ABD’nin Irak ve Suriye Politikalarının Kürt Özerk Yapılarının Oluşumuna Etkisi ve Türkiye Üzerindeki Jeopolitik Sonuçları
Orta Doğu, küresel güç rekabetinin en sert yaşandığı coğrafyalar arasında yer almakta ve devlet otoritesinin zayıfladığı alanlarda farklı siyasal ve silahlı aktörlerin yükselişi gözlemlenmektedir. Irak ve Suriye gibi devletlerin uzun yıllardır süregelen kırılgan yapıları, dış müdahalelere açık bir ortam yaratmış ve bu süreçte çeşitli “Kürt ayrılıkçı oluşumları” bölgesel düzeyde alan kazanmıştır. Bu oluşumların yükselişi, devlet otoritesinin çökmesi ve bölgesel güç boşluklarıyla yakından bağlantılıdır.
ABD’nin Irak ve Suriye’de yürüttüğü politikalar, yalnızca güvenlik merkezli değil; aynı zamanda bu ülkelerin siyasal mimarisini yeniden şekillendirmeye yönelik uzun vadeli stratejik hedefler içermektedir. Irak’ta 2003 sonrası oluşan yeni yapı ve Suriye’de 2011 sonrası derinleşen iç savaş, “Kürt ayrılıkçı oluşumlarının” hem askeri hem idari düzeyde güçlenmesine fırsat yaratmıştır. ABD’nin bu oluşumlara sağladığı destek, sahadaki dengeyi belirleyici ölçüde etkilemiştir.
Türkiye ise bu değişimlerden en hızlı ve doğrudan etkilenen devlet konumundadır. Türkiye açısından, özellikle PKK ile organik bağlara sahip “Kürt ayrılıkçı oluşumlarının” Irak ve Suriye’de meşruiyet ve alan kazanması, ulusal güvenlik mimarisini doğrudan tehdit eden bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin dış politika ve güvenlik stratejileri, bölgedeki ayrılıkçı yapıların yayılmasını engellemeye yönelik bir çizgide şekillenmiştir.
ABD’NİN ORTA DOĞU STRATEJİSİ VE “KÜRT AYRILIKÇI OLUŞUMLARIYLA” İLİŞKİLERİ
ABD’nin Orta Doğu stratejisi, enerji güvenliğini koruma, İran’ın bölgesel etkisini sınırlandırma, terörle mücadele politikalarını sahada sürdürebilme ve uluslararası sistemdeki güç projeksiyonunu güçlendirme hedeflerine dayanmaktadır. Irak ve Suriye’de merkezi otoritelerin çökmesi, ABD’nin yerel güçlerle işbirliği yapma zorunluluğunu artırmış ve bu bağlamda “Kürt ayrılıkçı oluşumları” Washington’un önemli yerel ortakları hâline gelmiştir.
Irak’ta 2003 işgali sonrası ortaya çıkan siyasi boşluk, “Kürt ayrılıkçı oluşumlarının” geniş siyasi ve askeri alan kazanmasına imkân tanımıştır. ABD, bu süreçte özellikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurumsallaşmasını desteklemiş ve bölgedeki ayrılıkçı yapıların güçlenmesinde belirleyici rol oynamıştır.
Suriye’de ise ABD’nin desteği, daha çok terör örgütü sözde “DEAŞ’a “karşı sahada etkili bir kara gücü arayışına dayanmaktadır. Bu “amaçla” ABD, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG ve daha sonra bunların çatısı altında kurulan SDG ile yakın işbirliği geliştirmiştir. Bu destek, askeri, lojistik, istihbarî ve diplomatik boyutlarıyla oldukça kapsamlıdır.
Bu ilişki, yalnızca geçici bir güvenlik ortaklığı olarak kalmamış; Suriye’nin kuzeyinde “Kürt ayrılıkçı oluşumlarının” kurumsal bir özerklik projesi geliştirmesine doğrudan katkı sağlamıştır. Bu durum Türkiye ile ABD arasında ciddi stratejik kırılmalara neden olmuştur.
ABD’nin bu politikaları, bölgenin uzun vadeli güç dengelerini ve Türkiye’nin güvenlik algısını kökten değiştirmeye devam etmektedir.
TÜRKİYE’NİN IRAK VE SURİYE POLİTİKALARININ........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein