Mitlerin ateşi ve operanın büyüsü: Dünyaca ünlü bariton Kartal Karagedik ile Prometheus, Schubert ve diğer şeyler üzerine…
Diğer
03 Mart 2025
Efsane der ki, Prometheus ateşi çalıp insanlığa sunduğunda, yalnızca ışık değil, ruhun en derin kıvrımlarına dokunan bir alev de yakmış oldu. O günden beri, o ateşle anlatılan her hikâye, insanın kendi karanlığını aydınlatma çabasıydı.
Aradan yüzlerce ve hatta binlerce yıl geçti… Avusturyalı besteci Franz Schubert, Prometheus’un hikâyesini bestelerine taşırken, kaderin ağırlığı ile insan ruhunun özgürlük arayışını aynı melodide birleştirdi. Onun müziğinde, başkaldırmış bir Titan’ın yalnızlığı da vardı, insanlığa sunduğu hediyenin ölümsüz yankısı da.
Aradan iki yüzyıl daha geçti… Almanya’da yaşayan Türk bariton Kartal Karagedik, çağımızın en önemli piyanistlerinden biri olan Helmut Deutsch eşliğinde kaydettiği ilk albümü Prometheus’u Şubat 2025’te Amerika merkezli plak şirketi Prima Classic etiketiyle yayınladı.
Avrupa’nın önemli salonlarında konserler veren Karagedik, bu ilk albümünde dinleyiciyi F. Schubert’in mitolojik besteleri Prometheus ile sesini dünyaya duyururken; dinleyiciyi ise mitolojik, tılsımlı bir yolculuğa çıkarıyor.
Dünyaca ünlü baritonumuz Kartal Karagedik ile pek çok şey üzerine söyleştik:
Opera her ne kadar bizim kültürümüze uzak gibi görünse de, geçmişe baktığımızda -sonradan yitirmiş olsak da- bu konuda önemli bir kültürümüz var. Müziği hobi olmanın dışında profesyonel olarak yapmaya ne zaman karar verdiniz? Bu konuda ilk hayaliniz neydi ve ilk ilham kaynağınız kimdi?
Karagedik: Gençken tutkuyla hareket ediyorsun, pek zorlukları düşünmüyorsun, sadece içinden geleni yapıyorsun. Konservatuvara girerken hayalim bestecilik ve orkestra şefliğiydi. Ama küçük yaşta müzik eğitimi almadığım için bu mümkün olmadı. Hayat beni şarkıcı olarak konservatuvara yönlendirdi. İlk yıllarımda resmen sünger gibi her şeyi emmeye çalıştım, müzik repertuvarı, müzik tarihi, teori… Operacılar arasında ilk ilham kaynaklarım Renato Bruson, Dmitri Hvorostovsky ve Cecilia Bartoli’ydi. Arie Antiche albümlerini dinleyip bir gün onlarla tanışmayı hayal ederdim. Sonunda o hayal de gerçek oldu, hepsiyle tanışma fırsatım oldu.
Peki, ilk kez sahnede ‘işte şimdi oldu’ hissini yakaladığınız o anı hatırlıyor musun? Sahneden inince kendinize dair bir şeylerin değiştiğini hissettiniz mi?
Karagedik: Opera söylemek, tek bir şey yapmaktan çok daha fazlası, aynı anda şarkı söylemek, hareket etmek, oyunculuk yapmak, partnerinle uyum sağlamak, şefle iletişimde olmak ve seyirciyle bağ kurmak gerekiyor.
“O an işte bu!” dediğin anlar tabii ki oluyor, partnerinle müthiş bir uyum yakaladığın bir sahne, vokal olarak harika hissettiğin bir gece ya da şefle kusursuz bir işbirliği… Ama tamamen kusursuz bir akşam diye bir şey yok bence. Çünkü biz sürekli öğreniyoruz, hep daha iyisini yapmaya çalışıyoruz. O anlar gelip geçici, onlara bel bağlayamazsın. Çünkü her zaman sırada yeni bir sahne, yeni bir eser, yeni bir meydan okuma var.
Kuşkusuz opera sahnesi, birçok sanatçı için disiplin ve tutkunun iç içe geçtiği zorlu bir yolculuk. Sizce yolculuğu heyecanlı kılan, her defasında yeniden motive eden en güçlü duygu hangisi? Müzikal meydan okumalar mı, seyirciyle kurduğunuz bağ mı, yoksa tamamen başka bir şey mi?
Karagedik: Hepsi birden tabii ki! Sonuçta insanım, motivasyon ve disiplin dalgalanıyor. Ama yeni bir yolculuğa başlamak her zaman heyecan verici—özellikle de freelance bir sanatçı olarak, çünkü her proje yeni bir ekip, yeni insanlar, yeni deneyimler demek.
Bu zamana kadar karşıma çıkan fırsatlar ve tanıştığım harika insanlar için gerçekten minnettarım. Prometheus’a gelince… Helmut Deutsch’tan aldığım motivasyon inanılmazdı. Beni bu repertuvara daha derinlemesine dalmaya, onun büyüklüğünü hakkıyla yansıtmaya ve gerçekten özel bir şarkı koleksiyonu oluşturmaya itti.
Bologna ve Hamburg gibi kentlerde yaşamak, çok kültürlülük açısından sizi beslemiş olmalı. Farklı ülkede yaşamanın sanatınıza ve kişiliğinize artıları veya eksileri nelerdir? Türkiye ve Almanya’daki müzik çevrelerini kıyaslayacak olsanız, gözünüze çarpan en temel farklılıklar hakkında neler söylersiniz?
Karagedik: Evet, yıllarca farklı Avrupa şehirlerinde yaşayınca biraz bir yere bağlı hissetmeyen ama bir o kadar da gezgin ruhlu her duruma kolay adapte olabilen biri oldum. Özellikle COVID döneminde, uzun süre aynı yerde kalmak, seyahat edememek ve yeni deneyimlerden uzak kalmak gerçekten zordu.
Şimdi ise yaşamak istediğim düzeni belirleme ve ona doğru adım atma sürecindeyim. Ama her şeyde olduğu gibi burada da denge önemli—bir yere ait hissetmekle sürekli seyahat etmek arasında bir denge kurmak gerekiyor. Ve dürüst olmak gerekirse, bunu sağlamak hiç de kolay değil.
Almanya ve Türkiye arasındaki fark ise bence şu: Almanya, opera geleneğinin merkezlerinden biri olduğu için dünyanın dört bir yanından sanatçıları kendine çekiyor. Bu da........
© T24
