Diğer

10 Kasım 2023

Önce, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bu 10 Kasım’da da özlem, sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.

8-9 Kasım 2023’te Ankara’da yapılan “hukuk” açıklamaları, aklıma bundan tam 100 yıl önceki bir “hukuk” olayını getirdi. 8 - 9 Kasım 1923’te Almanya’da Naziler devleti ele geçirmek üzere ilk eylemlerini yaptılar. İlk hedefleri, Bavyera eyaletinin başkenti Münih’te eyalet resmi dairelerini işgal etmek idi.

Yaklaşık iki bin kişilik Nazi yürüyüş kolunun en önünde Adolf Hitler, onun yanında da elindeki kağıtları arada havaya kaldırıp daireler çizen birisi vardı. Bu kişi Baron Theodor von der Pfordten’di ve Bavyera eyalet mahkemesinde hakim idi.

Elindeki kağıtlara çalıştığı mahkemede “kararlar” yazmış, damgalamıştı. “Kararlara” göre Naziler Almanya’daki dönemin Weimar Cumhuriyeti’ne son vermişler, yerine kendi cumhuriyetlerini (sonra adına Üçüncü Reich dediler) kurmuşlardı. Artık Nazi kalkışmasının bir “hukuk” dayanağı vardı. Zaten bir de ekonomik dayanağı vardı: hiperenflasyon azmıştı.

Şimdi yazıya geçebilirim. CHP 5 Kasım 2023’te yeni bir genel başkan seçti. Bu yazıda önce çok kısaca CHP eski genel başkanlarının, aynı zamanda lider olup olamadıklarını ele alıyorum. Sonra siyasi partilerdeki liderlik türlerine veya tiplemelere bakıyorum.

Türkiye’de seçmenler hangi lider tiplemesini tercih etmektedir? CHP seçmeni hangi lider tipini tercih etmektedir? CHP’nin son seçilen genel başkanı partinin kesin lideri midir? Lider olarak hangi tiplemeye uymaktadır? Bu yazıda amacım bu gibi sorulara yanıt aramaktır.

Yazı, yalnızca CHP ile sınırlı değil. Mecliste yer alan birkaç büyük siyasi parti ve genel başkanları da yazıda yer alıyor. Bunların liderliklerine de kısaca bakıp seçmenlerinin lider tercihlerini açıklamaya çalışıyorum.

Türkiye ile ilgili siyasi parti liderleri konusundaki açıklamalarda 2014’te yapılan bir anket çalışmasının sonuçlarını kullanıyorum. Çalışma çok yeni değil, ancak AKP ve MHP’nin bugünkü, CHP ve HDP’nin eski genel başkanları ankette yer alıyor.

Dikkat ettiyseniz, bir partinin genel başkanının o partinin lideri olmayabileceğini ima ediyorum. Nedenini aşağıda açıklamaya çalışıyorum. Bir de dil sorusu var; siyasi lider mi demeliyiz, siyasi önder mi?

1920’ler ortasına kadar, lider de yok, önder de yok. Bunların yerine şef ve reis gibi kavramlar kullanılmış. Lider, 1920’ler ortasında İngilizce’den alınmıştır, kullanımı 1945’den sonra artmıştır. Önder ise, 12 Temmuz 1932’de başlayan dil devrimi çalışmaları sırasında “ön” kelimesinden türetilmiştir.

Sözlüklerde liderin karşılığı önder, önderin karşılığı lider görünür. Bu iki kelime aynı anlama geldiğine göre, neden ağırlıklı olarak lideri kullanıyoruz? Bu sorunun yanıtı sosyolojik, siyasal ve toplumsal nedenler içerir. Tartışmasını dil bilimcilere bırakmak daha uygundur.

CHP’nin 9 Eylül 1923’te kuruluşunda Atatürk ilk genel başkan seçilmiştir. Atatürk, partinin tartışmasız lideridir de. Atatürk’ün ölümüyle, Celal Bayar bir buçuk ay vekaleten genel başkanlık yapmıştır. 26 Aralık 1938’den 8 Mayıs 1972’ye kadar genel başkan İsmet İnönü’dür.

