menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üç kadın

21 6
10.03.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

10 Mart 2024

Başlangıçların heyecanı ile bitişlerin hüznü arasında,
Durup kalmakla, geçip gitmek arasında
Kavuşmanın sevincine karışan özlemin yakıcılığında,
Gölgelerin izinde, gölgeler ülkesinde bir yolcu

(Esin Şenol, Ocak 2020, Malta Mdina)

Rüyamda ninemi gördüm.

Kına turuncusuna karışmış beyaz saçları, kınanın kızarttığı avuçları ve başında oyalı yemenisi ile geldi.

Ben bir ıhlamur ağacının altında oturmuş ıhlamur kokusunu içime çekiyordum.

Annemin iyileşmesini, biraz da olsa sakinleşmesini bekliyordum.

Ninem, enfiye kokan buruşuk elleriyle, çocukluğumdaki gibi başımı okşadı.

Gitmesin, irkilmesin diye konuşmadım, kıpırdamadım.

Sabah koşarak anneme gittim.

Kırk beş gündür hiç çıkamadığı bir yatakta zihni iyiden iyiye dökülüp saçılmaya başlayan annemi yeniden toplamayı ya da bir az olsun toparlamayı umut ediyordum.

Yakamdan bir türlü düşmeyen şu hekimlik yüzünden her şeyi onarabileceğim sanrısıyla çırpınır dururum.

Annem bundan iki ay önce, evin içinde yatağının hemen yanında düştü ve kalçasını çatlattı.

Son iki yıldır bunun olacağından korkuyor, evin uygun şekilde düzenlenmesi, bir yardımcı ile ev düzenin yürütülmesi için adeta yalvarıyordum.

Neredeyse bu zamana dek yazılmış tüm kitapları okumuş, hatta evi kesif bir kağıt kokusuna boğacak kadar kitap biriktirmiş babam "Bizi kendi halimize bırak" diye itiraz ve inat ediyordu.

Ve o an geldi, korktuklarım ama yine de olmamasını umduklarım sökün etti.

Annem hastanede rehabilitasyon süresini tamamlayamadan da yorulmuş, unutmuş zihni arıza verdi.

Evi apar topar adeta hastaneye çevirdik.

Onu yeniden şimdiki zamana getirmek için bakımını evde sürdürmeye çalışıyoruz.

Ama o bir türlü dinginleşip yeniden zaman ve mekan uyumunu sağlayamıyor.

Yanına girmek, bedenine bakım vermek isteyen herkesi püskürtüyor.

Yalnızca babamın verdiği bakımı kabul ediyor.

Babamsa ondan da yaşlı ve o da olup biteni kavrayamıyor.

Can havliyle kucaklayıp tuvalete filan götürmeye kalkışıyor.

Odaya girdiğimde annem çarşafın kenarını iki elinin arasına almış oynuyordu.

"Anne" dedim "Ninem geldi rüyama".

"Beni böyle görmesin çıldırır o" dedi.

"Yok seni değil, beni merak etmiş daha çok. İnat edip seni üzenler mi var diye sordu" dedim gülerek.

Gözüme bakıp "Zavallı Esin" dedi.

Hayatta başımıza gelenler beklenmedik karşılaşmalar, rastlantılar değil de sanki başımızın üzerinde taşıdığımız, umduklarımız ile korkularımızdan oluşan bir düşünce balonundakilerden ibaret.

Sanki artık çok tanıdık bir yabancı annem.

Ve acı çekiyor.

Ayakta ölmek en büyük dileğiyken, dağılan zihni artık kaslarına hükmedemiyor.

Haneke'nin Amour filmini seyrederken sulu sepken misali ağlamıştım.

İçerdeki odadan oğlum kafasını uzatıp, "Seninle film seyretmek istemeyişim bundan" deyivermişti.

Korktuğu şeyler başına geldiğinde insan, aslında o şeylerle ne kadar mesafeli olduğunu hiçbir zaman başına gelmeyeceğinden neredeyse emin olduğunu anlıyor.

Tıpkı ölümlü olduğunu bilirken öleceğine inanmamak gibi...

Öyle kırılgan varlıklar ve öyle emanet canlılarız ki, bu yaşamda acıyı da kaçınılmaz kılıyor.

Ama bu acıklı bir acı..

Ninem 77 yaşında kendi........

© T24


Get it on Google Play