menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ekonomik tetikçilik ya da Kanal İstanbul

9 1
14.11.2025

Amerikalı senatör Albert J.Beveridge, 1898 yılında yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu:

Daha soylu ve daha erkek insanlardan doğan, daha yüksek uygarlıklar önünde alçak uygarlıkların ve çürümekte olan ırkların ortadan kalkması Tanrının sınırsız tasarısının bir parçasıdır. Tutacağımız yol bizim için çizilmiş bir yazgıdır. Dünya ticareti bizim olmalıdır ve olacaktır… Ticaret karakollarımızın çevresinde bizim bayrağımızı dalgalandıran ve bizimle ticaret yapan kendi hükümetlerine sahip büyük sömürgeler kurulacak, kurumlarımız ticaretin kanatları altında bayrağımızı izleyecektir. (Aktaran, Devrimci Yol/Savunma)

Senatörün söyledikleri kısa sürede, aradan yüzyıl bile geçmeden gerçekleşti. Dünyayı kuşatma hareketinde ABD’nin ayak basmadığı bölge neredeyse kalmadı! Bugün “küresel bir güç” haline gelen ABD, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyayı bütünüyle kuşatma stratejisinde, savaş ve askeri müdahaleler hakkını saklı tutarak taktik değişikliklere yöneldi ve bazı yeni yöntemler geliştirdi. Yeni sömürgecilik işte böyle doğdu.

Emperyalizm gelişmiş ve sınırlarına ulaşmış kapitalizm demektir aynı zamanda ve özü sömürgeciliğe dayanır. Batılı ülkeler, (İngiltere, Fransa, İtalya vb.) Sanayi Devrimi’nin sonucu hızla gelişme sağlayarak, dünyanın diğer ülkelerini denetimleri altına almışlardır. Bu denetim, geri bıraktırılmış ülkelerin ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel açıdan kontrol edilmesi, denetlenmesi ve bağımlılaştırılması demekti. Bu süreç, bağımlı ülkelerin sömürgeleştirilmesini de beraberinde getirmiş, doğal kaynakları yağmalanmış, insan emeği sömürülmüş ve bu ülkelerin gelişmelerinin önü tıkanmış; askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik bağımsızlıkları, “dostluk ve karşılıklı yardımlaşma” adı altında emperyalist güçler tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Klasik sömürgeler döneminde belirginleşen eşitsiz gelişme süreci bu yeni dönemde daha da artmış, dünya ülkeleri ikiye bölünmüştür. Gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkeler ve geri bıraktırılmış (sömürgeleştirilmiş) bağımlı ülkeler. Her ne kadar emperyalizmin teorisyenleri bugün için “küreselleşme”, “bütünleşme” vb. deseler de dünya günümüzde de bu ikiye bölünmenin sonuçlarını en acımasız bir biçimde yaşamaktadır.

Tarih boyunca, dünyaya hâkim olmaya çalışan imparatorluklar, güçlü ve büyük devletler, genelde askeri güç tehdidiyle ya da savaşlar yoluyla kurulmuş, yine aynı yöntemlerle ayakta kalabilmişlerdir. Bu durum yirminci yüzyılın ortalarına kadar sürmüş, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın ortaya çıkardığı felaket tablosu görüldüğünde, sömürge strateji ve taktiklerini değiştirerek, bu süreç, yani açık işgallere dayalı sömürgeleştirme sona erdirilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Sovyetler Birliği’nin varlığı, sınıf mücadelelerinin gelişkinliği, ulusal bağımsızlık ve kurtuluş savaşlarının ortaya çıkması, nükleer savaş tehdidi nedeniyle artık dünya imparatorluğu yolunda hareket eden güçler için fiili işgal ve savaşlar aşırı riskli bir hal almıştır. Bu nedenle emperyalist ülkelerin strateji ve taktikleri değişiyor, askeri savaşların yerini sözde dostluk ve yardımlaşma ilişkileri alıyor; ekonomik ve askeri yardım, müttefiklik, ittifak vb. yaklaşımlarla, geri bıraktırılmış ve kalkınmaya çalışan üçüncü dünya ülkeleri, bu ülkelerin işbirlikçi egemen sınıf ve yönetimlerinin de yardımları sayesinde tek tek içten işgal ediliyordu. Bir başka deyişle, emperyalizm (küresel güçlere teslim olma) bu ülkeler için “içsel bir olgu” halini alıyordu. Emperyalizme bağımlılık hiyerarşisi içerisinde “yeni-sömürge ülkeler” tespiti ve adlandırması böyle doğdu.

Ekonomik tetikçi (ET) kavramı da bu dönemde ortaya çıktı. Emperyalist ekonomik yayılmanın önünü açan bir “meslek” halini aldı. Özel şirket elemanları gibi görünüyorlardı ama tam anlamıyla temsil ettikleri emperyalist ve yayılmacı devletin “ekonomi istihbaratçıları” olarak görev yapıyorlardı. Örneğin, ABD’li bir ekonomik tetikçinin bir CIA ajanından pek farkı yoktu.

Kendisi de bir ekonomik tetikçi olan Amerikalı yazar John Perkins, anılarını itiraflar şeklinde kaleme........

© sendika.org