İnönü 33 yıldan fazla genel başkanlık yapmıştır. 1938 - 1950 döneminde kendisi hem CHP genel başkanı, hem cumhurbaşkanıdır. Bu nedenle, özellikle 1945’ten itibaren, tarafsız olmadığı gerekçesiyle muhalefetten, liderlik yapamadığı gerekçesiyle CHP içinden parti görevlerini bırakması istenmiştir.

Bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan da AKP genel başkanlığını uzun zamandır sürdürmektedir. Ancak kendisine yapılan eleştirileri duymazdan gelmektedir. Muhalaefetin Erdoğan’a yaptığı eleştirilerin oldukça cılız kaldığını da belirtmek gerekir.

1950 seçimini kaybedince cumhurbaşkanlığı sona eren İnönü, CHP’de genel başkan olarak devam etti. Buna karşılık, 1965 ve 1969 genel seçimlerindeki önemli oy kaybı nedeniyle, İnönü’nün CHP genel başkanlığından ayrılması yine istendi.

Üstelik İnönü, 1965 sonrasında Bülent Ecevit ile CHP’de liderlik yarışına girdi. 6 Mayıs 1972’de yapılan parti meclisi oylamasında Ecevit’in listesi kazanınca, İnönü 8 Mayıs 1972’de genel başkanlıktan istifa etti. Ecevit 14 Mayıs 1972’de genel başkan seçildi.

Açıktır ki, İnönü, genel başkan olmasına karşılık, CHP’deki görev süresinin en az yarısında etkin bir liderlik yapamamıştır. Seçmenlerin görüşü bu yöndedir. Soru şu; İnönü genel başkanlığı neden daha önce değil de, partisi içinde bir seçim yenilgisi alarak bırakmıştır?

Aynı soru Kemal Kılıçdaroğlu (KK) için de geçerlidir. Bellidir ki, özellikle 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra CHP’de genel başkan olarak kalsa bile, kendisi artık etkin bir liderlik yapamaz. Neden öyleyse üstelik ikinci bir oylamaya girip kaybederek görevden ayrılmak zorunda kalmıştır?

Dönelim İnönü sonrasına. Ecevit, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında gözetim altına alınmış, kendisinin ve partilerin siyasi faaliyetleri de yasaklanınca 30 Ekim 1980’de genel başkanlıktan istifa etmiştir. Askeri yönetim, CHP dahil tüm partileri 16 Ekim 1981’de kapattı.

CHP “örgütü” ile yakın ilişkisi yanında 1973 ve 1977 seçimlerinde aldığı yüksek oylarla Ecevit’in CHP’de hem genel başkan, hem etkin bir lider olduğunu söyleyebiliriz.

19 Haziran 1992’de zamanın hükümeti kapatılan CHP ve diğer siyasi partilerin yeniden açılmasına izin verdi. CHP yeniden kurulduğunu ilan etti. Ecevit kendiği kurduğu parti DSP ile yola devam edip CHP’ye geri dönmedi.

9 Eylül 1992’deki kurultay’da çekişmeli bir seçim sonrasında Deniz Baykal genel başkan seçildi. Böylece Baykal’ın CHP genel başkanlık koltuğuna yapışma süreci başladı. Sosyal demokrat üç parti (SHP, CHP, DSP) 1994 yerel seçimlerine ayrı ayrı girdiler ve seçimleri kaybettiler. En düşük oyu yüzde 4,6 ile CHP aldı.

Baykal, 1999 genel seçimlerinde de çok düşük oy alıp CHP genel başkanlığından istifaya zorlandı. 30 Eylül 2000’de tekrar genel başkanlığa seçilen Baykal, 10 Mayıs 2010’da uygunsuz görüntüler olan bir kasetinin yayınlanması ile genel başkanlıktan istifa etti.

1992-2010 arasındaki 18 yılda yaklaşık 16 yıl genel başkanlık yapan Baykal, parti içi “hizipçi” ilişkilerine ve aldığı oy oranlarına bakarsak, etkin bir lider olamadı. Kendisi genel başkanlığı istifa ederek bırakan bir başka CHP genel başkanı oldu.

