Belki de çürüyen toplum değildir?
“Sosyal çürüme” kavramı ile Türkiye bir sokak röportajıyla karşılaştı.
Bir pazarda hayat pahalılığı için mikrofon uzatılmış kırmızı bereli bir kadının birden akademik analizler yapmaya başlaması haliyle ilgi çekti.
Sonra onun emekli akademisyen Zeliha Bürtek olduğu ortaya çıktı.
Aslında orada bile sosyal çürümeyi mültecilere bağlamasından eldeki malzemenin kalitesi belliydi ama “Türkiye’de sosyal çürüme var” tespiti o kadar açıklayıcı bulundu ki emekli bir akademisyen olarak bunun kitabını bile yazdı. Bu aralar da kitabı için röportajlar veriyor.
Verdiği her röportajda da bu analizin o sokak röportajında ve tadında bırakılması gerektiği hissini biraz daha artırıyor.
Çünkü sosyolojide ve dünyadaki literatürde “sosyal çürüme” diye bir kavram yok.
Bu tamamen Türkiye’deki siyasi gelişmelerden, toplumsal değişimden rahatsız olanların, özellikle muhaliflerin topluma duyduğu nefretin sosyolojik tespit kılığında ifade edilmesiydi.
Bu entelektüel küfrün verdiği tatmin hissi, entelektüel açıklama zannedildi.
Bunun bir önceki daha geri sürümleri “eğitim şart”, “bizden adam olmaz” ya da “Aziz Nesin’in dediği gibi…” ydi.
Özetle biri “mesele iktidarla da bitmiyor, bu toplum çürümüş kardeş” demiş oldu. Herkes rahatladı.
Emekli akademisyenin üzerine de bütün ülkeyi açıklayan gizli formülü bulmuş mütevazi bilge yükü bırakıldı.
Şimdi o da o yükün altında en iyiniyetlilerin bile anlamakta zorlanacağı şeyler söylüyor.
Sosyolog Levent Ünsaldı, bu tartışmaları veciz biçimde özetlemiş aslında:
“Türk toplum çürüyor mu? Toplum böyle bir şey değil ki çürümez toplum. Hocamız kitap yazdı sosyal çürüme diye. Sosyolojide benim bildiğimiz kadarıyla sosyal çürüme diye bir kavram yok. Anomi var, kuralsızlık var, sosyal değişim var. Biz bazı siyasi soruları olduğu gibi soramadığımız için siyasi soruları ekseriyetle ahlaki bir infial altında dillendiriyoruz. Siyasi soruları, siyasi meseleleri ahlaki düzlemde tartışıyoruz. Bunlardan biri çürüme. Biz ekseriyetle bir takım siyasi dönüşümleri ahlaki düzlemde tartışmaya meylediyoruz. Çünkü başka aracımız yok. O kadar basit. Başka şansınız yok. Siyasi meseleleri ahlaki düzlemde tartışma çok ciddi bir gerilemedir. Esas olan ciddi bir siyasi dönüşüm. Bu dönüşümde kaybedenler var, kazananlar var. Siz bunu böyle söylemektense infiale kapılıp çürüme diyorsunuz. Çünkü yön bulamıyorsunuz. Bunlar biraz izlenimlerle yapılan sosyoloji. Devasa bir dönüşüm var. Siz yönünüzü bulamıyorsunuz. Bu dönüşümün kendisi sizi rahatsız ediyor ve infiale kapılıyorsunuz. Olan aslında bu esasen.”
Toplumlar değişir, dönüşür ama çürümez, yozlaşmaz.
Çünkü bunun için fazla büyüktür, birbirine benzemeyen milyonlardan oluşur.
Ama çürüyen ve yozlaşan şeyler vardır: İktidarlar, düzen, sistem, kurumlar, yönetici elitler….
Shakespeare, Hamlet’te “Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…” derken bunu kastediyordu.
Lord Acton, “mutlak güç, mutlaka yozlaştırır” derken de bunu söylemişti.
Çünkü denetimsiz bütün iktidarlar, kapalı devre bütün yapılar, sadakat üzerine kurulmuş bütün sistemler, kurumlar yozlaşır ve çürür.
En başta da yukarıdan tayin ile pozisyonlarını elde eden ve mutlak sadakatle de koruyan elitler sığlaşır ve yozlaşır.
Sovyet nomenklatura sınıfının yozlaşma hikayesi üzerine büyük bir literatür var.
Mihail Bulgakov’un efsane romanı Usta ve Margarita en erken zamanlarda yazılmışıydı.
1928–1940 arasında yazıldı ama ancak yazarının ölümünden 26 yıl sonra 1966’da sansürlü olarak yayınlanabildi.
1991’de Sovyetler çökünce tam........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin