik, üretiminden tüketiciye ulaşana kadar yapısal, kültürel ve ideolojik müdahalelere uğradığından, doğrudan insanlığa ve sanata hizmet etme işlevini yitirmektedir (Oskay, 2001).

Toplumların kültürel belleğini anlamak için tarihsel süreklilikleri görmek önemlidir. Osmanlı’dan günümüze, müziğin üretim ve tüketiminde denetim ve sansür mekanizmalarının farklı biçimlerde ama aynı işlevle sürdüğünü görüyoruz. “Toplum sosyal gereksinmelerini karşılamak için etkileşen ve ortak bir kültürü paylaşan çok sayıdaki insanın oluşturduğu bir birlikteliktir” (Fichter, 2002:79). Ancak bu birlikteliğin içinde müzik, çoğu zaman toplumun değil, egemen güçlerin yönlendirdiği biçimde yeniden üretilmiştir.

Osmanlı müzik yaşamında patronaj sistemi belirleyiciydi. Saray himayesi olmadan bir sanatçının kabul veya görünürlük kazanması mümkün değildi. Sarayın sağladığı bu destek, sanatçıyı korurken aynı zamanda sınırlarını da çiziyordu.

19. yüzyıl sonlarında sahne sanatlarında öne çıkan kanto, Osmanlı toplumunun ilk popüler müzik türü oldu. Ancak Müslüman kadınların sahneye çıkmaları dönem şartlarına göre normal görülmediği gibi aynı zamanda da yasaktı. Bu yasağı aşabilmek için bazı kadın icracılar gayrimüslim isimler alarak sahneye çıkmak yani sanatını kimliklerini gizleyerek ya da değiştirerek icra etmek zorunda kaldı. Beşiroğlu (2006), kadınların sansürü aşmak için yaptıklarını Osmanlı’daki toplumsal cinsiyet temelli müzik sansürünün tipik bir örneği olarak değerlendirir.

Bir diğer çarpıcı örnek, 19. yüzyıl sonunda icat edilen gramofonun Osmanlı topraklarında özellikle 20. yüzyıl başında çokça kullanılması ve kaydedilen plakların İstanbul başta olmak üzere tüm ülkede talep görmesidir. İlk Osmanlı plaklarında hafızların sesinden gazeller, Muzıka-i Humayun’dan askeri marşlar, etnik azınlıkların kayıtları gibi türler daha çok yer almış, dönemin diğer müziklerine ve kadınlara ise yeterince yer verilmemiştir. Ünlü (2004), Osmanlı dönemi taş plak koleksiyonlarını incelerken bu sessizliğin sistematik bir dışlama olduğuna işaret eder. Dolayısıyla kültürel aktarımın en önemli taşıyısı olan kadınlar ve kadınların söylediği ninniler, türküler, ağıtlar,… ve milli kültürün en belirgin yapıtaşı olan halk türkülerimiz ya unutulmaya terkedilmiş ya da toplum belleğine kazınmadan yok edilmiştir.

Dolayısıyla Osmanlı döneminde müzik, toplumsal çeşitliliği yansıtmak bir tarafa iktidarın öngördüğü sınırlar içinde dönemin siyasi iklimine uygun olarak yeniden üretilmiş ve özgürlükleri sınırlandırmıştır.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Osmanlı’dan devralınan patronaj zihniyeti ortadan kalkmadı, yalnızca biçim değiştirdi. Cumhuriyet döneminde sansürün en çarpıcı örneklerinden biri 1934 yılında Radyo’da Türk müziğinin yasaklanmasıdır. Makam-temelli müzik (Osmanlı dönemi........

© Veryansın TV