Baykal’ın istifası sonrası yapılan kurultayda KK genel başkan oldu. CHP’nin tek başına seçim kazanamadığını gördüğü için seçmen tabanını genişletmek istedi. Genişlemeyi sağdaki partilere doğru yaptı. Oluşturulan Millet İttifakı, Ortanca Seçmen Modeline (OSM) uygundu. Bakınız Uygur (11 Mayıs 2023).

Ancak OSM modeli değişik nedenlerle başarılı olmadı. Önemli bir nedeni, Cumhur İttifakının çok fazla bilgi kirliliği yaratması, devlet gücünün seçim sürecine müdahalesi ve yaratılan gerginlikler idi. Yukarıda belirttiğim gibi, KK 2023 seçimlerinden sonra koltuğa yapışmamalı, genel başkanlığı etkin liderlik yapacak birisine bırakmalıydı.

Atatürk ve Ecevit’in CHP’de hem genel başkanlık, hem liderlik yaptıklarını belirttim. Ancak İnönü, Baykal ve Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduklarını ama etkin lider olamadıklarını, buna karşılık koltuğa yapışıp kaldıklarını söyledim.

Genel başkanlık koltuğuna yapışanlar yalnızca CHP’de değil. Devlet Bahçeli, 26 senedir MHP genel başkanı ve bir siyasi başarısı yok. Kendi partisinden ayrılanlar kendisi kadar oy alabiliyor. Buna karşılık genel başkanlık koltuğuna yapışmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2001’den bu yana AKP genel başkanıdır. İktidarının ilk yıllarında dış koşulların da katkısıyla ekonomide bir atılım vardır. Ancak özellikle 2016 sonrasında Türkiye her anlamda geri gitmiş, bunalıma girmiştir. AKP oyları da geri gitmiştir.

Türkiye’ye sürekli gerginlik ve bunalım yaşatan politikalar Erdoğan’ın adıyla anılıyor. Ancak kendisinden koltuğu bırakma gibi bir işaret yoktur.

Siyasi liderlik bir partinin amaçları ve hedefleri için ne kadar önemlidir? Koşullara ve zamana göre değişmekle birlikte, lider partinin kendisinden bile daha önemli olabilir. Çünkü lider, parti için taraftar toplayabilir ve bunları yönetip peşinden sürükleyebilir. Aşağıda, Türkiye’de liderin seçmen için çok önemli olduğunu bir ankete dayanarak açıklıyorum.

Lider, insanları ikna edebilir, kendisine inandırabilir. Yapılan bazı çalışmalarda seçmenlerin en azından bir bölümünün partiden de önce lider tercihi yaptığı ve oy verdiği ortaya konmuştur. Lider, özellikle toplumların zor dönemlerinde daha da önemlidir.

Buna karşılık ünlü Nobel ödüllü iktisatçı, sosyolog ve siyaset bilimci Herbert Simon lider konusunda daha ihtiyatlı ve şöyle diyor:

“Lider, gerçek anlamda yalnızca bir otobüs şoförüdür. Eğer bu şoför yolcuları istedikleri yöne götürmezse, yolcular onu kısa sürede terkeder. Yolcular otobüs şoförüne izlenecek yol konusunda çok az serbestlik tanırlar.” Simon (1945, s. 186).

Birçok sisyaset bilimci ve sosyolog, ki aralarında Max Weber ve Maurice Duverger de var, liderleri türlerine veya tiplerine göre sınıflandırıyor. Bazı yayınlarda daha az sayıda, örneğin dört adet tipleme görülüyor. Bunlar; otoriter/otokrat, demokratik/katılımcı, dönüşümcü ve karizmatik liderdir.

Bazı yayınlarda ise liberal (laisse-faire) lider, doğal lider, hümanist lider gibi birçok başka lider tiplemesi de vardır. Burada yukarıdaki ilk dört lider tiplemesini ele alıyorum.

Zor durumda olan ve zorlu yaşam biçiminden kurtulmak isteyen toplumlarda karizmatik lidere gereksinim duyulur ve bu tür liderin ortaya çıkması daha kolaydır. Atatürk, Lenin ve Gandhi karizmatik lidere de örnek gösterilirler.

Bülent Özgül, 2014’te doktora tez çalışması için değişik bölgelerden 35 ilde liderlik araştırması için 3250 kişiye anket uygulamıştır. Özgül (2015). Ankete katılanların yaklaşık yüzde 50’si 18-30 yaş aralığındadır.

Ankete katılanların otoriter/otokrat liderle ilgili beklentileri içinde en önemli gördükleri unsurlar; ideolojisine sıkıca bağlı olması, otoriter ve otoritesini kullanabilmesi, itaat edilmesi, ama baskıcı ve saldırgan olmamasıdır.

Demokratik liderle ilgili beklentiler içinde en önemli görülen unsurlar; herkesle diyaloğa açık olması, katılımcılığa önem vermesi, demokratik yönetimi örgütünde öne çıkarmasıdır.

Dönüşümcü liderle ilgili beklentiler içinde en önemli görülen unsurlar; zor koşullar altında da sağlıklı kararlar alabilmesi, yaptığı işle ilgili bilgi derinliği olması, canlı, enerjik ve yenilikçi olması, değişim gücü için akla, yüreğe ve heyecana sahip olması, vizyonu olmasıdır.

Karizmatik liderle ilgili önemli beklentiler; güçlü bir ikna yeteneği olması, bunalımların ve kargaşa ortamlarının üstesinden gelebilmesi, sosyal yapıyla uyumlu bir söylem ve dilinin olması, halkıyla benzer umut, inanç ve beklentilere sahip olması, akılcı bir yönetme gücünün olmasıdır.

Bu noktada vurgulayalım; ankete katılanları en çok tercih ettikleri ve istedikleri liderlik dönüşümcü liderliktir. En olumlu ve umutlu beklentiler bu liderlikte yoğunlaşıyor.

İkinci sırada karizmatik liderlik, üçüncü sırada demokratik liderlik ve en son sırada otoriter, otokrat liderlik vardır. Bu önemli bir sıralamadır.

Dönüşümcü liderlik, tüm siyasi görüşlerde, liberal seçmen dışında, ilk tercihtir. Liderlik için birinci ve ikinci tercihler şöyledir:

Tüm siyasi partilerde de dönüşümcü liderlik ilk tercihtir. Partiler bakımından liderlik için birinci ve ikinci tercihler şöyledir:

a). AKP: Dönüşümcü ve karizmatik lider

b). CHP: Dönüşümcü ve demokratik lider

c). MHP: Dönüşümcü ve otoriter lider

d). HDP: Dönüşümcü ve demokratik lider.

Beğenilen lidere göre en çok tercih liderlik tipi şöyledir:

a). R. T. Erdoğan beğenenler: Karizmatik ve dönüşümcü lider

b). K. Kılıçdaroğlu beğenenler: Dönüşümcü ve demokratik lider

c). Devlet Bahçeli beğenenler: Otoriter ve dönüşümcü lider

d). S. Demirtaş beğenenler: Demokratik ve dönüşümcü lider.

Özgül’ün (2015) anketinden son bir sonuç aktarayım. Ankette “Bir siyasi partide liderin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusu sorulmuştur. Alınan yanıtlara göre, Türkiye’de seçmen tüm liderlik türleri için lidere çok önem vermektedir. Dönüşümcü liderlik tercihi yapanlar lider özellikle çok önemlidir.

Geçmişteki CHP genel başkanları için yaptığımız değerlendirmeler ışığında, yeni CHP genel başkanı ile ilgili ilk soru şu olmalıdır: Özgür Özel genel başkan seçilmiştir, ancak lider, daha doğrusu etkin bir lider olabilir mi?

Bu soruya kesin yanıt vermek zor, kesin yanıt daha sonra, özellikle 2024 yerel seçimi sonrasında ortaya çıkacaktır. Ancak, CHP’nin bugünkü yapısında Özel’in lider olmasının zor olduğunu bildiren görüşler de var. Demek ki bu zorluğu gören yalnız ben değilim.

Örneğin 6 Kasım’da T24’teki yazısında Murat Sabuncu şöyle diyor: “Herkes biliyor ki CHP’de, son kurultayda gerçek kazanan-kazandıran Ekrem İmamoğlu. Şimdi partinin bir seçilmiş genel başkanı, bir de genel başkanın seçilmesinde en büyük payı olan bir lideri var.”

Devam ediyor: “CHP’de lider İstanbul’da genel başkan Ankara’da… CHP’nin yeni lideri Ekrem İmamoğlu’nun ilk yapması gereken partide kurultay sırası ve sonrası bozulan birliği sağlamak olacak.... Özgür Özel ile ikili yönetim yerel seçimlere kadar sorunsuz gider.”

Türkiye ekonomisinden dış politikasına zor ve bunalımlı bir dönem yaşıyor ve bu dönem sürecek. Özel’in veya İmamoğlu’nun liderlik göstermeleri bu dönemdeki “sorun çözme ve rehberlik yapma” yeteneklerine bağlı.

Açıkladığım anket sonuçlarından da görüldüğü gibi, Türkiye’de seçmenlerin en çok istedikleri ve tercih ettikleri lider tipi ”dönüşümcü” liderdir. Bu lider önce kendi partisindeki üyeleri dönüştürecek, onları seyirci olmak yerine katılımcı yapacak. Sonra onlara gelecek için güven ve umut verecek. Türkiye’de güven ve umut uzun süredir yok maalesef.

Bir örnekle bitireyim. Ziraat Fakültesinden emekli bir profesör arkadaşım anlatıyor. Bir partinin tarım kesimindeki toplantılarına katılıp uzmanlık alanında görüş bildirmek, katkı yapmak istiyor. İki kez bu toplantılara katılıyor. İkinci katılışında bir parti görevlisi gelip “Ne o hocam, milletvekili adayı mı olmak istiyorsun?” diyor.

Arkadaşım bir daha o partinin toplantılarına gitmiyor, gitmeye utanıyor. Hangi parti olduğunu yazmayayım. Maalesef böyle örnekler çok.

Kaynaklar

Özgül, Bülent (2015) “Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor?”, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-20), Ocak-Aralık 2015, s.149-176.

Sabuncu Murat, (6 Kasım 2023) “CHP’nin yeni lideri Ekrem İmamoğlu'nun ilk yapması gereken partide birliği sağlamak; lider İstanbul’da, genel başkan Ankara’da dönemi”, T24

Simon, Herbert (1945) Administrative Behavior: A Study of Decision-Making Processes in Administrative Organizations​ (4th Edition), London: The Free Press.

Uygur, Ercan (11 Mayıs 2023) “Yeni siyasi iktisat”a göre Kılıçdaroğlu - Erdoğan ve Millet İttifakı - Cumhur İttifakı” T24

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

Rusya Bağımsız Ekonomi Derneği'nin 29 Ağustos – 1 Eylül 2023 tarihleri arasında Türkiye'de düzenlediği; Rusya, Çin ve ABD dahil olmak üzere 12 ülkeden konuşmacının olduğu bu seminerde tartışılanları burada kısaca ele almak istiyorum

Netanyahu’nun her başbakanlığı döneminde olduğu gibi, bu dönemde de Filistinlilerin toprağında yeni yerleşim alanları açılacaktı. Bu alanlar, genellikle aşırı dinci Museviler için hazırlanıyor ve alt yapıdan sonra yeni evler yükseliyordu

Türkiye’de kronik yüksek enflasyon yaşanıyor. Böyle bir ortamda kademeli ve “bekle gör” şeklinde yavaş gitmek ne kadar doğrudur?

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - CHP’de ve diğer partilerde liderlik/önderlik sorunu - Ercan Uygur
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

CHP’de ve diğer partilerde liderlik/önderlik sorunu

8 1
10.11.2023

Diğer

10 Kasım 2023

Önce, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bu 10 Kasım’da da özlem, sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.

8-9 Kasım 2023’te Ankara’da yapılan “hukuk” açıklamaları, aklıma bundan tam 100 yıl önceki bir “hukuk” olayını getirdi. 8 - 9 Kasım 1923’te Almanya’da Naziler devleti ele geçirmek üzere ilk eylemlerini yaptılar. İlk hedefleri, Bavyera eyaletinin başkenti Münih’te eyalet resmi dairelerini işgal etmek idi.

Yaklaşık iki bin kişilik Nazi yürüyüş kolunun en önünde Adolf Hitler, onun yanında da elindeki kağıtları arada havaya kaldırıp daireler çizen birisi vardı. Bu kişi Baron Theodor von der Pfordten’di ve Bavyera eyalet mahkemesinde hakim idi.

Elindeki kağıtlara çalıştığı mahkemede “kararlar” yazmış, damgalamıştı. “Kararlara” göre Naziler Almanya’daki dönemin Weimar Cumhuriyeti’ne son vermişler, yerine kendi cumhuriyetlerini (sonra adına Üçüncü Reich dediler) kurmuşlardı. Artık Nazi kalkışmasının bir “hukuk” dayanağı vardı. Zaten bir de ekonomik dayanağı vardı: hiperenflasyon azmıştı.

Şimdi yazıya geçebilirim. CHP 5 Kasım 2023’te yeni bir genel başkan seçti. Bu yazıda önce çok kısaca CHP eski genel başkanlarının, aynı zamanda lider olup olamadıklarını ele alıyorum. Sonra siyasi partilerdeki liderlik türlerine veya tiplemelere bakıyorum.

Türkiye’de seçmenler hangi lider tiplemesini tercih etmektedir? CHP seçmeni hangi lider tipini tercih etmektedir? CHP’nin son seçilen genel başkanı partinin kesin lideri midir? Lider olarak hangi tiplemeye uymaktadır? Bu yazıda amacım bu gibi sorulara yanıt aramaktır.

Yazı, yalnızca CHP ile sınırlı değil. Mecliste yer alan birkaç büyük siyasi parti ve genel başkanları da yazıda yer alıyor. Bunların liderliklerine de kısaca bakıp seçmenlerinin lider tercihlerini açıklamaya çalışıyorum.

Türkiye ile ilgili siyasi parti liderleri konusundaki açıklamalarda 2014’te yapılan bir anket çalışmasının sonuçlarını kullanıyorum. Çalışma çok yeni değil, ancak AKP ve MHP’nin bugünkü, CHP ve HDP’nin eski genel başkanları ankette yer alıyor.

Dikkat ettiyseniz, bir partinin genel başkanının o partinin lideri olmayabileceğini ima ediyorum. Nedenini aşağıda açıklamaya çalışıyorum. Bir de dil sorusu var; siyasi lider mi demeliyiz, siyasi önder mi?

1920’ler ortasına kadar, lider de yok, önder de yok. Bunların yerine şef ve reis gibi kavramlar kullanılmış. Lider, 1920’ler ortasında İngilizce’den alınmıştır, kullanımı 1945’den sonra artmıştır. Önder ise, 12 Temmuz 1932’de başlayan dil devrimi çalışmaları sırasında “ön” kelimesinden türetilmiştir.

Sözlüklerde liderin karşılığı önder, önderin karşılığı lider görünür. Bu iki kelime aynı anlama geldiğine göre, neden ağırlıklı olarak lideri kullanıyoruz? Bu sorunun yanıtı sosyolojik, siyasal ve toplumsal nedenler içerir. Tartışmasını dil bilimcilere bırakmak daha uygundur.

CHP’nin 9 Eylül 1923’te kuruluşunda Atatürk ilk genel başkan seçilmiştir. Atatürk, partinin tartışmasız lideridir de. Atatürk’ün ölümüyle, Celal Bayar bir buçuk ay vekaleten genel başkanlık yapmıştır. 26 Aralık 1938’den 8 Mayıs 1972’ye kadar genel başkan İsmet İnönü’dür.

İnönü 33 yıldan fazla genel başkanlık yapmıştır. 1938 - 1950 döneminde kendisi hem CHP genel başkanı, hem cumhurbaşkanıdır. Bu nedenle, özellikle 1945’ten itibaren, tarafsız olmadığı gerekçesiyle muhalefetten, liderlik yapamadığı gerekçesiyle CHP içinden parti görevlerini bırakması istenmiştir.

Bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan da AKP genel başkanlığını uzun zamandır sürdürmektedir. Ancak kendisine yapılan eleştirileri duymazdan gelmektedir. Muhalaefetin Erdoğan’a yaptığı eleştirilerin oldukça cılız kaldığını da belirtmek gerekir.

1950 seçimini kaybedince cumhurbaşkanlığı sona eren İnönü, CHP’de genel başkan olarak devam etti. Buna karşılık, 1965 ve 1969 genel seçimlerindeki önemli oy kaybı nedeniyle, İnönü’nün CHP genel başkanlığından ayrılması yine istendi.

Üstelik İnönü, 1965 sonrasında Bülent Ecevit ile CHP’de liderlik yarışına girdi. 6 Mayıs 1972’de yapılan parti meclisi oylamasında Ecevit’in listesi kazanınca, İnönü 8 Mayıs 1972’de genel başkanlıktan istifa etti. Ecevit 14 Mayıs 1972’de genel başkan seçildi.

Açıktır ki, İnönü, genel başkan olmasına karşılık, CHP’deki görev süresinin en az yarısında etkin bir liderlik yapamamıştır. Seçmenlerin görüşü bu yöndedir. Soru şu; İnönü genel başkanlığı neden daha önce değil de, partisi içinde bir seçim yenilgisi alarak bırakmıştır?

Aynı soru Kemal Kılıçdaroğlu (KK) için de geçerlidir. Bellidir ki, özellikle 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra CHP’de genel başkan olarak kalsa bile, kendisi artık etkin bir liderlik yapamaz. Neden öyleyse üstelik ikinci bir oylamaya girip kaybederek görevden ayrılmak zorunda kalmıştır?

Dönelim İnönü sonrasına. Ecevit, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında gözetim altına alınmış, kendisinin ve partilerin siyasi faaliyetleri de yasaklanınca 30 Ekim 1980’de genel başkanlıktan istifa etmiştir. Askeri yönetim, CHP dahil tüm partileri 16 Ekim 1981’de kapattı.

CHP “örgütü” ile yakın ilişkisi yanında 1973 ve 1977 seçimlerinde aldığı yüksek oylarla Ecevit’in CHP’de hem genel başkan, hem etkin bir lider olduğunu söyleyebiliriz.

19 Haziran 1992’de zamanın hükümeti kapatılan CHP ve diğer siyasi partilerin yeniden açılmasına izin verdi. CHP yeniden kurulduğunu ilan etti. Ecevit kendiği kurduğu parti DSP ile yola devam edip CHP’ye geri dönmedi.

9 Eylül 1992’deki kurultay’da çekişmeli bir seçim sonrasında Deniz Baykal genel başkan seçildi. Böylece Baykal’ın CHP genel başkanlık koltuğuna yapışma süreci başladı. Sosyal demokrat üç parti (SHP, CHP, DSP) 1994 yerel seçimlerine ayrı ayrı girdiler ve seçimleri kaybettiler. En düşük oyu yüzde 4,6 ile CHP aldı.

Baykal, 1999 genel seçimlerinde de çok düşük oy alıp CHP genel başkanlığından istifaya zorlandı. 30 Eylül 2000’de tekrar genel başkanlığa seçilen Baykal, 10 Mayıs 2010’da uygunsuz görüntüler olan bir kasetinin yayınlanması ile genel başkanlıktan istifa etti.

1992-2010 arasındaki 18 yılda yaklaşık 16 yıl genel başkanlık yapan Baykal, parti içi “hizipçi” ilişkilerine ve aldığı oy oranlarına bakarsak, etkin bir lider olamadı. Kendisi genel başkanlığı istifa ederek bırakan bir başka........

© T24


Get it on Google Play